Doğayı Şehre Getiriyoruz Yeşil Çatılar & Yaşayan Duvarlar

GRAY GRANT

Yeşil çatılar yaparak aslında doğayı tekrar şehre getiriyoruz ve aynı zamanda da normalde olması gerektiği gibi suyu yerin altında sarnıçlarda saklıyor ve bunu kullanıyoruz. Bundan 2000 yıl önceye gidip sarnıçlara bakarsanız görebilirsiniz, bizim bu süreçleri yeniden keşfetmemiz lazım. Şehrin tamamında birçok proje yapılabilir ama tek bir dev proje problemleri çözmeyecektir. Genellikle çok küçük projelerle bunu yapmak mümkün olabilir ve bu yeni yaklaşımın nasıl faydalı olacağına bakacak olursak Hinterland örneği var, Atlanta Georgia ve bunun termal resmini çektiğimiz zaman mavi olan yerlerin daha serin, kırmızı olan yerlerin ise çok sıcak olan bölgeler olduğunu, parkların olduğu yerlerin de çok daha serin olduğunu görüyoruz.

Tokyo şehrinde yol ve bir raylı hat mevcut, bunun bir termal resmini çektiğimizde de yüzeyde bazı yerler 50, 60 hatta 70 dereceye çıkabiliyor ve tabiki bu ısı binaya gidiyor; ama eğer ki yeşil çatınız varsa gölgelenme ve bitkiler sayesinde ortam sıcaklığını sağlayabiliyorsunuz. Bu, aynı zamanda ısı adası etkisini ele almak için de gayet makul bir çözüm.

İngiltere’de sürdürülebilir yağmur bahçeleri dediğimiz bir kavram var yağmur bahçelerinin fonksiyonu, yağmur yağdığı zaman suyu kanalizasyona aktarmak yerine özellikle tasarlanmış ve suyu emecek bir yere suyu aktarmak. Dolayısıyla bu sistem şehrin bir çeşitliliğini artırıyor ve sel, su taşkını gibi durumlarla daha kolay baş çıkmamızı sağlıyor.

Eski tip kanalizasyon kullanmak isteyenler bunu kullanmaya devam edebiliyorlar çünkü biz bunu sokaklara uyguluyoruz; yani kirlenmiş suyu doğrudan kanalizasyona oradan da nehre göndermek yerine bir yağmur bahçesine gönderiyoruz, burada mikroplar toprak içerisinde arınarak temizleniyor ve bu şekilde hem su taşkınlarını önlemiş oluyoruz hem de su temizlenmiş oluyor. Mevcut sokakları bu şekilde küçük ağaçlarla işlevsel hale getirebiliyoruz, buraların sürekli ıslak kalması da gerekmiyor sadece bir kaç saat ıslak kalıyor sonra yavaş yavaş kurumaya başlıyor, otlaklığa dönüşmemiş oluyor. Buradaki bitkiler ise hem kuru hem ıslak havalarda daima hayatta kalan bitkiler.

Trafiği rahatlatma önlemleri arasında yeralan sokakları daraltmayı betonla da bitkileri kullanarak da yapabiliriz. Normalde karayolları departmanının kullandığı bütçeyi bitkilendirme için kullanabiliriz; yani probleme çok iyi bir bakış açısı getirebiliriz. Ayrıca genellikle ihtiyacımız olandan daha büyük kaldırımlar var, o yüzden kaldırımlara da bunları yapmak mümkün. Tabi yapılan uygulamanın çok değişik görünmesi gerekmiyor, gayet geleneksel bitkilendirme de olabilir ama bu uygulamadaki detay farklı; toprak tamamen drenaj sağlayacak şekilde hazırlanmış olmalı ve bitkileri ekme şekli biraz daha farklı ama yapılamayacak bir şey değil.

Binaların çatılarına insanların erişimi olmasa da yeşil alanlar yapılması ve bunun da yağmurun emilimi için kullanılması ve yeşil ile desteklenmesi önemli...

Şehrin tarihi bölgelerine baktığınız zaman bu toprakların yüzlerce yıl boyunca olan topraklar olduğunu görüyorsunuz; dolayısıyla önce kaldırımları kaldırıp, boruları döşeyip bu yağmur bahçelerini yapmak mümkün. Otoritelere gidip biz yeni bir şey yapmak istiyoruz dediğimiz zaman ‘el kitabımızda böyle bir şey yok’ diyorlar ama bu anlamda kimi zaman kuralları ihlal etmeniz gerekebilir...

Sonuç olarak en önemli unsurlardan bir tanesi aslında yeşil çatılar çünkü artık sokaklarda çok fazla yer yok ve yeni park alanları inşa edemiyorsunuz, ayrıca kimse bunun için arazisinden yer vermek istemiyor. Bunun için özellikle yeni binalarda çatıları kullanmamız gerekiyor, eski binalarda dahi buna uygun düzenleme yapılması mümkün. Örneğin; Londra’nın merkezinde mevcut ticari bina stoğunun yüzde otuzunun buna uygun bir şekilde değiştirilebileceği konusunda bir çalışma yaptık. Bu uygulama aslında çok kolay bir işlem gerektiriyor; öncelikle bir bariyer izolasyon uyguluyorsunuz ve üstüne mat seriyorsunuz ki Londra’da bir tren istasyonu bu şekilde bir park gibi tasarlandı ve kullanılıyor.

Binaların çatılarına insanların erişimi olmasa da yeşil alanlar yapılması ve bunun da yağmurun emilimi için kullanılması ve yeşil ile desteklenmesi önemli bir şey. Burada bitkilerin doğru seçilmesi ve iklime uyarlanması gerekli, böylece bakıma ihtiyacı olmayan bahçeler yaratılabilir. Örneğin; İsviçre’de bin metre karenin üzerindeki tüm ticari binaların yeşil çatılara sahip olması yasal bir zorunluluk ve 1880’lerin Almanya’sından çok eski örnekler var. Kısaca bunun standartının nasıl olacağı yüzyıllar öncesinden yazılmış ve aslında yeni bir şey değil...

Çatılar insanlara ve yeşile açılmalı...

Londra’da yerel yönetimlerle çalışıp; bütün yeşil bitki örtüsünü haritalandırarak hangi ağaçların nerede olduğu üzerine bir çalışma yapmaya gayret ettik ve bunun üzerine bir potansiyel çıkartarak rapor hazırladık. Londra’nın merkezinde Victoria semtinde parkları haritalandırdık, sokaktaki ağaçları işaretledik. Haritada gördüğünüz, mavi olarak işaretlenen yerler yerel yönetime ait binalar ve bir dönem yıkılıp sonra yerine park yapılmak üzere maviyle işaretlendirilmiş; dolayısıyla bu anlamda bir takım gelişmeler var. Londra’daki belediye başkanının web sitesine baktığımız zaman yaklaşık üç yüz altmış bin metrekare yeni yeşil çatının 1998’den bu yana şehre kazandırıldığını göreceksiniz yani yasal olarak bir mecburiyet yok; ama kamu kurumlarında bir beklenti var ve insanlar da buna ayak uyduruyor.

Herhangi bir şekilde değerlendirilmeyecek atık sular toplanıp sulamada kullanılabilir ve yağmur suyu depolanıp tekrar kullanılabilir. Ayrıca güvenilir bir kaynak olan gri-su (duş ve banyolarda kullanılan sular) kolayca temizlenip sulama için tekrar kullanılabilir...

Yaşayan duvarlar insanlar tarafından hem su hem enerji israfı olarak görülüyordu ama aslında burada yapılan şey çatılardan toplanan yağmur suyunun bu bitkileri sulamak için kullanılması. İki büyük tankta yağmur suları biriktiriliyor ve sonra pompalama yöntemiyle günde yaklaşık yedi dakika süreyle sulama sağlanıyor ki bu da aslında iki taraflı işe yarıyor. Birincisi; yağmur suyunun atık su olarak kanalizasyona karışmasını engellediğiniz için bir tasarruf sağlamış oluyorsunuz, ikincisi; bu bitkilerin iklimlendirmeye katkısı sebebiyle soğutma maksatlı daha az enerji kullanılmasını sağlanmış oluyorsunuz ve kış aylarında da binaları sıcak tutuyor.

Avusturyalılar buna ilk başta şüphe ile yaklaşmıştı ama orada bile pratikte uygulandıktan sonra bir kaban gibi binaları sıcak tutan bir tabaka oluşturulduğu görüldü. Ayrıca su toplama tankını da su pompalamak istemeyenler için bir aşama ileri götürdük ve suyu yaşayan duvarın arkasından geçirdik. Bunu yatay bir tank olarak düşünün ve bu tankın içerisinde çok minik delikler var ve bu deliklerden sızan sularla duvarlar sulanıyor. Aslında Londra gibi İstanbul’da da yağmurun yeterince yağdığı düşünülürse bu sistem burada da rahatlıkla uygulanabilir.

Yaşayan duvarları bu güne kadar hep dış mekanda uyguladık ama gelen bir talep üzerine iç mekanda yapabiliriz diye düşündük. Aslında iç mekanda bunu yapmak çok daha kolay çünkü ortamı kontrol edebiliyorsunuz, evde yaşayan bitkileri kullanabiliyorsunuz ve eğer gerekirse ilave ışık sağlayabiliyorsunuz. Lancet Ofislerini sıkıcı bir mekan olmaktan kurtarıp yaşayan bir duvarı ofisin içine koyduk, böylelikle yaşayan duvarları iç mekanlara da taşımaya başladık.


Yorum yaz...

Teşekkür ederiz. Yorumunuz onaylandıktan sonra yayınlanacaktır.
Üzgünüm. Yorumunuz gönderilemedi. Lütfen tekrar deneyin.
  • (Yayınlanmayacak)