Kimin İçin Bu Mega-Projeler?

CİHAN UZUNÇARŞILI BAYSAL

Konut Hakkı, Zorla Tahliyeler ve Kent Hakkı üzerine bağımsız arastırmacı.
Sulukule Platformu üyesi.  Kent Hareketleri Sözcüsü.


Tarihsel Arka Plan

Mega projeler nelerdir? Bu ad altında hangi projeleri tanımlayabiliriz? Yazının ilerki bölümlerinde neoliberal kentleşme bağlamında detaylı açacağız. İlhan Tekeli’ye kulak verirsek; Tekeli, mega projeler kavramı üzerinde tam bir konsensus sağlanmış olmasa da bir projenin mega proje olarak tanımlanıp tanımlanmayacağının kolaylıkla anlaşıldığını belirtirken, bu bağlamdaki kıstaslardan birincisinin büyüklük, ikincisinin çekicilik olduğunun altını çizmekte. Büyük ölçekli bir yatırım, toplum, çevre ve devlet bütçesi üzerinde önemli etkiler ve dolayısıyla halkın ilgisi, konu üzerinde uzlaşılan kriterlerdir1. 

Mega projeler kuşkusuz, 21. yüzyıla özgü fenomenler değil; tarihsel kökleri yerleşik yaşama hatta Göbeklitepe göz önüne alınırsa avcılık, toplayıcılık zamanlarına uzanmakta. Tanrılar, firavunlar, krallar adına inşa edilen devasa anıtlar, tapınaklar mega projelerin başlangıcı. Dünyanın 7 Harikası’nı da böyle tanımlayabiliriz. Tanrı-krallar ve imparatorlar, yüzyıllarca ayakta kalacağını düşündükleri bu devasa yapıtlar vasıtasıyla tarihe geçmek istemişlerdir. Ünlü şair Shelley, 2.Ramses’den ilhamla kaleme aldığı ‘’Ozymandias’’ adlı eserinde, ‘’Ben Krallar Kralı Ozymandias’ım/ Ey güçlü olan, şu yaptığım işlere bak ve titre’’ diyerek devasa heykeline kazılı mısralardan seslenen kibirli firavunun, asırlar sonraki traji-komik durumuna dikkat çeker. Heykelin gövdesi başından ayrılmıştır ve   ‘’O tarihi anıtın, uçsuz bucaksız çevresinde/Arasan sadece koca bir gövde ve kalıntılar/Başkaca uzanıp giden yalnızlık ve kumlar’’. Bu devasa projeler için muazzam kaynakların ve emeğin seferber edilebilmesi ve meşruiyet inşası, projelerin ardında duran siyasi / kutsal güç sayesinde gerçekleşmekteydi. Öte yandan, binlerce kölenin kimbilir nasıl insanlık dışı koşullar altında çalıştırıldıklarını bilmekteyiz.Firavunlar, imparatorlar demişken, modern zamanlardan diktatörleri de saymadan geçemeyeceğiz.  ‘’Germania’’ ya da Yeni Berlin, Hitler’in yaşama geçiremediği mega projesiydi. İmparator Hadrianus’un Roma’da yaptırdığı Pantheon’dan etkilenen Hitler, yeni kentinin en anıtsal binası  ‘’Volkshalle’’u  (Halkın Salonu) da Pantheon’dan  daha görkemli tasarlamıştı. 

Bu bağlamda, günümüzde de uzun süre iktidarda kalmış siyasetçilerin adlarını tarihe yazdırmak için mega projeleri araç olarak kullandıklarını söyleyen Tekeli, burada gereksinimin kale alınmadığını vurgular. Kentin önemli noktalarından görülebilen önemli bir doğal sit alanına kıyılarak, Çamlıca’ya 37,500 kişilik Türkiye’nin en büyük camisinin inşası, İstanbul’un silüetine imzayı çakarak tarihe geçme arzusudur. 

Mega projeler, elbette salt anıtsal ya da siyasi/ideolojik projeler değillerdi. Kanuni’nin Mimar Sinan’a yaptırtığı proje İstanbul’a su tedariki amaçlı bir kamu yararı projesiydi. Mısır’ın Avrupa’ya yakınlaşma hayalleri içinde büyük borca girerek inşa ettirdiği ancak kendi iflasını ve sömürgeleşme sürecini hazırlayan Süveyş Kanalı ( 1859-1869) ise bir mega ulaşım projesiydi. Piramitlerin yapımını aratmayacak derecede köleleştirilmiş emek gücü ve emekçi cinayetleri üzerinden yükseldi; iki yanındaki tarım arazilerini de yok ederek. Tüm ilerlemelere rağmen, yüzyıllar sonra Dubai’nin mega proje olarak yeniden inşasında da benzer kölelik koşullarına ve emekçi cinayetlerine tanık olunacaktı. Aslında, bu durum, farklı derecelerde olsa da günümüzün mega projelerinin çoğu için geçerli.

Süveyş, yatırımlarını borçla gerçekleştiren Mısır’ın iflas sürecini de hızlandırdı çünkü; öngörülemeyen zorluklar nedeniyle bütçesi ilk tahminleri kat be kat aşmıştı.Tahminlerin kat be kat aşılışını günümüzün mega projelerinde de sıklıkla görmekteyiz. Kanal’ın bitiriliş tarihi 1869, ABD’nin Pasifik ile Atlantik kıyıları kentlerini diğerlerine ve birbirlerine tren yolları ağıyla bağladığı ‘’Transcontinental’’ kıta-aşırı demiryolu projesinin de bitiş tarihiydi. Sanayileşme çağında, bu gibi mega projeler vesilesiyle yaratılan zaman-mekan sıkışması pazarlara, hammadelere ve ucuz işgücüne erişimi sağlamaktaydı.  Daha yakınlara gelirsek, 1929 ekonomik krizinden çıkış, kentsel dönüşüm ve büyük yatırım projeleri sayesinde atlatıldı. 

Mega projeler, elbette salt anıtsal ya da siyasi/ideolojik projeler değillerdi. Kanuni’nin Mimar Sinan’a yaptırtığı proje İstanbul’a su tedariki amaçlı bir kamu yararı projesiydi. Mısır’ın Avrupa’ya yakınlaşma hayalleri içinde büyük borca girerek inşa ettirdiği ancak kendi iflasını ve sömürgeleşme sürecini hazırlayan Süveyş Kanalı (1859-1869) ise bir mega ulaşım projesiydi.


Neoliberalizm ve Mega Projelerin Ekonomi Politiği

70’lerin sonundan bu yana kapitalizmin yeni aşaması ile karşı karşıyayız. Sosyal refah devletinin  sağladığı tüm hak ve kazanımların yok edildiği, devletlerin birer şirket gibi ve hatta küresel şirketlerin güdümünde yönetildiği, vatandaşın tüketiciye, konut, eğitim, sağlık gibi temel sosyal hakların alınır satılır metalara dönüştürüldüğü, müştereklerin özelleştirilerek sermayeye sunulduğu, kentin, kırsalın, doğanın, tarih ve kültür varlıklarının metalaştırılarak birikim süreçlerine koşulduğu, dahası hak ve özgürlükler ile hukuk devleti normlarının çiğnendiği, kamu yararının sermaye yararına dönüştürüldüğü… evrede, merkezine insanı / yaşamı değil sermayeyi / kazancı koyan bu yeni evrede, demokrasinin can çekiştiği dönemeçteyiz. Dolayısıyla, mega projelere de, yukarıda sayılanları göz ardı etmeden ancak farklı bir yerden bakmamız gerekiyor.  

Dünyanın önde gelen sosyal kuramcılarından David  Harvey’e göre, önemli bir kazanç üretici olamayan neoliberalizmde kazancın büyük bölümü mal varlıklarının spekülasyonundan ve yatırım yapılacak yeni varlıklar yaratılmasından sağlandığından, kentsel mekanın yeniden üretimi önem kazanmakta. Şöyle ki, sermayenin birinci döngüsü olan sanayi üretiminde oluşan aşırı birikim krizi, bu birikimin kentsel mekana yatırılmasıyla ve kentsel mekanın metalaştırılmasıyla ikinci döngüde çözümlenmekte. Mega projeler ise bu ikinci döngüdeki kentsel dönüşümün varabileceği en uç nokta olarak birikim krizine çözüm2.

2011 yerel seçimlerinden bu yana ülkemiz kamuoyunun gündemine çılgın projeler olarak giren mega projeler, sanayileşmeyi becerememiş Türkiye’nin inşaata dayalı rant ekonomisinde birikimi sürdürmenin olmazsa olmazları olup, ölü sermayeyi canlandırmaya ve kentsel mekandaki ve yapılı çevredeki sermaye dolaşımının önündeki kara delikleri ortadan kaldırmaya yöneliktir3’. Bu projelerin yüklenicilerini incelediğimizde ise karşımıza hep aynı isimler, iktidara yakın sermaye grupları çıkmaktadır; Özelleştirme İdaresi’nden ve kamu kuruluşlarından önemli ihaleleri alabilen, ülkenin hemen her bölgesinde, yeşil alan, zeytinlik, kıyı, sit alanı, koruma altına alınmış alan demeden istediği inşaat, enerji  ve madencilik projelerini sorunsuz kabul ettirebilen sınırlı sayıda girişimci...

Her biri diğerini besleyen bu mega projeler, endemik bitkilero, koruma altındaki türleri, kuşları, yabanıl yaşamı ve özgün flora ve faunası ile kentin su havzalarını, ormanlık alanlarını, tarım arazilerinİ ‘’yerlernden sökerek’’ betonlaştıracak!


Bu projeler her ne kadar kamu-özel ortaklığı, yap-işlet-devret, özel girişim yatırımı gibi adlar altında sunulsalar da, aslında devlet destekli olduklarının altını çizelim. Cebimizden 5 kuruş çıkmadan yapılacakları söylenen projelerden 3.Köprü’ye göz atarsak, hesaplara göre yüklenicilerin karlı çıkmamaları neredeyse olanaksız. Salt köprü geçişi için değil, bağlantı yolları için de günlük 135 bin araç üzerinden araç başı 8 dolar taahhüt edilmiş olan köprü, transit trafik için kullanılacağına göre ve bunun da toplam trafikteki payı %2,5-%3 olduğuna göre, her  iki köprüden yıllık toplam 150 milyon aracın geçtiği dikkate alındığında, günlük transit araç sayısı en fazla 12 bin civarı rakam çıkmaktadır. Bu hesap, 3. Köprü ile bağlantı yollarının aslında kamu kaynaklarıyla yapılmakta olduğunu ifşa etmektedir4. Keza,  yolcu garantisi verilen 3.Havalimanı yüklenicileri için de benzer bir durum söz konusudur. Ayrıca son 4 yıldır bütçesi giderek artan açıklar veren Devlet Hava Meydanları İşletmesi’nin (DHMİ) bu devasa bütçeli projenin ana sorumlusu yapılması,  yurtdışından alınan borçlar karşısında son kertede Hazine’nin sorumluluğuna yani hepimizin cebinden çıkacak paraya işaret etmektedir5.  

Bent Flyvbjerg, Nils Bruzelius ve Werner Rothengatter, son 50 yılın mega projeler dökümünü çıkarttıkları ‘’Dev Projeler ve Risk: Hırsın Anatomisi” (Megaprojects and Risk: An Anatomy of Ambition) adlı araştırmalarında, 10 dev projenin 9’unda dört tespitin tekrarlandığını belirtmekteler6: 

1- Azımsanmış maliyetler

Yukarıda belirttiğimiz öngörülen bütçenin‘’kat be kat’’ aşılması durumu.3. Havalimanı projesinde kamu ihale yasası ihlal edilerek, yükselen maliyetler ve sorunlu zemin nedeniyle iki kez revizyona gidildi. Projenin maliyeti şimdiden tahmin edilenin üzerinde.

2- Büyütülen gelirler

Yukarıda, 3.Havalimanı ve 3.Köprü örneklerinde açtığımız üzere değil gelir getirmek, bu projeler bizi geleceğe borçlu çıkartabilecektir.

 3- Küçümsenen çevresel ve insani etki

Aşağıda açılacağı üzere, yıkıcı çevresel etkilerinin yanı sıra  toplumsal ayrışma, yerinden etme ve mülksüzleştirme  gibi toplumsal etkiler küçümsenmektedir.

4- Abartılan bir iktisadi gelişim beklentisi 

Bu projeler vasıtasıyla sermaye yatırımlarının geleceği; böylece öncelikle üst gelir gruplarından başlamak üzere alt gelir gruplarına doğru refahın yayılması ( trickle-down) sayesinde toplumun tümünün gelişeceği miti pompalanırken, tam aksine, sosyolog Sassen’in vurguladığı üzere (‘trickle-up’ demekte) dar bir elit kadronun dışında kimse kazançlı çıkmamaktadır!

Yaratıcı Yıkımla Yerinden Etme

Böyle bir kentleşmenin kentsel peyzaj üzerindeki dramatik etkileri, 70’lerden bu yana dünya üzerinde gözlemlenebilirken, Türkiye’de konu daha çok İstanbul üzerinden, kentin değişen silüeti ve dönüştürülen çizgileri ile gündeme girdi. Gellert ve Lynch, mega projeleri inceledikleri araştırmalarında7 bu projeleri yaratıcı yıkım olarak değerlendiriyorlar; şöyle ki, dağların tepelerini, ırmakları,flora ve faunayı ve aynı zamanda insanları ve toplulukları yerlerinden sökerek, doğal peyzajı ve çevreyi hızla ve radikal bir biçimde dönüştürmekteler. Yaratıcı yıkımın sermaye birikim süreçleriyle ilişkisini açmaya gerek yok. Nitekim Harvey de ‘’ Şaşkınlık verici, göz alıcı ve bazı açılardan birer kıyım addedilebilecek denli saçma mega kentsel projeler, elde edilen artı sermayeyi emmek üzere, en göze batan, toplumsal olarak en adaletsiz ve çevre açısından en zararlı biçimlerde ortaya çıktı’’ diye vurguluyor.


Mega-etkinlikler, yoksulların mahallelerinin yıkımlarına ve sermayenin bu
‘’temizlenmiş’’ alanlar ile göz diktiği kentsel kamusal alanlara müdahalelerine meşruiyet sağlamaktadır.


İstanbul’un akciğerleri olan Kuzey Ormanlarına yönelik 3 mega projeyi, 3.Köprü, 3.Havalimanı ve Kanal’ı ( bilim insanları ve uzmanlara göre Kanal, İstanbul’un sonunu getirecek proje8) ayrı ayrı değil kentin şimdiye dek bakir kalmış en değerli en yaşamsal bölgesine yönelik bir inşaat-emlak mega-projesi olarak değerlendirebiliriz. Her biri diğerini besleyen bu mega projeler, endemik bitkileri, koruma altındaki türleri, kuşları, yabanıl yaşamı ve özgün flora ve faunası ile kentin su havzalarını, ormanlık alanlarını, tarım arazilerini ‘’yerlerinden sökerek’’ betonlaştıracak! Ancak, burada da durmayarak, şimdiden yapım aşamasında tetiklediği bir dizi emlak projesi ile (özellikle Uskumruköy-Demirciköy ve Zekeriyaköy çevresinde) ve ayrıca bu mega-paketin cebinden çıkması beklenen ‘’Yeni İstanbul’’ ‘’Havalimanı Kenti’’ BioCity’’ gibi yepyeni inşaat emlak projeleriyle de Kuzey Ormanları’nı son santimetrekaresine dek yağmalarken, susuzluk, kuraklık, hava kirliliği, katlanan nüfus ve taşıt trafiği, gürültü ve emisyonlar gibi etkilerle de kenti yaşanılamaz kılacak.

Ne için?  Sadece %2,5-%3 olan transit trafiğe çözüm olarak sunulan 3.Köprü9 için mi? Kentin asla kuzeye genişlememesini ikaz eden ve 3.Havalimanını da Silivri’ye konumlandıran İstanbul Çevre Düzeni Planını ihlal ederek, kuzeyde 7500 hektar alanı betonlaştırmak için mi? Üstelik, dünyanın en büyük havalimanı olan Atlanta 95 milyon yolcu kapasitesi ile sadece 1900 hektar iken, 150 milyon yolcu kapasitesi öngörülen 3.Havalimanı10 fazlasıyla 2 misli alan kaplasın, ama neden 7500 hektar? Zurnanın zırt dediği yer, bu mega projelerin aslında ulaşım değil emlak-inşaat projeleri olduğudur11. 

Mega projeleri yakinen incelediğimizde, Gellert ve Lynch’in de altını çizdikleri üzere, sadece ağaçlar, domuzlar, dereler, kuşlar…değil, insanlar ve topluluklar da yerlerinden edilmekteler. Bu bulgular, yukarıda listelediğimiz Flyvbjerg ve diğerlerinin araştırmalarındaki 3.maddeyi de teyit etmekte. Nitekim,  3.Havalimanı proje sahası kapsamındaki köylere yönelik alınan acele kamulaştırma kararları doğrudan yerinden etme olurken, buralarda tarım ve hayvancılığın bitmesiyle geçim, arazi,konut fiyatlarının yükselmesiyle de barınma olanakları ellerinden alınacak nüfuslar dolaylı olarak yerlerinden edileceklerdir. 

14 Avrupa ülkesinde 13 büyük kentsel dönüşüm projesini inceleyen bir araştırma, ‘’Avrupa’da Neoliberal Kentleşme: Büyük Çaplı Kentsel Dönüşüm Projeleri ve Yeni Kentsel Politika’’12, birçok ortak yönün yanı sıra, yerinden etme ve toplumsal kutuplaşmayı da önemli birer bulgu olarak ortaya koymuştur.  Proje bölgelerinde emlak pazarlarının devreye girmeleriyle artan konut fiyatları karşısında alt, alt-orta gelir gruplarının yerlerinden edilmeleri sonucunda sosyo-mekansal kutuplaşma / ayrışma görülmektedir. Nitekim, Saskia Sassen’ın mega  kentleri incelediği son kitabının adı ‘’ Expulsion’’ Defetme/ Kovma; tabi kovulanlar alt, alt-orta gelir grupları ve yoksullar. Kenti siyasi ve iktisadi gücü olmayanların da seslerini duyurabildikleri yer olarak tanımlayan Sassen, bugünkü gidişatta, kenti var eden bu önemli özelliğin yitirilişine dikkat çekmektedir. 

Harvey de Piketty’nin servet dağılımıyla ilgili verilerine göre dünya üzerindeki servet dağılımının %60 kadarının gayrimenkul kaynaklı olduğundan hareketle, bu tarz bir kentleşmenin, ihtiyaç fazlası sermaye ve emeği emmenin önemli vasıtalarından biri haline geldiğini ancak, yerinden etme ve yoksullaştırmayı içerdiğine dikkat çekerek, gösterişli bir kentleşmeye yönelik olan ve çok büyük miktarlarda kaynakların aktığı bu ‘’kaçık’’ mega projelerin insanların refahlarıyla ilgilerinin olmadığının altını çiziyor. Böyle bir kentleşme bir yanda spekülasyon ve yatırım amaçlı alınmış milyonlarca boş konut ortaya çıkartırken, öbür tarafta milyonlarca evsiz insan demek oluyor13! Mega projeler kentleri, kenti kent eyleyen niteliklerin yitirildiği birbirlerine benzeyen mekanlara dönüşüyor. Nitekim, kendi başına bir mega proje olan Dubai sendromu yayılarak Dubaileşme dediğimiz birbirinin benzeri kent formlarını üretiyor ancak bunların ne kadar gerçek kent olabildikleri çok tartışmalı. 

Bu kapsamda, mega altyapı, inşaat ve emlak projelerine yol açan Olimpiyatlar, büyük spor müsabakaları, EXPO’lar gibi mega etkinlikleri14 de saymalıyız. Kentleri mega gösteri merkezlerine dönüştüren etkinlikler için muazzam miktarlarda kaynak ayrılmakta ancak halkın refahı, bu devasa stadyumların inşasından ya da Olimpiyat Oyunlarına yatırımdan geçmemektedir. Tam aksine, artan vergiler , özelleştirmeler ve kemer sıkma politikaları protestolara sebep olmaktadır; Yunanistan’ı iflasa sürükleyen önemli bir neden olan Atina 2010 Olimpiyatlarının sebep olduğu müthiş ulusal borcun ödenebilmesi için uygulanan kemer sıkma politikalarında olduğu üzere.

Mega-etkinlikler, yoksulların mahallelerinin yıkımlarına ve sermayenin bu ‘’temizlenmiş’’ alanlar ile göz diktiği kentsel kamusal alanlara müdahalelerine meşruiyet sağlamaktadır. 3.Köprünün ucunun, 4 farklı yerde konumlandırılması öngörülen İstanbul 2020 köylerine çıktığına dikkat çekelim ve zamanın TOKİ Başkanı Karabel’in de Olimpiyatlar bağlamında kentin 420 kilometrekarelik kısmında yepyeni bir şehir kuracakları sözlerini hatırlatalım. İstanbul 2020 vesilesiyle kentin bakir alanları, Olimpiyat projeleri adı altında sermayenin bilcümle inşaat emlak projesine açılmak istenmiştir: ‘’ Olimpiyat köyü kuracağız diye bütün bu bölgenin istilasına, ‘spor, turizm, kalkınma’ kılıfı bulmuş olacaklar. Muhalefeti de gelişmeye karşı olmakla karalamaya  çalışacaklar15’’. 

Demokrasi Zafiyeti : Pazarlamacı/ Girişimci Yönetimler , İstisna Hali, Emekçi Cinayetleri

Avrupa’da 14 ülkeyi inceleyen Swyngedouw ve diğerlerinin araştırmasına dönersek, ekonomik liberalleşme ve küreselleşmenin etkileri altındaki girişimci yönetim biçimlerine dikkat çekmekteler. Mega projeler (ya da kentsel dönüşüm projeleri)  vasıtasıyla sermaye yatırımlarını cezbetmek isteyen yönetimler, sosyal devlet politikalarını terk ederek, kentlerini pazarlama girişimciliğine soyunmaktalar. Yaklaşık 20 ayrı ülkede yüzlerce proje inceleyen Flyvbjerg ve diğerleri, böylece, kamu yararı projelerinin rafa kaldırıldıklarını, toplumsal hizmet yatırımlarının düştüğünü ve kamusal varlıklar ile kamu gelirlerinin de büyük şirketlere aktarıldığını söylemekteler . Sonuçta, toplumsal eşitsizliklerin arttığı,  güvencesiz iş çeşitlerinin ortaya çıktığı adaletsiz bir düzen oluşmakta.  

Araştırmacılar, ayrıca, tepeden inme kararlarla alınan mega projelerin gerçekleştirildiği kentlerde katılımcılıktan, demokratik denetimden ve şeffaflıktan azade istisnai hal yönetimlerine ve demokrasi zafiyetine de işaret etmekteler.İstisnai koşullara İstanbul’dan bakarsak, olağanüstü hal koşullarının hukuki aracı olan acele kamulaştırmaların proje alanlarında olağanlaştırılmaları, Çevre Etki Değerlendirmesi (ÇED) muafiyeti (3.Köprü) ya da ihlali (3.Havalimanı), yerine getirilmeyen mahkeme kararları, gizlenen emekçi cinayetleri16, göza ardı edilen risk analizleri, saklanan maliyet hesapları… ve bunların karşısında hiçbir siyasi denetim mekanizmasının işletilemeyişi, yaşam alanları etkilenen nüfusların tek söz hakları olmayışları….Böyle bir çerçevede, demokrasiden bahsetmek mümkün gözükmüyor.

Epistemik Camia ve Rıza İnşası

Gellert ve Lynch, yukarıda alıntıladığımız araştırmalarında, kamuoyunun iktidarın projelerinden / politikalarından  yana  siyasi tutumlar almasını sağlamak üzere gerekli ideolojileri üreten camiadan da bahsederler. Kimi akademisyenler,  entellektüeller, basın mensupları, uzmanlar, hatırı sayılan şahsiyetlerin oluşturduğu bu camia, mega projelerin ardındaki gerçek niyetleri, çevresel ve toplumsal yıkımları, önemli riskleri, teknokratik , uzman bir dil vasıtasıyla gözlerden kaçırarak; büyüme/ gelişme odaklı bir söylemle ve her kesimin yarar sağlayacağı bir kamu yararı miti çevresinde rıza inşa eder. Burada sıklıkla başvurulan bir araç da şanlı geçmişe atıfla, büyük devlet / güçlü millet imajını yeniden üretmektir. Bunun için, nicelik niteliğin önüne geçirilir; mega peojelerin başına getirilen ’’en…. ‘’ sıfatları sayesinde milli gurur okşanır. Ancak ne yazık ki bu ‘’en…’’ lerin bedelini doğa, çevre ve canlılar ödeyecektir! 

İlk aşamada etkilenen nüfuslar ‘’ zarar görsek de devlete / millete hayırlı işler yapılıyor’’ fedakarlığıyla rıza beyan ederler.  Projelerin saklanamayan zararlarının tartışılmaları, ’’şu kadar ağaç kestik ama şu kadar da diktik / şu kadar taşıdık’’ ‘’yabanıl hayatın önemi için ekolojik köprüler yaptık’’gibi söylemlerle zorlaştırılır.  Böylece, bu projelerin  olmazsa olmazlıkları kabul ettirilir. Epistemik camianın bakışı toplumu şekillendirirken, karşı çıkanlar gerici / gelişme karşıtı olarak damgalanırlar.  Kent  üzerine yapılan araştırmalarda da mega-projeler verili bir gerçeklik olarak kabul edilerek bunlara karşı alternatiflerin önü kapatılır. İdeolojik mücadele ve itirazların  zorlaştırıldığı, önlerinin kesildiği böyle bir mutabakat siyaseti, demokrasiyi de erozyona uğratmaktadır. 

Son Söz

Ülkenin yatırımlarının ve kaynaklarının önemli kısmının ‘’Şaşkınlık verici, göz alıcı ve bazı açılardan birer kıyım addedilebilecek denli saçma mega kentsel projeler’’  için seferber edilmesiyle, ‘’toplumsal olarak en adaletsiz ve çevre açısından en zararlı ‘’  ve çevresel ve toplumsal bağlamlarda sürdürülemez bir biçimde dönüştürülmekte olan İstanbul’a bakarken, sözü tekrar Harvey’e vererek bir kez daha soralım: ‘’ Bu duruma bakıp, ‘Tüm bu yatırımlar ne işe yarıyor ? Bunlar kimin için?’ diye sorarsanız, giderek şunu yaptığımızı, insanların içinde yaşaması için değil yatırım yapması için kentler inşa etmekte olduğumuzu keşfedeceksiniz’’.


REFERANSLAR

1- İlhan Tekeli; ‘’ Siyasetçiler ve Mega  Projeler Üzerine’’; Mega Projeler ve İstanbul Paneli .Mimar Sinan GSÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü ; Armada Otel; 12.02.2014

2 -David Harvey; ‘’Slums and Skyscrapers: Space, Housing and the City Under Neoliberalism’’; Londra:28.06.2015 http://davidharvey.org/2015/07...

3- Çağatay Keskinok; ‘’Siyasi İktidar,Kentsel Rantlar ve Çılgın Projeler’’; Dosya 28, Mimarlar Odası Ankara Temmuz 2012 http://www.mimarlarodasiankara...

4 -Gökhan Bilgihan; ‘’Fetih,Makyavel ve Üçüncü Köprü’’; Bir+Bir Roll: 13.06.2012.

5- Konuyla ilgili detaylı bilgi için:Kuzey Ormanları Savunması 3.Havalimanı Raporu: http://www.kuzeyormanlari.org/...

6- Gökhan Bilgihan; ‘’Fetih,Makyavel ve Üçüncü Köprü’’; Bir+Bir Roll: 13.06.2012.

7- Paul K. Gellert; Barbara D. Lynch .Mega Projects as Displacements; ISSJ 175- UNESCO 2003.

8- Konuyla ilgili Prof.Cemal Saydam: http://www.arkitera.com/gorus/...

TEMA Raporu:  İstanbul’un Geleceğini Etkileyecek Üç Proje: 3. Köprü, 3. Havalimanı, Kanal İstanbul - Tema Vakfı Uzman Görüşleri Raporu (Mart 2014) 

Doğal Hayatı Koruma Vakfı Raporu: Ya Kanal Ya İstanbul: Kanal İstanbul Projesi’nin Ekolojik, Sosyal ve Ekonomik Değerlendirmesi - WWF Türkiye (Eylül 2015)

9-3. Köprü Projesi Değerlendirme Raporu - TMMOB Şehir Plancıları Odası (Eylül 2010) 

İstanbul’un Geleceğini Etkileyecek Üç Proje: 3. Köprü, 3. Havalimanı, Kanal İstanbul - Tema Vakfı Uzman Görüşleri Raporu (Mart 2014)

10- Yaşam, Doğa, Çevre, İnsan ve Hukuk Karşısında 3. Havalimanı Projesi - Kuzey Ormanları Savunması (Mart 2015) 

İstanbul’un Geleceğini Etkileyecek Üç Proje: 3. Köprü, 3. Havalimanı, Kanal İstanbul - Tema Vakfı Uzman Görüşleri Raporu (Mart 2014)

İstanbul Su Havzaları Teknik Değerlendir Raporu - TMMOB Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi (Ekim 2014) 

3. Havalimanı Teknik Raporu - İstanbul İl Koordinasyonu Kurulu (Aralık 2014) 

Çevre Jeolojisi Açısından 3. Havalimanı - TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi (Ekim 2014)

İstanbul Bölgesi 3. Havalimanı Nihai Çed Raporu - T.C. Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı Altyapı Yatırımları Genel Müdürlüğü (Nisan 2013)

11-Bakınız.Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik Toplumsal Araştırmalar Merkezi BETAM Raporu.’’ Mega Havalimanının Kaderi Büyümeye Bağlı’’, aktaran Kuzey Ormanları Savunması 3.Havalimanı Raporu: http://www.kuzeyormanlari.org/... s.60-63

12- Erik Swyngedouw; Frank Moulaert ; Arantxa Rodriguez. Neoliberal Urbanization in Europe: Large-Scale Urban Development Projects and the New Urban Policy .Blacwell 2002

13- http://davidharvey.org/2015/07...

14- Bakınız: BM Konut Hakkı Özel Raportörünün mega projeleri incelediği rapor (2009): http://www2.ohchr.org/english/bodies/hrcouncil/docs/13session/A-HRC-13-20.pdf

15- Mustafa Sönmez; ‘’2020 İstanbul Olimpiyatları Tuzağının Farkında mıyız?’’ http://www.mimarlikdergisi.com...

16-Konuyla ilgili olarak Açık Radyo Kentin Tozu 22.04.2016 tarihli program: ‘’Emekçi cinayetleri, hak ihlalleri ve mega projele’’r:  http://www.kuzeyormanlari.org/...



Yorum yaz...

Teşekkür ederiz. Yorumunuz onaylandıktan sonra yayınlanacaktır.
Üzgünüm. Yorumunuz gönderilemedi. Lütfen tekrar deneyin.
  • (Yayınlanmayacak)