Malzemeye Yakınlığımı Dokunduğumda Verdiği His Belirliyor...

SİNAN KAFADAR

Metex Design

Petek Banyo Sistemleri Sponsorluğunda

Fotoğraf : Can Görkem Halıcıoğlu

Hızla gelişen teknoloji ve ona karşın en ekolojik, en sade ve en doğadan çıktığı haliyle kullanılabilecek malzemeler... Bu iki durum arasında dümdüz bir bağlantı yok aslında. İşin içine teknoloji girdikçe illaki doğal olana müdahele başlıyor. Başka türlü kaygılar işin içine giriyor. Kullanışlı olsun, uzun ömürlü olsun...

Ekoyapı Dergisi olarak bu sayımızda ‘Mimarlar ve Vazgeçemedikleri Malzemeler’ dosya konusunu hazırlıyoruz. Bu kapsamda öncelikle mimarlığın sürdürülebilir ve ekolojik boyutuyla ilgili görüşlerinizi alabilir miyiz?

Mimarlık olgusunun ekoloji ile ters düştüğü yönler olduğunu düşünüyorum. Planladığınız herşey çok iyi niyetli olabilir ancak; işe önce binanın yapılacağı arazinin talan edilerek başlandığı bir


süreçten başlıyoruz. Örneğin biz müşterilerimize temel için kazılan alandan çıkan toprağı hafriyatçıya bırakmamalarını öneriyoruz. Özellikle hiç inşaat yapılmamış bir arsanın yüzeyden 50 cm derinliğe kadar olan bölümü çok değerli bir toprak içeriyor. Bu toprak bir yerde muhafaza edilerek saklanabilirse inşaat bittiği zaman peyzaj alanlarında kullanılabiliyor. Eğer bu toprağı kaybedersek daha sonra para ödeyerek yeniden almak zorunda kalıyoruz. Maalesef ki bizim işimiz doğası gereği çevreyi tahriple başlıyor. Hafriyat toprağından şantiyenin organizasyonuna kadar... Sadece binanın bulunduğu alan değil onun çevresi de inşaat faaliyetlerinden etkileniyor. Bu nedenle mimarlığın ekolojik boyutunu gözardı ederek mimarlık yapmak mümkün değil.

Çevre duyarlı yapı malzemeleri artık çağdaş teknolojilerle üretiliyor, bunların piyasa kabulü konusunda ne düşünüyorsunuz?

Her gün piyasaya yeni yapı malzemeleri sunuluyor ve piyasaya sürülen bu yeni ürünler yeni teknolojilerle üretildikleri için daha çevreci oldukları savunuluyor. Evet o ürün asbest içermiyordur belki; ama zaten asbestin insan sağlığına zararının anlaşılması 50 yıl sürmüştü. Günümüzde bize sunulan bu yeni malzemelerin de gerçekten çevre ve insan sağlığına duyarlı olup olmadıklarının anlaşılması belli bir zaman alacak.

Neredeyse hepimizde asgari düzeyde bir çevre hassasiyeti oluşmuş durumda, bu konuya duyarsız bir tasarımcının da olması pek mümkün değil sanırım. Bir takım materyaller bize sunuluyor, bizler de seçim yaparken elbette o ürünün çevre ile arasındaki ilişkiyi değerlenediriyoruz. En azından doğada kaybolabilen hammaddeye sahip malzemeleri seçmeye çalışıyoruz. Doğada kaybolmayan yada çok uzun zaman kalan, kullanım ömrünü tamamladığı zaman insanların başına dert olabilecek malzemelerden uzak durmaya çalışıyoruz.

Öyle ki en önemli sorunlardan biri olan malzemelerin ambalaj atıkları bile sorun teşkil edebiliyor bizim için. Malzeme şantiyeye geldiğinde ambalaj atıkları neredeyse plastikten bir dağ oluşturuyor. İçindeki ürün istediği kadar çevre duyarlı olsun, bu ambalaj atıkları ciddi bir sorun...

Bu bir süreç, hızla gelişen teknoloji ve ona karşın en ekolojik, en sade ve en doğadan çıktığı haliyle kullanılabilecek malzemeler... Bu iki durum arasında dümdüz bir bağlantı yok aslında. İşin içine teknoloji girdikçe illaki doğal olana müdahele başlıyor. Başka türlü kaygılar işin içine giriyor. Kullanışlı olsun, uzun ömürlü olsun... Örneğin ahşabın ömrü 30 yıl ise ahşabı daha uzun süre yaşatmak için kaplayalım derken hammaddeyi bozmaya başlıyoruz. Biz bu durumu zaman zaman düşünüp değerlendiriyoruz ve örneğin doğal bir malzeme olan mermeri kullanıyoruz; ama mermeri de suyu ve yağı içine çekmemesi, daha kullanışlı olabilmesi için silikon bazlı bir malzeme ile kaplamak zorunda kalıyoruz.

Sizin bir mimar olarak vazgeçemeyeceğiniz ve kullanmaktan en çok keyif aldığınız malzeme hangisi?

Mermer ve taş benim yakın durduğum malzemeler. Mermere ve taşa kaynağında ulaşana kadar olan süreçten bahsetmiyorum ancak kullanımını ve ömrünü tamamladıktan sonraki sürecini değerlendirdiğimde bu malzemelerin ekolojik olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu malzeme kaynağında da taştı, alıp bir yerde uyguladığınızda da taş... Ahşap için aynı şeyleri hissetmiyorum. Dokunduğumuzda ekolojik bir malzemeye dokunduğumuz hissini veriyor, ancak malzemeyi elde edebilmek için yaşayan bir canlıyı kesmek gerekiyor. Yaşayan bir canlıyı yok ederek ekolojik bir ürün elde edilemez diye düşünüyorum. Mermer ve taş canlı değil, belki üzerinde bir yaşam vardı. Ayrıca taş ocağının kapladığı alan x m2 iken altındaki maden ise binlerce m2... Tahrip ettiği alan açısından bakarsak da bana daha mantıklı geliyor. Bu sebeplerle mermer ve taşı hem doğal buluyor hem de kullanmaktan keyif alıyorum.

Projelerimiz ağırlıklı olarak vasıflı turistik tesisler olduğu için banyolarda ve genel kullanım alanlarında rahatlıkla mermer kullanabiliyoruz. Tabii tek başına mermer diyemem, porselen seramik ve granit seramik de kullandığımız malzemeler arasında.

Sevdiğiniz bu malzemelerin sürdürülebilirlik değerleri onları seçmenizde etken oldu mu?

Elbette etkisi oluyor. Daha önce de söylediğim gibi mermeri doğal ve dönüştürülebilir bir materyal olması açısından değerlendiriyorum. Bu seçimler biraz refleks olarak gelişiyor. Örneğin çok zorunlu kalmadıkça epoksi yer kaplaması benim tercih edebileceğim bir malzeme değil. Koşullara göre belki ancak otoparkta bir miktar epoksi kullanırım yada boyanan betonu tercih edebilirim...
Bir tasarımcı olarak yerli ve yabancı malzemeleri elimize aldığımızda sürdürülebilirlik konusunda bir endişe duyulmuş mu, duyulmamış mı hissediyorsunuz. Zaten hissettiğiniz durum sizin o ürüne yakınlaşmanızı sağlıyor. Mobilyadan örnek verecek olursam eğer tamamen sertleştirilmiş plastikten imal edilmiş ürünleri fazla kullanmayı tercih etmiyorum. Daha çok metal ve ahşap ile üretilmiş olanları kullanıyorum. Özellikle kullanım ömrünü tamamladıktan sonraki süreci beni etkiliyor. Metal geri kazanılabilir bir malzeme, defalarca kullanılabiliyor. Ahşap ise zaten doğal ve doğada yok olabiliyor. Ancak plastiğin ne olacağını kestiremiyorum. Malzeme seçerken sanki kafamda birileri bu malzemeyi kullan yada kullanma diyor... Bu bir hissiyat. Malzemeye dokunduğumda bir endişe taşımış mı, taşımamış mı hissediyorum. Taşıdığını hissedersem o malzemeye daha yakın duruyorum.

Siz ağırlıklı olarak otel projeleri hayata geçiriyorsunuz. Ülkemizde son zamanda oteller de yeşil bina sertifikası almaya yöneldi. Siz bu süreci nasıl yönetiyorsunuz?

Bizim mimari ve içmimari olarak içinde olduğumuz birçok proje bu sertifikaları alabilecek düzeyde. Aslında büyük bir zincirin ilk halkasından bahsediyoruz. Belki bir süre sonra bu sertifikalara sahip olan işletmelere bir takım avantajlar da sağlanacak, örneğin sigorta primi daha düşük olacak yada emlak vergisi daha düşük olacak.

Biz otel projelerini gerçekleştirirken malzemeleri elemek zorundayız. O kadar çok malzeme var ki bunlar arasından en doğru olanı bulmak zorundayız. Çünkü projelendirdiğimiz otellerde yurt dışından bu konuda duyarlı misafirlerimiz de kalacak. Günümüzde bu kavramlar sadece zorunluluklardan dolayı uygulanmıyor. Ayrıca pazarlama ve reklam malzemesi olarak da kullanılabiliyor. Günümüzün yoğun rekabet ortamında farklılaşmak ve ayrıştırılmak için bir yöntem olarak da kullanılabiliyor. Bir marka danışmanına sorarsanız size önereceği 5 başlıktan bir tanesi ‘Ekolojik ol’ olacaktır. Ekolojik ol ki; farklılaş ve birilerini yakala... Bu durum gün geçtikçe artan bir gerçek...

Vazgeçemeyeceğiniz malzeme olarak taşı vurguladınız. Hayal gücünüzü biraz zorlasak ve taştan ütopik bir yapı tasarlamanızı istesek, ortaya nasıl bir yapı çıkar? Bizimle paylaşırmısınız?
Hiç düşünmedim... Ancak düşünmek keyifli olacak. Bana biraz zaman verirseniz eskizleri ile birlikte projemi size gönderebilirim.


Yorum yaz...

Teşekkür ederiz. Yorumunuz onaylandıktan sonra yayınlanacaktır.
Üzgünüm. Yorumunuz gönderilemedi. Lütfen tekrar deneyin.
  • (Yayınlanmayacak)