Tak Akıllı Çıkar Akılsız

Akıllı Bina Kavramı

‘’Akıllı’’ terimi tam da böyle bir terim. Daha çok insan için kullanılan bir tanımlamayı; yapılı çevreye, binaya, hatta ayakkabıya uyarlamaya kalktığımızda işler karışmaya başlıyor. Bülent Onur, konuyla ilgili uzun yıllardır kafa yoran; Yeditepe Üniversitesi’nde ve FMV Işık Üniversitesi’nde konuyla ilgili ders vermekte olan bir mimar. Kendisiyle kavrama dair bir sohbet gerçekleştirdik.

Ö.B: Yeditepe Üniversitesi’nde ve Işık Üniversitesi’nde ‘’Akıllı Binalar ve Yarının Yaşamı’’ adı ile sürdürülebilir tasarımlar ve geleceğin mimarisi üzerine dersler veriyorsunuz. Konuya ilginizin sebebi nedir?


Ders tamamen tasarımsal ve kişisel deneyimlere dayanarak kendiliğinden gelişti. Mimari açıdan ilgimi soruyorsanız, geleceğe olan ilgim hep vardı. Jetgiller’i falan seyrederken (gülüyor) fikirlerim oluyordu.

Her zaman özgün ve yeni olanın peşinde biri oldum. 1990ların sonunda Abka İnşaat’la giriştiğimiz bir proje dizisi de, bu konu da bahsedilmesi önemli bir deneyimdir. Flora Evleri, Flora Residence, Flora Digital ve sonra Flora City. Flora Evleri zaten mevcut teknolojileri barındıran yerler olacaktı. Bir bakıma oldu ama bazı şeyler yarım kaldı, çünkü ortaklar o süreçte ayrıldılar…

Flora Digital ile aynı bölgede, Sinpaş’da daha sonraki süreçte bir şeyler yapmak istedi. IBM ile birlikte (çözüm ortağı olarak) danışmanı oldum. Sonra o çalışmaları terk ettim. O başka bir ibretlik hikâyedir.

Fikir şuydu, o akıllı evlerden oluşan bir site yapmaya çalıştı, olmadı. Biz ise ‘’Flora Digital’’ ile akıllı mahalle-akıllı topluluk-akıllı kent yapma fikriyle yola çıkmıştık. Ancak akıllı kent deyince; belediyenin ya da sektörün büyük otomasyon firmalarının anladığı akıllı kentten, yani yalnızca iletişim altyapısından bahsetmiyorum. Hepsinden ve daha fazlasından bahsediyorum.

Flora Digital’in bunlara sahip bir öncü örnek olmasını hedefledik. Amaçlanan gönüllülük esasına dayalı, dünyadaki piyasaya sürülemez özellikteki tüm yeni (draft) teknolojilerin denendiği ve geliştirildiği bir laboratuvar ortamıydı.

Bir tür realistik Silikon Vadisi AR-GE laboratuvarı gibi. O dönemde proje basında büyük ilgi gördü, ama ortaklar ayrılınca yatırım olamadı. Hem ulusal hem de uluslar arası basında geniş yer alan bu proje sayesinde IBM yetkilileri benimle irtibata geçtiler ve ben ‘’IBM

(SmartHome) Çözüm Ortağı’’ oldum.

Ö.B: Bu nasıl oldu? Proje gerçekleşmedi dediniz…

Flora Dijital projesinin hazırlık ve geliştirme sürecinde, bazı teknoloji devlerinin üst düzey yöneticileri ile tanışmıştım. Onlarla fikirlerimi paylaşmış, uygulanmış benzer örnekleri varsa, bunlarla ilgili geliştirdikleri şeyleri görmek ve hatta onlarla birlikte benzerlerini geliştirerek uygulamak istemiştim.

Projeye ilişkin, IBM’in üst düzey bir yöneticisi Türkiye’ye geldi, görüştük, projelerimi anlattım ve beni Fransa’ya bir kongreye davet etti. Fransa’da (Nis yakınlarında ‘’La Gaude’’) bir silikon vadisi var.

Birçok firmanın yanı sıra IBM‘in de orada bir inovasyon merkezi var. O sırada orada tüm Dünya’dan IBM yöneticilerinin katıldığı bir Dünya kongresi vardı, ben de davetli olarak katıldım, projemi orada sundum. Kongre kapsamında süregelmekte olan çalışmalarına katılmamı istediler. Ne yapacağımı sordum, dediler ki “bizi anla, öğren ve teknolojik dilimizi bil, önce ortak bir dilde (teknoloji dili) buluşalım. Biz senin düşündüklerinin tamamını henüz yapamıyoruz, zaten bunların tamamını tek bir firma yapamaz da” dediler. Oysa ben o tarihte, benzeri şeyleri fazlası ile yapmış ve uygulamışlardır sanıyordum. Zamanla teknoloji firmalarını daha iyi kavrama şansım oldu.

Ö.B: Mühendisler hazır da, bir hayal kuran lazımdı sanırım.

“Developer” (geliştirici) lazım, “Gel bizim çözüm ortağımız ol, eğitim al, sana sertifika verelim” dediler.

Ve ben (Akıllı Ev iş geliştirme ve çözüm geliştirme konuları için) IBM çözüm ortağı oldum. Sonrasında, Türkiye’ye dönünce Siemens (SBA) tarafından teşvik kapsamına alındık, Siemens (A&D) çözüm ortağı olduk, sonrasında Matsushita Grup Türkiye temsilciliği (Panasonic-Ramsa vb) ile başlayan süreçte, distribütör Tekofaks Sistem AŞ ve sonra Samsung Electronics şirketleri ile de, benzer şekilde farklı konulara yönelik çözüm ortaklığı çalışmaları yaptık. Bazı bilgi ve deneyimler edinme şansım oldu.

Ç.Y: Bu durum mimarların pek sık yaptığı bir şey değil, değil mi? Örneği pek olmayan bir çalışma modeli-biçimi sanki… Bu çözüm ortaklığı binalar ya da sistemler üzerinden mi?

Kavramlar üzerinden. Akıllı bina deyince herkes; bina bildiğimiz binadır, birtakım sistemler vardır, bunları binaya takarsın akıllı olur; çıkarırsın aptal olur gibi düşünüyor. Binalar aynı, sistem paketleri hazır sanki.

Gider musluk takar gibi alırsın, binaya takarsın!!! -pazarlamacı ve satıcıların anlattığı gibi- hatta değerlendirmecilere, denetimcilere bile böyle anlatılıyor bazen, görüyorum, sonuçlarını gözlemliyorum.

Kişisel gözlemlerimle, LEED, BREEAM sertifika konusunda çalışanlardan bazıları bile böyle biliyor sanki. Birtakım kurallar var (sanki tüm coğrafyalarda aynen uygulanabilirmiş gibi!), tasarım ve uygulamalarda gözetilecekler listesi (“check-list” gibi); o listeye göre gerekenleri koyarsanız (takarsanız binaya) akıllı olur - hayır; benim konum böyle bir şey değil.

Bu şekli ile algılanmasına, anlatılmasına itirazım var. Akıllı –akılsız; sürdürülebilir-sürdürülemez salt böyle bir şey değil, olamaz! Bir yandan bilim ve teknolojinin gelişme hızı çok arttı, bilginin yarılanma süresi kısaldı. [ (Yarılanma süresi maddenin miktarından bağımsız olup yalnızca hız sabitine (λ) bağımlıdır.) ]. Örnekse; 2000’li yıllara kadar (ilk insandan şu ana kadar) varsayalım ki; 2 terrabyte bilgi üretildiyse dünyada, bir 2 tb daha bilgi üretmek için 2.000-5.000-10.000 yıla gerek yok.

Prof.Dr.Dr. mimar antropolog Bozkurt Güvenç’in konferanslarında sıkça değindiği görsel demonstrasyon şemasındaki gibi (dünya uygarlık tarihinin buluşlarını, 70 yaşında bir insanın yaşamına simüle ettiği timeline-tarih şeridi), ateşi bulması yaklaşık orta yaşa veya hemen öncelerine denk gelir, yerleşik tarıma geçmesi yaklaşık orta yaştan sonraya, uzatmayalım ama aya gitmesi yaklaşık olarak son saniyelerdedir.

Uygarlığın gelişimi, önceleri yavaş bir hızla olmuş ama yapabilirlikler ile ilgili her şeyin gelişimi giderek Çok hızlanmıştır. Gözünüzde canlandırırsanız o lineer demonstre grafik (simülasyon) bunu anlatır. Örnekse, biz konuşurken geçen sürede dünyada en az 2 patent alındı. “Bundan mimara ne?” dediğimiz anda, ıskalamış oluruz. Çünkü artık tüm bilim dalları, disiplinler kesişmeye başladı. Kesişen yeni alanlar oluşmaya başladı ve bu daha önceden bildiğimiz bir şey değil. Bu bize öğretilmiş, hazır olduğumuz bir algılama, farkındalık yaratabilecek bir şey de değil. Bilen de yok. Kime soracağız?

Ö.B: Artık eski yöntemler de işlemiyor, değil mi?

İşlemiyor. Kim ne yaparsa yapsın eski satış-pazarlama yöntemleri de işlemiyor. İşte tüm bu şirketler bunu fark etmiş, o yüzden bizimle (mimarlar ve diğer tasarımcılar ile) kavram geliştirin, iş modelleri geliştirin diye peşimize düşmüşler. Ben bunları çok sonradan anladım. Bana ürünlerinin pazarlamasını yaptıracaklar sanıyordum ama hiç yapmadılar, beni konuşturdular. Workshoplar düzenledik, tartıştık, konuştuk.

Ç.Y: Akıllı binalar kavramıyla ilgili mi?

Bütün bu laflar uyduruk aslında. Akıllı bina diye bir şey yok. Bilim ve teknoloji entegre açık ve kapalı alanlar var. Bilim ve teknoloji entegre olunca bunun hangi yüzdelerle entegre olduğunu kim tasarlayacak? Mimardan başka bunu yapacak kimse yok. Yalnızca tasarımcıya, mimara süperpozisyon eğitimi veriliyor, bir de doktora. Yani ortada henüz hiçbir şey yokken doktorlar ve bizler şeffaf katmanlar halinde, adeta her şeyi görüyoruz. Tasarlayabiliyoruz, planlayabiliyoruz ve çeşitli uygulamalar, operasyonlar hatta revizyonlar yapabiliyoruz. O katmanları çıkarıp tek pafta halinde de görebiliyoruz, bütün halinde de. Bu kültür sadece tasarımcıda var. Hiçbir satıcı pazarlamacı, sertifika-eğitim veren ya da mühendiste (tasarımcı değilse) bu yok. Onlar yakın komşu disiplinleri süperpoze edebiliyorlar; ancak olayın tümünü daha ortada yokken görebilen kişi tasarımcı. Onların çoğu hatta her şey ortadayken bile göremeyebiliyor. O yüzden bu işlerin geliştiricisi tasarımcı olmak zorunda. Tasarım bilgi kümesi ve eğitimi davranışları gerektiriyor bu durum. Tasarımcıların lider olmadığı durumlar, ‘’check-list’’ ticari durumlar, ‘’check list’’ sertifikalar olabilir ancak. Olmaya çalışmış ama özgün olamamış; yerel olamamış, yerine de yabancı!

Ö.B: Akıllı ev konusundaki genel algıya dair neler söyleyebiliriz?

Yıllar önce bir reklam söylemi vardı, eve telefon ediyorsun fırındaki tavuğu pişiriyor. İyi de tavuk hemen bozulur. Reklam sloganı bulurken bu bile düşünülmemiş. Fırın mı akıllı ev mi akıllı? Fırın gidince evimiz aptal mı? Terimler ortalama bir zekâya ve eğitime sahip insanlar için üretilir, bu tüm dünyada böyle. Kızamık, ekmek, su hepsi böyle. Derslerimde ve konferanslarımda 3 şeye çok dikkat ediyorum, fonetik yani ses bilimi, linguistik - dil bilimi ve semantik - anlam bilimi. Birbiriyle ilişkili ve karşılaştırmalı kültürel süzgeçlerden geçirilmezse anlamsız bir yere doğru gitmeye başlıyoruz.

Tüm kavramları Türkçeleştirmek de bence anlamsız bir çaba. Tarımsal üretime dayalı bir kültürden geliyoruz, gerçek anlamda bir sanayi devrimi geçirmedik, biz o kavramı üretmemişiz. Kavramdan sesi, sesten kelimeyi ve terimi üretmemişiz, sonradan uydurma Türkçeleştirmelerin anlambilimsel bir karşılığı yok. Mimarın bunun farkında olması lazım. Türkçeleştirmeye başlayınca Türkçe düşünmeye başlıyor ve olayı tam olarak kavrayamıyorsunuz. Kendi kültürünüzde referans noktası bir sanayi devrimi, Rönesans vs. olmadığı için. Yanlış anlaşılmasın bizim de çok üstün bir değerlerimiz var, ancak bir araba tasarlayamıyorsunuz. İthal ikamesi sanayi var. Çünkü at yetiştirme kültüründen geliyorsunuz, at arabası kültüründen değil. Kağnıyı öküze çektirmişsiniz ama ulaşım amaçlı değil, daha çok yük taşıma amaçlı. O halde gerçekçi olalım.

Ö.B: Bizim değerlerimizin ürettiği kavramlar başka.

Kavramın ve kültürün kökenine inmezseniz, anlayamıyorsunuz. Bizim konumuza bağlayacak olursam, “akıllı bina” “smart building” den geliyor. ‘’Smart’’bizim kullandığımız ve yüklediğimiz anlamda, akıllı demek değil ki. Kendi kültürünüzde karşılığı olmayan bir terimi Türkçeleştirmeye çalışıyorsunuz. Evet, Smart terimi akıllılık unsurlarını barındırıyor ama tam olarak o demek değil. Becerikli ve hin bir durumu anlatıyor. Cinlikten, sempatik, gösterişli bir zekâdan bahsediyor. ‘’Akıl-Akıllık’’ ise bizim kültürümüzde (günlük kullanımda) öğrenilen bir yararlı tutuma, yararlanmaya ait farklı bir bilgi kümesine işaret eder. Sözlük anlamı ~Akıl : gerçeği iyi gören ve ona göre davranan… Benzer anlamlar, ama aynı değil.

Ö.B: Peki kavrama dair öneriniz ne olacak?

Akıllı bina diye bir şey yok aslında. Bilim ve teknoloji entegre açık ve kapalı alanlar var. Ama bunu sokaktakine söylerseniz komik duruma düşersiniz. Kiminle konuştuğunuza bağlı olarak konuşmamıza dikkat edeceğiz. Çocuğa ateşin 42 derece demek yerine uf olmuşsun demek gibi. Kendini anlatmak isteyen kişi karşısındakinin algılama düzeyine göre terim kullanır. Söylemi oluşturanlar, karşısındakinin anlamadığını bile bile terminoloji kullanıyorsa anlaşılmak istemiyor demektir.

Bina nasıl akıllı olur konusunda dünyada bir ortak anlaşma yok. Zaten olamaz, çünkü her tasarım özgün olmak, yerel olmak zorunda. Genellemelerle hiçbir yere varamayacağız. Her şey hızla değişiyor.

İşletme iktisadı hocamızın sözleri durumu iyi özetliyor bence: “Her saniye ve dakika çapraz kurlar değişirken, dünyada bir sürü rakibiniz yeni yaratımlarına patentler alırken, yeni sözleşmeler yapıp yeni işler bitirirken, siz her şey bir gün önceki gibi yolunda sanıyorsanız, çok büyük yanılgı içindesiniz. Kendinizi ve küçücük firmanızı bile 1 saat öncesine göre yeniden değerlendirmeniz gerekir.”

Amaç yenilikler tasarlamaktır, sürdürülebilirliktir. Herhangi bir tasarımda şu dört unsur olmalıdır: flexible (esnek), reversible (geri dönüşümlü), sustainable (sürdürülebilir) ve customizable (kişiselleştirilebilir ) olmak. Hepsi aynı anda olmalı. Yoksa akıllı ya da aptal bütün alanlar çöpe gidecek demektir. Çünkü gelecek budur. Zaten çok yakın gelecekte "bina" kavramı da, bizim anladığımız anlamda kalmayacak. Alan demek daha doğru. Gelecekteki alanlar farklı olacak. Binalar bildiğimiz binalar olmayacak. 3 oda 1 salon olmayacak evler, zaten şimdiden değil. Bir sofadan girilir, de değil. Geçmişte nasıl birçok mimar farklı yönlerde açılımlar yaptıysa bu tutum gelecekte de yinelenecek. Fakat kesin olan bir şey var, bu dördünü birden içermeyen hiçbir şeyin gelecekte yaşama şansı yok.

Gelecekten bahsediyoruz, örneklerinin henüz hayata geçmediği bir şeyden. Bu işin geliştiricisi mimardır, tasarımcıdır. Mimarın asıl görevi zaten kavram geliştirmek, fikirler, projeler üretmek.

Alın işte, mimara yeniden ‘’Mimar’’ olma şansı.


Yorum yaz...

Teşekkür ederiz. Yorumunuz onaylandıktan sonra yayınlanacaktır.
Üzgünüm. Yorumunuz gönderilemedi. Lütfen tekrar deneyin.
  • (Yayınlanmayacak)