Sürdürülebilirlik Bilincini Tabana Yaymak Gerekiyor...

LEVENT TAŞKIN
VAİLLANT GENEL MÜDÜRÜ

Hedefimiz; mevcut kombileri yoğuşmalı kombiyle değiştirerek, hem enerji tasarrufu sağlamak hem de doğaya salınan karbondioksit oranını senede 3-4 bin ton azaltmak.

EKOYAPI: Vaillant’ı benzerlerinden ayıran özelliklerden bahsederek başlayalım... Nedir bu özellikler?

Levent TAŞKIN: En önemli özelliğimiz müşteri odaklı çalışıyor olmamız. Bir markanın sürekliliğini, müşterinin memnun olması ve tavsiyesi ile sağlayabileceğini


düşünüyoruz. Müşteriye cihaz değil de sistem sattığımız için, cihazın faydasını müşteriye ulaştıracak olan asıl nokta doğru montajla birlikte yapılan tesisattır; bu klimada da böyledir. Dolayısıyla siz montajı doğru yapmıyorsanız, cihazınız altın kaplama da olsa çıkacak olan faydayı iletemezsiniz. En büyük farklılığımız şu: sektörde tatlı rekabet ettiğimiz diğer firmalar gibi bu ürünü bir tesisat toptancısı üzerinden, bir yapı malzemecisi üzerinden ya da bugün Carrefour, Bauhaus gibi büyük toptancılar üzerinden tüketiciye ulaştırmama kararı aldık ve bu işi montajı bilen mühendislik firmalarıyla tüketicinin evinde montaj garantili satmaya karar verdik. Bu zor ve zahmetli bir iş. Bu yüzden de dağıtım kanalımızı mühendislik firmalarından oluşturduk. İkincisi, onların bu işi nasıl monte edebileceğine dair kurallar koyduk ve onları eğittik. Bu kuralların dışında montaj yaptıkları zaman da ceza uygulaması koyduk ve tekrarladıkları süre boyunca bir daha bizimle çalışmama şartı koyduk; sözleşmelere bunu da ekledik. Bunlar çok ağır, kolay kabul edilebilir şeyler değildi ve bu sektöre tersti. Üçüncüsü montajda kullanabilecekleri tüm malzemelerin TSE veya CE belgeli olmasını şart koştuk, bu da tüketici için maliyeti artıran bir unsurdu ama bunu da sektöre kabul ettirdik. Dördüncü farklılığımız da insanın yaşam kalitesine verdiğimiz değer. Ürün doğru monte edilse bile cihaz çalıştıktan sonra insanların bir gece soğukta kalması ya da bir gece sıcak susuz kalması bizim cihazımız için en büyük dezavantaj olur. Maalesef sektörde gördük ki buna izin veriliyor, çünkü buna uygun hizmet organizasyonu yok ve yatırım yapılmıyor. Bunun da nedeni, genelde bu cihazların bakım ve onarım hizmetlerinin dışarıdaki ticari firmalara veriliyor olması. Biz marka olarak bunu da önleyerek sektörde bir fark yaratmak ve bunu da sürdürülebilir hale getirmek istedik.

Bu da yatırım gerektiriyordu. O zaman dedik ki servis hizmetlerimizi de dışarıda hiçbir firmaya vermeyeceğiz, kendimiz yapacağız. Türkiye’de ilk defa mobil servis sistemini oluşturduk, yani araçlarla seyyar halde hizmet verebiliyoruz. Tabii servis hizmeti için TSE belgesi almanız gerekiyor. Bir servis istasyonunda belli ekipmanların ve belli eğitimli insanların bulunması lazım. Biz onun aynısını araç içine aldık. Dolayısıyla bir dükkanda bulunması gereken standartları araca taşıdık ve orada bulunması gereken insanları da eleman olarak aldık. Şu anda 270’e yakın servis elemanımız ve 270’ten fazla aracımız var. Aynı zamanda bütün bunların hepsi TSE belgeli. Türkiye’de bu işte önderlik yaptık. Şu anda sektörde tüm servisi bu şekilde verebilen başka firma yok. Tekiz.

EKOYAPI: Sürdürülebilirliğin kurum kültürünüzdeki yeri nedir?

Levent TAŞKIN: Vaillant için sürdürülebilirlik üretimde başlıyor; her zaman yeşil-çevreci ürünler üretiyor. Karbondioksit emisyonu, konulmuş standartlardan daha az emisyon üreten ürünlerle ilgili yıllardır büyük bir çabası var. Araştırma Geliştirme Bölümü’nde 600 mühendis çalışıyor. Ürünlerinin büyük bir bölümünü hemen hemen kendisi üretiyor. Almanya’nın dışında üretimi yok, beş fabrikada üretiyor ve ürünlerinde de daha çok geri dönüşümlü malzemeler kullanmaya çalışıyor, ambalajlarda da öyle; aynı zamanda yedek parçaların ambalajlarında da öyle, keza yedek parçalar için de öyle. Bunun dışında bulunduğu ülkelerde sürdürülebilirlik adına projelerin, toplumsal bilinçlendirmelerin yapılmasına, özellikle tedarikçi seçiminde Birleşmiş Milletler’in ilkelerine uygun sözleşme imzalamış, etik çalışan tedarikçilerin firmalarına önem veriyor. Bir de daha çok kurmuş olduğu yapılarda, ülkelerde servis hizmetlerinin ve satış sonrası diğer hizmetlerin de geliştirilebilir bir metodoloji ya da bir sistem üzerine oturtulmasını sağlıyor. Dolayısıyla da mümkün olduğu kadar dışarıdaki firmalar yerine kendi bünyesinde destek veren ve müşterilere hızlı hizmet sunabilecek kendi yetişmiş personeli ile bu işi yapmaya çalışıyor. Bunun için bazı ülkelerde akademiler oluşturuyor; Vaillant Türkiye’de de var, diğer ülkelerde de var.

Sektöre eleman yetiştirip, bu yetiştirdiği elemanları da kendi bünyesinde görevlendiriyor. Aynı zamanda doğaya ve çevreye bunun dışında nasıl katkıda bulunuruz sorusuyla ilgili de bu bilgi birikimini birtakım dernek ve kurumlarla paylaşarak onlarla daha kalıcı projeleri desteklemek anlamında da fonlar ayırıyor. Her ülke bu fonları istediği gibi kullanma hakkına sahip. Biz de Türkiye’de bu fonla ilgili bugüne kadar -aşağı yukarı altı-yedi tane- bizim çapımızda büyük ve topluma değer katan proje bitirdik. Bir yandan da Vaillant ürünlerini Almanya’dan aldığımız için de daha sürdürülebilir bir servis ve satış sonrası hizmetle de yolumuza devam ediyoruz. O yüzden de her yıl mutlaka ve mutlaka hem örnek olabilecek hem de topluma değer katabilecek ve bir yıllık değil, daha orta vadeli birtakım projelerle de, özellikle Avrupa Birliği fonlarından da destek alarak sektöre örnek olmaya çalışıyoruz. Bunlardan bir tanesi EnerTeach Projesi’ydi. 2007’de başladık, 2010 yılında bitirdik, üç yıl sürdü.

Türkiye’de var olmayan bir yenilenebilir enerji eğitim modülünün oluşturulmasıydı. 14 kitaptan oluşan büyük bir modül oluşturduk ve bunların eğitimini sağlayacak eğiticileri de eğittik. Aynı zamanda Türkiye’de birçok okula ve Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı birçok yere yenilenebilir enerjilerle ilgili örnek sistemler kurduk; ısı pompaları gibi, fotovoltaik panellerle elektrik enerjisi elde edilmesi gibi, güneş enerjisinden sıcak su elde edilmesi gibi. Dolayısıyla bütün bunlarla, özellikle resmi kurumlarda ne kadar enerji tasarrufu yapılabileceğini ve devletin bütçesine ne kadar katkıda bulunulabileceğinin analizlerini koyduk ve bunun üzerine bazı çalışmaların başlatılmasını sağladık. Bunun dışında yine Avrupa Birliği projelerinden bir tanesine daha ortak olduk; şu anda iki buçuk yıldır devam ediyor. Enerji eğitimiyle ilgili enerji bilinçlendirme modülleri yarattık ama Türkiye’de bunun bir eğitim sistemi yok. Şu anda bu eğitim sisteminin oluşturulması ve bunun metodolojisinin kurulmasını şu anda yapıyoruz.

EKOYAPI: Vaillant Akademi’de mi, bağımsız mı?

Levent TAŞKIN: Vaillant Akademi’nin dışında yapıyoruz. Bunu tüm devlet okullarında ve aynı zamanda da Milli Eğitim Bakanlığı’nın bünyesinde bir metodolojinin oluşturulması için uğraşıyoruz. Yine bazı derneklerle, Makine Mühendisleri Odası ile mühendislerin enerji uzmanlığı yetkilendirmesi için kendi sistemlerimizin, kendi tecrübemizin kullanılmasına izin veriyoruz ve eğitimler veriyoruz. Yine geçen yıl Tesisat Mühendisleri Derneği ile mühendislere ya da yeni mezun, iş bulmaya aday insanlara ya da iş bulamamış mühendislere Yenilenebilir Enerji eğitimi vererek onların sertifikalandırılmasına ve bu alanda iş bulunmasına yönelik desteklemeler yaptık, o projeye dâhil olduk, bir yıl sürdü. Yine İş ve İşçi Bulma Kurumu ile iki proje yaparak, burada meslek edindirme ve bazı başarılı olan öğrencilerin de bünyemizde istihdam edilerek en azından bu konularda örnek olacak bazı projelerle adım attık.

Doğa Derneği’nin hiçbir özel sektörle çalışması yoktu ve çok başarılı işler yapıyordu, onlarla temasa geçtik. O anda ellerinde yeni başlamış oldukları Burdur Gölü vardı; su ve su da bizim işimiz, çünkü ısıtma ve sıcak su olması itibariyle çok da yakın geldi. Burdur Gölü de Türkiye’de göller havzasındaki en önemli göllerden bir tanesi ve kapalı bir havza. Orada bulunacak olan bir çözümün bütün o bölgenin iklimi, bütün o coğrafyanın geleceği için önemli bir çözüm olacağını ve bunun da diğer göller için, hatta dünyadaki diğer göller için de örnek olacağını gördük. Doğa Derneği’nin yurtdışı bağlantıları ve ilişkilerine bakıldığı zaman buradaki örneği dünya platformuna Türkiye örneği olarak taşıyabileceğini gördük. Bu nedenlerle onları ikna ettik ve bizi incelediler –onlar da bizim niyetimizi gördüler, yaptığımız projelere baktılar- bu inceleme bir yıl sürdü ve bir yıl sonunda şu anda bir buçuk yıllık bir sürecimiz var, onların yapacağı tüm işlerin sponsorluğunu üstlendik. Daha doğrusu bütçelerini bize sunuyorlar, biz bir şekilde bunu kendi bütçemizden karşılıyoruz ama yapılan tüm çalışmalar şu anda gölün geleceğini kurtarmak adına. Birincisi, çiftçinin ve o bölgedeki tarım yapan insanın bilgilendirilmesi; ikincisi, devletin özellikle baraj ve göletlerle ilgili kısımdaki çalışmalarının daha bilinçli hale getirilmesi ve en azından göle bir miktar suyun bırakılması politikalarının sağlanması; üçüncüsü, orada tarımsal bitki örtüsünün değiştirilerek daha değerli, çiftçiye değer katacak ama daha az su kullanan bazı bitki ya da tarım örnekleriyle değiştirilmesi ve özendirilmesi. Tabii bunun için de farklı yöntemler uygulamak gerekiyor; örnek tarım alanları, örnek sulama alanları, örnek ölçümler ve çok fazla kuyunun açılmasının engellenmesi gibi ve bütün bunlarla ne kadar su tasarrufunun sağlandığının gösterilmesi gibi. Yaklaşık bir buçuk yıldır bunları yapıyoruz; örnek alanlar oluşturduk, bunların raporlaması yapılıyor, aynı zamanda kamu kuruluşlarıyla toplantılar yapılıyor, uluslararası sempozyumlar yapılıyor ve dolayısıyla oradaki bilinçlendirme çalışmalarından sonra şu anda bu işin ne kadar yaygınlaştığı ölçülüyor. Bu şekilde göle giden su miktarının biraz daha artması, çekilen yer altı sularının azaltılması ve daha az su kullanan ürünlerle çiftçinin para da kazanabileceğinin gösterilmesi ile de birlikte açıkçası kendi özelimizde yapmış olduğumuz alanlarda 6 ayda 200 bin tona yakın bir su tasarrufunun elde edildiğini gösterdik. Bu da bizim için çok önemli.

EKOYAPI: Sadece altı ayda mı?

Levent TAŞKIN: Sadece altı ayda. Bu da bir örnek. Şu anda artık daha hızlı yol alabilecek hale geldik ve devam ediyoruz. Bu da bizim için oldukça önemli ve yavaş yavaş devletin kademelerinde de Burdur’la ilgili konuda kamuoyu oluşturup, gerçekten Burdur’a özel ciddi ve önemli adımların devlet kurumlarınca atılması konusunda da yeterince bilinirliği ve farkındalığı da yarattığımızı düşünüyoruz. Konunun üzerine biraz daha gidip oradaki çözümün biraz daha hızlanması için Doğa Derneği ile beraber çalışmalara devam edeceğiz.

EKOYAPI: Vaillant’ın içinde bir sürdürülebilirlik departmanı var mı?

Levent TAŞKIN: Almanya’da böyle bir departman var, dolayısıyla da biz de o departmandan yararlanarak, o departmanın içerisindeki akış, bilgilendirme ve prosedürlerin içerisinde kendi içimizde sorumlu kişilerle bu işi yürütüyoruz; ama şu anda burada departmanı oluşturacak hale gelmedik.

EKOYAPI: Vaillant Akademi’den biraz daha bahsedebilir misiniz?

Levent TAŞKIN: Vaillant Akademi yıllar önce akademi diye başladığımız ama şu anda kendi içimizde standart bir eğitim formatı haline soktuğumuz bir bölüm. Ankara’da bir eğitim merkezi oluşturmuştuk. Sonra da bu işi Ankara’dan aldık, İstanbul’a taşıdık. Bu binaya taşınınca da bu eğitim modüllerinin ve salonlarının hepsini yeniden bu binada şekillendirdik ve şimdi bu bünyede düzenli eğitim programlarıyla yılda hemen hemen neredeyse dokuz ay çalışacak şekilde eğitim salonumuzda bayilere, kendi servis elemanlarımıza, işe alınan personele, sektöre, çeşitli derneklere –Makine Mühendisleri Odası dâhil- aynı zamanda üniversitelere ve aynı zamanda meslek liselerine açıklamış olduğumuz aylık eğitim programlarını göndererek davette bulunuyoruz ve eğitim programlarının içeriği belli, konuları belli; gelen davetli listesine göre tüm masrafları karşılamak üzere burada eğitimler veriyoruz.

EKOYAPI: Ürünlerinizin geri dönüşüm süreci nasıl işliyor?

Levent TAŞKIN: O konuda ben sözü Özgür Bey’e bırakacağım... Özgür Bey ve diğer arkadaşların liderliğinde yürüyen bir projemiz var: varolan kombileri yoğuşmalı cihazlarla değiştirme kampanyası. Bu maliyeti biraz daha yüksek bir cihaz ama yoğuşmalı cihazlar daha az yakıt yakarak sizin evinize o konforu sağladığı için yaklaşık iki yıl gibi bir sürede de aradaki farkı amorti edebiliyorlar. Tabii Türkiye’de genelde ilk yatırım insanların dikkatini çektiği için insanlara bunu anlatmak ve buna özendirmek gerekiyor. Biz bir de böyle bir misyon üstlendik.

Özgür GÖK: Kombiler Türkiye’ye gireli yaklaşık 20 seneyi geçti; doğalgazın gelişi ile birlikte bir 25 sene civarında. Türk Standartları Enstitüsü ya da Avrupa normlarınca verilen standartlara göre bir kombinin kullanım ömrü 15 sene. Bu cihaz 15 senede bozulacak anlamında değil ama bir ekonomik ömür tanımlamak anlamında. Biz konuyu biraz da böyle aldık; hem enerji tasarrufu olarak hem de karbondioksiti azaltmak için sürekli olarak değişim kampanyası yürütüyoruz. Bunu eskiden konvansiyonel cihazları değiştirme şeklinde yaparken, şu anda yoğuşmalı cihazlarla değiştirme şeklinde yapıyoruz ki böylece hem enerji tasarrufunu sağlayalım hem de doğaya salınan karbondioksit oranını azaltalım. Dolayısıyla bununla ilgili hedefimiz senelik 3 ila 4 bin ton. Sadece mevcut kombileri yoğuşmalı kombiyle değiştirerek…

EKOYAPI: Yalnızca mevcut Vaillant kombileri mi?

Özgür GÖK: Hayır tüm eski kombiler için geçerli bu... Vaillant olarak bununla ilgili kendimiz bir bütçe oluşturduk, değiştireni kompanze edecek şekilde…

EKOYAPI: Vaillant her sorunu kendi bünyesinde çözüyor anladığım kadarıyla…

Levent TAŞKIN: Öyle yapmak zorundayız. Çünkü açık söylemek gerekirse bazı şeyleri siz teşvik etmiyorsanız, insanımız harekete geçmiyor. İnsanlara ‘cihazını değiştir’ diyorsunuz, cihaz ölünceye kadar kullanıyor. ‘Hem çevreye duyarlı, hem tasarruflu ve iki yılda aradaki farkı amorti edecek’ dediğimizde düşünüyorlar ama yine de ‘bu teknoloji pahalı, ben bunu sonra yapayım’ diyorlar. İşte Avrupa’da devlet teşviki sunuyor ve size o iki-üç yıl içinde yatırdığınız parayı aslında devlet veriyor. Bizde devlet vermediği için maalesef…

EKOYAPI: Aslında 2 yıl kısa bir zaman...

Levent TAŞKIN: Biz de insanlara ‘tamam; biz bu aradakinin hepsini amorti edemeyiz ama aradaki fiyat farkının bir kısmını biz karşılayalım, senin iki yıllık amorti süren bir yıla düşsün; düşünür müsün?’ dedik ve düşünmeye başladılar. Şimdi o aradaki farkın bir kısmını biz karşılıyoruz, hem karbondioksit emisyonunu azaltıyoruz hem de insanları yeni teknoloji kullanmaya teşvik ediyoruz.

EKOYAPI: Sürdürülebilirlik son dönenim trend konusu; herkes bunu konuşur oldu. Sürdürülebilirliğin doğru algılandığını düşünüyor musunuz? Bağlantılı olarak, sertifikalarla ilgili fikriniz nedir?

Levent TAŞKIN: Bu konu aslında sektörün içerisinde ya da farklı sektörlerde de çok konuşulan bir konu. Bunu sırf bir akım, trend olduğu için yaptığını düşündüğümüz firmalar da var. Gerçekten bunu ilke olarak benimsemiş firmalar da var. Bu bütün sektörlerde bu böyle. Avrupa’da bu benimsendi. Türkiye’de ben şahsen benimsendiğini düşünmüyorum. Bunu yönetim olarak benimsemeniz yetmez; çalışanlarınıza da aktarabiliyor olmanız lazım. Bunun için düzenli bütçe ayırıyor olmanız lazım, her yaptığınız ticarette para kazanmak yerine bu ilkelere göre ticaret yapabilmeyi becerebilmeniz lazım. Türkiye gibi, ekonominin ve pazarın çok hızlı değişebildiği, güncel olayların ticaret ve rekabeti çok hızlı etkileyebildiği ortamlarda işletmeler mevcudiyetlerini sürdürebilmek ya da kendi hırsları, kendi kârlılıklarının peşinde koşabilmek adına çoğu zaman bunları göz ardı edebilirler, bu riskler var. Biz mümkün olduğu kadar kendimizi bu rekabetten uzak tuttuk.

EKOYAPI: Vaillant ürünlerinin bir puan artısı var mı? Sertifika alım sürecine bir katkısı var mı?

Levent TAŞKIN: Almanya için evet ama Türkiye için şu an yok.

Özgür GÖK: 2011’de Vaillant, Alman Sürdürülebilirlik Ödülü’nü aldı. Bu da Almanya’da en prestijli ödüllerden bir tanesi. Biz bunun PR’ını yapmaya çalıştık ama bunu bilen ya da bu işle ilgilenen o kadar az ki... faydasını anlatsanız bile şu anda algılayabilecek altyapı yok. Sürdürülebilirlik Ödülü’nü almışsınız ama tüketici ‘bunun bana ne faydası var’ diyor. Bunu kitlelere yaymakta zorlanıyorsunuz. Ancak belli bir üst tabaka bunu algılayıp, bununla ilgili sizi takdir ediyor, ama biraz daha bu işin algısını aşağıya doğru indirebilmemiz lazım, bu tüm ülkenin problemi.

Levent TAŞKIN: Biz şirket olarak Etik İtibar Derneği’nin üyesiyiz. Şu anda Türkiye Etik ve İtibar Derneği etik olmak konusunda Türkiye’de en büyük kuruluşların üye olduğu tek dernek ve en büyük kuruluş ve yurtdışında Türkiye’yi temsil eden bir kuruluş. Ben de yönetim kurulu üyesiyim, aynı zamanda Doğalgaz Sanayi ve İşadamları Derneği’nde yönetim kurulu başkan yardımcısıyım. Bir çok dernekte de bunun gibi faaliyetteyiz ama amacımız etik bir kurum olduğumuzu duyurmak değil; etik olmak. Ben bunu önce kendim için yapmalıyım. Sonra bunu paydaşlarıma aşılamalıyım, bu bana yeter. Dolayısıyla biz sertifikadan ziyade önce o sertifikanın temelindeki mantığı alıyoruz; sertifikayı ürüne değer katsın diye yaptığınızda o zaman işin boyutu değişir. Siz onu zaten yaşattığınız zaman sertifikanız olmasa bile, bu tip derneklerin üyesi olmasanız bile, bu tip şeyleri duyurmasanız bile siz bazı şeyleri sağlamışsınız demektir. En fazla bunu kâğıda döküp ölçmüyorsunuzdur ya da ölçüp yayınlamıyorsunuzdur. Biz bunun ölçüm, sertifikalandırma ve duyurma kısmını bugüne kadar hiç düşünmedik, onu hep bir kenarda tutuyoruz. Biz bunun uygulama kısmını seviyoruz.

EKOYAPI: Vaillant kentsel dönüşüme nasıl bakıyor?

Levent TAŞKIN: Kentsel dönüşüm Türkiye ekonomisine uzun vadede katkıda bulunacak. Ayrıca, kentsel dönüşümün özellikle eski standartlara ve yönetmeliklere göre yapılmış binaların artık güncel standartlara getirilmesi anlamında da çok büyük önemi ve değeri olduğunu düşünüyorum.

EKOYAPI: Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Levent TAŞKIN: Ben şunu eklemek isterim; bizde ülke olarak bilinç var, insanlara bir şey anlatıldığı zaman anlama, yeniliğe açık olma ve yeni teknolojileri kullanma eğilimleri var. Baktığınız zaman en yüksek internet, Facebook, Tweeter, belki iPhone kullanımı Türkiye’de. Bizim burada yapmadığımız tek bir şey var: teşvik. Neden teşvik? Talep olursa üretim olur, talep olursa Ar-ge zaten olur. Önce talebi yaratmanız lazım. Fakat insanlarımız her şeye kısa vadeli baktığı için ve genelde günlük yaşadığı için –bizim kültürümüz böyle- o yüzden orta ve uzun vadeli bakış için mutlaka teşvik gerekiyor.

Bir de devletin kurumlarının birbiriyle birtakım yönetmeliklerde ve kanunlar hazırlanırken birbiriyle uyumlu çalışmasını ve sektör olarak birçok açıdan yönetmelik ve kanunlara bakmasını arzu ediyoruz. Çünkü bir kanun çıkıyorsa o zaman bütün bu derneklerin, kurumların ve bakanlıkların olaya farklı gözlerle bakıp, iyi yoğurup, uygulanabilir bir yönetmeliği çıkartmasında fayda var. Genelde bizde bir sıkıntı da o; teşvik olmadığı gibi yönetmelikler çıkıyor ama uygulanamaz hale geliyor ve daha başlamadan ölüyor. Toplum çok şey kaybediyor.


Yorum yaz...

Teşekkür ederiz. Yorumunuz onaylandıktan sonra yayınlanacaktır.
Üzgünüm. Yorumunuz gönderilemedi. Lütfen tekrar deneyin.
  • (Yayınlanmayacak)