Tuğla, Yüzde Yüz Doğal ve Geri Dönüşümlü Bir Malzeme

Kilsan Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı, Genel Müdür M.Fuat Ekmekçioğlu

Yeşil, sürdürülebilir ve ekoloji gibi kavramlarI topluma doğru anlatmalıyız .Çünkü bu kavramlara sahip çıkacak ve talebi yaratacak olan toplum...

Yeşil, sürdürülebilir, ekoloji gibi kavramlar son yıllarda hayatımıza yoğun olarak girdi ve farklı mecralarda bir çok şekilde tartışılıyor. Kilsan olarak bu kavram üzerinde durduğunuz dikkat çekiyor. Kilsan’ı bu tip uygulamalara yönlendiren nedir? Ülkemizde yapılan çalışmalarda bu kavramların özümsendiğini, doğru algılandığını ve uygulandığını düşünüyor musunuz?


Bu kavramların özümsenip algılandığı ve uygulandığı konusunda bizim gözlemlerimiz; bu işin içinde paydaş olan herkesin konuyu kavradığı ve faaliyetlerini bu şekilde devam ettirdikleri yönünde.


Ancak toplumsal algı boyutunda ciddi bir kavram karmaşası var ve toplum; yeşil, çevreci, gibi kavramlar karşısında neyi? neden? niçin? nasıl? yapacağı konusunda yeterli bilgiye sahip değil. Bu sebeple bizler topluma bu kavramları doğru anlamaları adına bilgi aktarmalıyız. Çünkü bu kavramlara sahip çıkacak ve talebi yaratacak olan toplum... 
Yeşil, sürdürülebilir ve ekoloji gibi kavramlara Kilsan’ın uygulamalarında yer veriyor olmamızın sebebi aslında işin üretimiyle ilgili. Çünkü biz toprak sektörünü temsil eden bir firmayız. Hammaddemizi madencilik faaliyetlerimizden elde ediyor ve tuğla üretiyoruz.Tüm faaliyetlerimizi de ilgili kanun ve yönetmeliklere uygun olarak gerçekleştiriyoruz. Bu konuda sorumluluklarımız olduğunu biliyor ve bu şekilde hareket ediyoruz. Üretim aşamasında ise kanun ve yönetmeliklerin ötesinde

neler yapabilirizi hedefleyen çalışmalar yapmaya gayret ediyoruz. 

Tuğlanın bu kavramlar çevçevesinde artılarını toplumla paylaşmak istiyoruz. Tuğla yüzde yüz doğal ve geri dönüşümlü, binlerce senedir kendini ispatlamış bir malzeme. Özellikle de Türk insanının geçmişinde yer etmiş sıcak bir malzeme. Sürdürülebilirlik hedeflerimizde uzun zamandır oldukça mesafe almış bir firmayız. Geleceğe yönelik hedeflerimize ulaşabilmek, Kilsan’ı ileriye taşıyabilmek için kurumsallaşma çalışmalarımızda da sürdürülebilirlik bizim için bitmeyen bir serüven.

Kilsan’ın kurum kültüründe sürdürülebilirliğin konumundan bahseder misiniz? Bu konuda yapılan çalışmalar nelerdir? Üretim aşamasında ve sonrasında, son kullanıcıya kadar olan süreçte nasıl bir prosedür izliyorsunuz? Sürdürülebilirlik bu aşamalarda nasıl konumlanıyor?


Kilsan 1951 yılından bu güne seramik sektöründe faaliyet gösteren bir grubun 1975’den beri üretimine devam eden kuruluşu. Dolayısıyla 63 senenin bize getirdiği bazı sorumlulukların olduğunu düşünüyoruz. Planlarımızı günlük değil geleceğe yönelik yapıyoruz. Hammadde teminimizden, üretim aşamasına, teknoloji seçimimizden kalite hedefimize hatta kurumsallaşma çalışmalarımıza kadar ileriye doğru gitmemiz açısında bu çok önemli. 

Örneğin; Kilsan olarak 2010 senesinde yeni bir paketleme teknolojisine geçtik. Uzun süre devam eden gözlemlerimiz ve kurumsal ilişkilerimiz sonucunda seçtiğimiz paketleme teknolojisi ile ambalaj kullanımımızı neredeyse yarı yarıya azalttık. Çünkü biliyoruz ki; önümüzdeki senelerin en önemli sorunlarından bir tanesi atıklar. Özellikle de ambalaj atıkları ve bunların bertarafları.



Ülkemizde uygulanan mevcut sertifika sistemlerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bir binanın bunlardan birine sahip olması yeterli midir?


Önümüzdeki yılların en önemli konusu enerji... Emisyon değerleri ve az enerji tüketimi geleceğimizi de belirleyecek. Dolayısıyla enerji giderlerini azaltmaya yönelik devlet politikaları daha da önemli bir noktaya gelecek. 

Bu bağlamda konutlarda ve tüm binalarda harcanan enerjinin azalıyor olmasını, dolayısıyla sertifika sistemlerinin devreye girmiş olmasını çok faydalı buluyorum. Özellikle daha önceden yapılmış binaları da kapsayan sistemlerin iyi sonuçlar doğuracağına inanıyorum. Bu sürecin sonuçlarını 2017 senesinden sonra daha kapsamlı olarak göreceğimizi düşünüyorum. Sertifika sistemleri gelişmiş ülkelerin uyguladıkları ve ülkemizde yeni gündeme gelen sistemler. Türkiye’de bu sistemleri uygulama gayreti içerisinde ve neticelerini süratli bir şekilde göreceğiz.

Yatırımcıların LEED ve BREEAM gibi sertifika sistemlerini fark yaratmak amacıyla dahi olsa uygulama gayreti içinde olmalarını sevindirici buluyorum. Türkiye’nin kendi şartlarına uygun sertifika sistemlerinin gelişmesinin de gerekli olduğuna inanıyorum. Bildiğim kadarıyla bu konuda yapılan çalışmalar var ve zannediyorum 2014 yılı içinde bir sonuca ulaşacak. Çevremiz ve geleceğimiz açısından baktığımızda bu sistemlerin faydası tartışılmaz.

Kilsan olarak bina üretiminin vazgeçilmezi olan Tuğla üretiyorsunuz. Ürünlerinizin yeşil bina üretimine direkt ve dolaylı katkıları hakkında bilgi verebilir misiniz?


Öncelikle malzememiz doğal bir malzeme, bunun altını çizerek söylemek istiyorum. Bu doğallık ürün meydana gelirken havayı, suyu, toprağı ve ateşi kullanıyor olmasından kaynaklanıyor. Doğanın bu dört elementini kullanıyor olması hem doğallığını hem de yüzde yüz geri dönüşümlü bir malzeme olduğunu doğruluyor. Özellikle yüzde yüz dönüşümlü olması bizim için çok önemli bir kavram. İkinci önemli etken ise ürünün yaşam alanlarının iç ortam kalitesine katkısı. Kerpiç gibi, ahşap gibi doğal bir malzeme olarak yaşanan ortamlardaki nem oranını dengeliyor. Ortamdaki nem oranı fazlalaştığı zaman fazla nemi üzerine alarak, azaldığı zaman kendi üzerindeki nemi vererek ortamdaki nem dengesini sağlıyor. Buna nefes alan duvarlar diyoruz ki bu

sağlığımız için çok önemli. 
Hayatımızın neredeyse dörtte üçünü kapalı mekanlarda geçiriyoruz ve bir ömür boyu bize etkisi olan iç ortam kalitesini arttırmak hayatımız için önemli bir kriter. 

Diğer bir konu da yeşil sertifika sistemlerinde teorik olarak, yapıda kullanılan malzemelerin en kısa mesafeden temin edilmesi hatta mümkün olanlarının şantiyede sahası içerisinde üretilmesi gibi bir yaklaşım var. Bu yaklaşımı destekler nitelikte İstanbul’un tuğlası olmayı hedeflediğimiz bir konseptimiz var. Bizim pazarımız İstanbul ve ürünlerimizi kullananlar biliyorlar ki ürünümüz en kısa mesafeden onlara ulaşıyor ve sertifika sürecini destekliyor.



Bu sayımızın dosya konusu “Kentsel Dönüşüm Gerçeği, Konut Sektörünün Önündeki Fırsatlar, Yeni Pazarlar” bu konu hakkındaki genel değerlendirmenizi alabilir miyiz? Kilsan olarak bu sürece dair özel bir hazırlığınız var mı?


Kentsel dönüşümden çok afet riski altındaki alanların dönüşümünün altını çizerek ifade etmek istiyorum. Çünkü; kentsel dönüşüm doğrusuyla yanlışıyla toplum içinde farklı boyutlarıyla gündeme getirildi. Esasında bu kanunun nedeni ve gerekliliği bu ifadede daha fazla belirleniyor, o yüzden de afet riski altındaki alanların dönüşümü olarak ifade etmeyi tercih ediyorum . 
Bayındırlık Bakanlığı’nın araştırmalarından yola çıkarsak Türkiye’de 19 milyon konut stoğu var ve bunun 5 milyonunun 2000 yılından sonra yapıldığını kabul edersek 14 milyon konut mercek altına alınacak. Beklenti 6-7 milyon civarındaki konutun bu dönüşüme dahil olarak yenileneceği. Bu da 20 senelik gibi bir sürece tekamül ediyor ve her şey düz bir çizgi olarak giderse senede ortalama 300-350 bin konut yapıyor. Nüfus artış trendi içerisinde de Türkiye’nin senede 650 bin konuta ihityacı olduğunu verilerden kabul edersek neredeyse %50 gibi bir artışla 1 milyon konut gibi bir senelik imalatımız söz konusu. Bu çok ciddi bir sayı, dolayısıyla inşaat sektörü her tüm alt yapısıyla; proje üretiminden, arazi üretimine, malzeme üretiminden, son tüketiciye ulaşana kadar ki tüm paydaşlar bundan talep anlamında etkilenecek. Kilsan olarak biz kalitemizi sürekli olarak iyileştirme yönünde çalışmalara devam ederek ve müşterilerimizi daha çok memnun etme hedefiyle oluşan talebe hizmet vermeye hazırız.



Söyleşimiz 2014 yılının ilk sayısında yayınlanacak, bu sebeple son bir soru ile bitirmek istiyorum. Tüm bu konuştuklarımız tabanında 2013 yılının değerlendirmesini ve 2014 yılı ile ilgili öngörülerinizi alabilir miyiz?


2013 yılı inşaat sektörü için iyi bir seneydi diyebiliriz. Türkiye’de yapılan inşaatlara değil de satılanlara bakarsak 9 aylık rakam 860 bin konut. İstanbul’da %30’un üzerinde bir artış göstermiş 2013’te. Bu trendle giderse 1 milyon 100 binin üzerine geçecek konut satışı Türkiye’de. Bu Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hiç bir zaman karşılaştığımız bir rakam değil. Dolayısla çok olumlu bir sene geçirildi. 

Biz de Kilsan olarak 2013 yılını planlarımızın üzerinde bir bütçe ile kapattık. 2014 yılı için beklentilerimiz olumlu ancak hepimizin bildiği gibi Türkiye çok dinamik bir ülke ve kendi dinamiklerini kendi içinde yaşayan bir ülke. 2014 yılında iki seçim var ve istesek de istemesek de politika hayatımızı etkiliyor. Burada çok önemli iki kriter var. Birincisi insanların alma isteği, önümüzdeki senelere bakışları ve gelecekle alakalı güvenleri. Önlerinde bir ev almak ve borçlanmak gibi bir süreç varsa bununla alakalı haklı olarak önlerini net görmek istiyorlar. İkincisi mortgage ile alakalı faizlerin ciddi bir şekilde yukarıya doğru değişim gösterip göstermemesi. Bunlar inşaat sektöründeki satın alma kararlarını etkileyen kriterler ve sonrasında da projelerin hayata geçirilmesindeki süreci etkileyen kriterler. 
Biz 2014’ü planlarken olumlu gördük ve şu anda bu şekilde de korumak istiyoruz. Türkiye’nin dinamikleri içinde de dikkatlece etrafımıza bakmaya çalışıyoruz. Bence bu süreçte önemle üzerinde durulması gereken Mortgage’daki faiz oranlarının yükselmemesi ve insanların ileriye doğru, borçlanabilmek adına, geleceklerine güvenle bakabilmeleri. Bu iki kriter bizim sektörümüz için çok önemli. İnşallah 2014 iyilikleriyle beraber gelecek, biz bardağın yarısının dolu olduğunu düşünüyoruz.


Yorum yaz...

Teşekkür ederiz. Yorumunuz onaylandıktan sonra yayınlanacaktır.
Üzgünüm. Yorumunuz gönderilemedi. Lütfen tekrar deneyin.
  • (Yayınlanmayacak)