''Sanat Değil Matematik Yapıyoruz''

Palmiye Global Sponsorluğunda Hazırlanmıştır

YOO MİMARLIK

ALPARSLAN ÖZARPAT

Ben mimarların sanatçı olduğunu düşünmüyorum, biz matematik yapıyoruz ve karşı tarafın amacına ulaşmasını sağlamayı hedefliyoruz. Tasarladığımız yerin sürdürülebilir olma hedefini de göz önünde bulundurmamız gerekiyor. Müşterim kim? Müşterimin müşterisi kim? Marka nerede? Onun söylemi veya genetiği var mı? bunlar önemli. 

Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? YOO Mimarlık nasıl kuruldu? Nasıl bir çalışma işleyişiniz var?

YOO Mimarlık 2007 yılında kuruldu. 2007 yılında bu işe başladığımız zaman üç ortaktık. Soy isimlerimiz olan Yıldız, Özkan, Özarpat ofisin adını oluşturmamızda belirleyici oldu. 4-5 sene önce de Mete Buyurgan aramıza katıldı, şimdi 4 ortak olarak çalışmalarımızı yürütüyoruz. İlk başlarda yabancı mağaza konsept uygulamalarını yapıyorduk. Bu süreçte çok fazla şey öğrendik, yabancıların düşünme şekli, dizayn süreci sonrasında uygulamadaki süreçler gibi... Perakende sektörü ile başladığımız yolculuğumuzda zaman içinde dikeyleştik özellikle de lüks perakendede… Bugün Türkiye’ye gelerek markasının tasarımını yaptırmak isteyen bir firmanın işini yapabilecek büyük ihtimalle üç firmadan birisi biziz. 

Uygulama yaparak başladık ama ilk hedefimiz proje ofisi olmak değildi. Halen de sadece proje ofisi olmak gibi bir amacımız yok. Bu aslında farklı bir bakış. Çünkü siz eğer sadece proje yapıyorsanız sadece yaptığınız projeleri biliyorsunuz, kendi stilinizi biliyorsunuz ve kendi çalışma şeklinizi sıfırdan siz oluşturuyorsunuz. İşinizi kurmadan önce 3-5 farklı ofiste çalıştıysanız onlardaki stilleri görüp oradan bir şeyleri kendinize örnek alıyorsunuz. Yoksa başkasının yapıp bitirdiği işin içine girip görerek, dışardan fotoğrafını çekerek veya onun hakkında bir şeyler okuyarak ancak çok limitli bir bilgiye sahip olabiliyorsunuz. Biz projeleri uyguladığımız için tasarımcıların neyi nasıl tasarladığını, ne kadar zaman içinde gerekli verileri sağladığını, kaç fazlı dizayn teklifi verdiğini, hangi fazlarda neler yaptığını, bu sürecin yaklaşık ne kadar zaman aldığını, sonrasında uygulamaya nasıl geçildiğini ve uygulamanın nasıl kontrol edildiğini görüyoruz. İngiliz veya Japon bir mimarın tüm bu süreci nasıl geçirdiğini görüyorsunuz. Dolayısıyla hem farklı markaların, firmaların içini, hem de farklı kültürdeki mimari ofislerin neyi nasıl tasarladığını görmüş ve içinde yaşamış oluyorsunuz.

İstanbul Büyükhanlı Plaza, D.REAM OFIS

Biz uygulama tarafında işverenle sürekli iç içeyiz bu nedenle işin ne kadara mal olduğunu, ne kadar cirosu olduğunu, tasarımın doğru çalışıp çalışmadığını görüyoruz, işe bakış açılarını ve gerçekten neye ihtiyaç duyduklarına tanıklık ediyoruz. Zaten eninde sonunda düzeltilmesi gereken şeyi işveren size düzelttiriyor. Bunların hepsi tabii ki çok uzun süreçler, yaşadıkça ve yaptıkça, üst üste koyarak geldiğimiz bir nokta. 

Ofis içerisinde projeye başlarken nasıl bir yol izliyorsunuz, kararlar nasıl alınıyor, görev paylaşımı nasıl oluyor?

Projesine göre tabii bunların hepsi çok değişken. Bazı projeler oluyor ki sadece konsept yapıyorsunuz, bazı projeler oluyor tasarım yurtdışında yapılıyor. Tasarım işinin içine girdiğinizde müşteri çok belirleyici oluyor. İşin ne olduğu, nerede olduğu çok belirleyici. Ama genelde konsept bir proje ise ayrı bir ekiple başlıyoruz. Bazı projeler hiç konsept olmadan sadece uygulama projesi ile karşımıza çıkıyor öyle durumlarda farklı arkadaşlarımız görev alıyor.  Herkesin hem yeteneği, hem ilgi alanı hem de  tecrübesiyle ayrışmış bir çalışma ekibimiz bulunuyor. Yaklaşık şantiye ekipleriyle birlikte 40 kişiyiz. 

İstanbul Büyükhanlı Plaza, D.REAM OFIS

Sadece iç mimari proje yapıyoruz. Yaptığımız işler hakkında bilgi vermem gerekirse, sadece konseptini yaptığımız uygulamasını yapmadığımız işler var. Yurtdışında uygulaması olan ve buradan destek verdiğimiz projeler oluyor. Sadece uygulama projesini yaptığımız işler ise zaten işini çok iyi bilen, zincir markaların. Türk markalar da artık yurtdışına açılmakta bu markaların da konseptlerini daha belirleyici kılmak için Türk markalara yurtdışı tecrübelerimizi aktarıyoruz. 

Türkiye’de gittikçe büyüyen ve ne istediğini bilen markalar şu dönemde bile yatırım yaptıkları için daha dikkatli davranmak gerekiyor. Her ne kadar projeye vereceği bütçeyi azaltmak istese de biz işimizi iyi yapmak zorundayız ki işveren istediği verimliliği sağlayabilsin. Daha az yatırımla daha doğru bir mağaza elde etmek gibi talepler bir proje üzerinde daha çok çalışmayı gerektiriyor. 

Güvenilir bir partner olduğumuz için yatırımcı zaman sorunundan kaynaklı tüm projenin direksiyonunu bizlere bırakabiliyor ancak, bu aynı zamanda büyük bir sorumluluk demek. Bazen de, şöyle bir şey yapmak istiyorum, bütçem bu kadar diyerek sizi hür bırakıyor ama üründen de %100 sorumlu tutuyorlar. Bunu kimse istemez. Tüm bu yolları yürürken mimar olarak müşteri ile birlikte gitmek istersiniz ama buna zamanları olamıyor bazen maalesef...

Angie Bebek, İstanbul

Sadece uygulamasını yaptığımız projelerde, biz hiç tasarım yapmasak bile gelen projeyi uygulama yapılabilir hale getirmek için çalışmamız gerekiyor. İşveren ile işi yapan arasında köprü oluyoruz. İşverenin talepleri projede bazı detayların değişmesini gerektirebiliyor. Zaten işin lokalize edilme durumu var. Yabancı ofislerin en çok düştüğü hatalardan biri özellikle tekil bir mekânı tasarlayanlar için konuşuyorum; örneğin İngiltere’den bir ürün numunesi seçip ürünü size veriyorlar ancak o ürünü burada bulma imkânımız çok zor oluyor. Genelde Avrupalılarda şu vardır; projeyi yaparlar, projeyi yaptıktan ve kapağını kapattıktan sonra bir daha hiçbir şey değiştirmek istemezler. Dolayısıyla bizim değer mühendisliği yapıp projeyi lokalize etmemiz gerekiyor. 

Mimarlık eğitimi aldınız ancak iç mimari alanda üretiyorsunuz. Neden bu alanı tercih ettiniz?

İç mimari mimariden çok daha detaylı ve biz aslında o yüzden çok seviyoruz. Biz mimariden geliyoruz ve iç mimariyi de ayırmıyoruz. İç mimarların nasıl bir eğitim aldıklarını bilmiyorum ama üniversitedeki eğitimle yaptığınız iş çok ayrışıyor. İç mimarlık bana daha zevkli geliyor. Finale daha hızlı ulaşıyorsunuz ve dolayısıyla süreçten kopmadan ne tasarladıysanız onu yaptırıyorsunuz yani sonunda tasarlanan ile yapılan arasındaki eşleşme mimariden çok daha fazla. Mimaride daha büyük ölçeklerle ve kaba işlerle uğraşıyorsunuz. Benim hep örnek verdiğim bir konu var; bir projede silindir bir kütle tasarladınız diyelim, çok zevkli bir çalışmadır okuldayken de yapardık. Ama sonuçta silindire benzeyen ve köşeleri kırıklı, boyası tam olmamış bambaşka bir şey çıkıyor. Ben öyle bir yapı gördüğümde ne yapılmak istendiğini ve sonucunun ne olduğunu iyi anlıyor ve görüyorum. Mimaride bu şekilde kağıttaki ile gerçekteki arasındaki fark daha fazla ve üretim süreci uzun olduğu için süreçten kopuyorsunuz. Zaten aldığınız ücretler de o işi kontrol etmenize olanak tanımıyor. İç mimaride ise öyle değil, o işe yatırım yapan adam, o proje gerçekten yapılsın diye çaba harcıyor. 

 İstanbul Büyükhanlı Plaza, D.REAM OFIS

Lüks ile sürdürülebilirlik ve ekoloji çok yan yana duramazmış gibi bir algı var. Siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?

Sektörde sürdürülebilirlik konularına bir yönelim olduğu tartışılmaz. Konu iç mimari olunca işin içine moda da giriyor. Ve bu yüzden ekolojik, geri dönüşümlü, doğal malzemeler son zamanlarda çok tercih ediliyor. Mesela bizim yeni bitirdiğimiz bir proje olan Marmaris’teki bir otelin restorantında tüm çatılarda saz kullandık. 

Eski Kastamonu evlerinin cephelerini buraya taşıdık, evi komple satın alarak marangozlar yardımıyla cephelerin tahtalarını kullandık. Toplum olarak yukarı doğru gidip para kazandıkça ilk önce ulaşmayı çok isteyip de ulaşamadığınız şeyleri satın almaya başlıyorsunuz. Bir süre sonra bu sıkıcı hale geliyor. Önce evin her yerini eşyayla doldurursunuz ama on sene sonra yanlış tercihlerde bulunduğunuzu anlayarak evdeki eşya sayısını azaltırsınız. Bu da öyle bir şey. Önce çok lüks ve pahalı malzemeler kullanıldı ama şimdi düşünüldüğü gibi bir şey katmadığını gördük. Bizden de artık müşteriler bunu istiyor ancak konuyu çok önemsediklerinden ziyade trend olduğunu gördükleri için istediklerini düşünüyorum.

Angie Bebek, İstanbul

Kullanmayı en çok sevdiğiniz malzemeler hangileridir?

Bazı yapılarda ilk bakışta projenin hangi mimarın elinden çıktığını anlarsınız. Bizim böyle standart bir stilimiz yok... Bugün dünya zaten öyle bir dünya değil. Stil veya moda olan şeyin ömrü çok kısa… Tarzımızı belirlemekte müşteri ve onun talepleri belirleyici oluyor. Onlarla oturup konuşmamız mimar egomuzu bir kenara koymamız gerekiyor. 

Ben mimarların sanatçı olduğunu düşünmüyorum, biz matematik yapıyoruz ve karşı tarafın amacına ulaşmasını sağlamayı hedefliyoruz. Tasarladığımız yerin sürdürülebilir olma hedefini de göz önünde bulundurmamız gerekiyor. Müşterim kim? Müşterimin müşterisi kim? Marka nerede? Onun söylemi veya genetiği var mı? bunlar önemli. Bunların hepsini harmanlayarak sonuçta bir ürün çıkartıyorsunuz. Dolayısıyla ben ben mimarım ve tasarladıklarım uygulanmalı gibi bir algı çalışmaz. Elbette ki etik dışı davranalım demiyorum, bazı prensipleriniz olmalı bunu yatırımcıya anlatmalısınız. Çünkü biz heykel yapmıyoruz, matematiksel bir iş üretiyoruz. 

Şu ana kadar mimari üzerine gerçekleri konuştuk. Bunlardan bağımsız bir şekilde müşteri olmadan, sınırsız bütçe ile bir yapı  üretmeniz gerekseydi ne yapmak isterdiniz?

Müze yapmak çok keyifli olurdu sanırım. Dramatik mekânlar elde ederken bir yandan da arkada durarak eseri öne çıkarmanız gerekiyor, bu çok ilgi çekici olurdu benim için. Ama çoğu zaman işin sahibinin de projeyi sahiplenerek bizimle beraber olmasını tercih ediyoruz. İşin manevi tatminini o zaman sağlayabiliyorsunuz.


Yorum yaz...

Teşekkür ederiz. Yorumunuz onaylandıktan sonra yayınlanacaktır.
Üzgünüm. Yorumunuz gönderilemedi. Lütfen tekrar deneyin.
  • (Yayınlanmayacak)