‘Gibiymiş gibi yapan’ Malzemeleri Sevmiyorum...

Cem Sorguç

CM Mimarlık

Rheinzink Sponsorluğunda

Fotoğraf : Can Görkem Halıcıoğlu

İmitasyon malzemelerden haz etmiyorum. Gibiymiş Gibi yapan malzemelerden bahsediyorum. Mesela seramik kullanacaksam mermer imitasyonlu seramiği, ahşap gibi yapan seramiği mümkünse kullanmak istemiyorum. Brüt betonmuş gibi davranan bir takım katman duvarlar, strafordan duvarlar en fazla kızdıklarım; çünkü malzemenin strüktürünü imite etmeye başlıyorsunuz.

Çevre duyarlı yapı malzemeleri ve Türkiye’deki durumu ile ilgili düşüncelerinizi alabilir miyiz? Projelerinizde malzeme seçimi yaparken bu kriter ne kadar etkili oluyor?



Endüstriyel bir alandan bahsettiğimiz için biz malzemecilere tabiyiz. Mimarinin bulunduğu durumdan dolayı çevre duyarlı bir malzemeyi üretmek ya da onunla ilgili her hangi bir endüstriyel katılıma sahip olma şansına erişemedik. Gelişmiş ülkeler diye tabir edeceğimiz ülkelerde biraz daha kolay bunlar; çünkü mimari bütçelerin ve ofislerin gücü itibariyle istediğiniz malzemeyi kullanabiliyorsunuz. Biz o duruma gelmiş değiliz hala, konfeksiyon tarzı malzemeler ile çalışmak durumundayız. Sadece o malzemeleri yorumlama kabiliyetimiz ve şansımız var.

Dolayısıyla sürdürülebilir malzeme konusu tamamen malzeme tedarikçileri ve üreticilerinden gelen veriler doğrultusunda ilerliyor. Onlar bize malzemelerinin sürdürülebilir ve ekolojik özelliklerini, sertifika sistemlerine katkılarını anlatan bilgiler ile geliyorlar, biz de o konfeksiyon tarzı alternatifler arasından projemize en uygun malzemeyi seçmeye çalışıyoruz.
Siz bana deseniz ki; ‘Ben Dünya’nın en çevreci malzemesini üretiyorum.’ Ben de size nerede üretiyorsun? diye sorarım. Eğer Güney Kutbu’nda üretiliyorsa ve oradan buraya gelecekse o malzeme benim için çok bir şey ifade etmez. Biz aslında kendi kendimize, var olan malzemeleri yorumluyoruz.

Yatırımcı / proje sahipleri malzeme seçimi konusunda size kriterler veriyorlar mı?

Sürdürülebilirlik anlamında bu tip kriterleri dikkate alanlara ben pek şahit olmadım; yani sürdürülebilir malzeme kullanalım, çevreye duyarlı böyle bir ürün var, onu kullanalım yönünde isteklere rastlamadım. Ancak bizim kişisel tercihlerimiz bu yönde. Özel olarak malzeme konusunda yönlendirme olmasa da sertifika sistemleri konusunda yönlendirmeler olabiliyor.

Var mı bir ışık? Bu tip talepler olabilir mi zamanla?

Olabilir tabi... Işık, sertifikaların gündeme gelmesiyle oluşmaya başladı. Bazı çevreler ekonomik bir geri dönüş olduğunu hissetmeye başladığı zaman, dolaylı yollardan ve bence çok da fazla içine girmeden, içeriğini de çok fazla anlamadan bunlara meyletmeye, vicdan ve hassasiyet göstermeye başladılar; ama işin aslı bu değil. Orada da bir takım konular sorgulanmıyor. Biz sertifikaları da sorgulayabiliriz çok rahat bir şekilde. İyi niyetli çabalar olduğunu söyleyebilirim sertifika sistemlerinin. Hatta Türkiye’nin yerel sertifika sisteminin de bir an önce gerçekleştirilmesi gerektiğini düşünüyorum; çünkü bu sistemler coğrafyaya özel geliştirilmesi gereken sistemler. Zaten Dünya’da da buna bağlı olarak kendi yerel sertifikasını üreten birçok ülke var. Dolayısıyla bir umut var... Bence yerel bir çalışma yapılmalı; yapılıyor zaten bununla ilgili epeydir çalışılıyor. Bu yerel çalışma aktif hale geldiği ve işveren tarafından çevresel ve ekonomik kıymeti tam olarak anlaşıldığı zaman, bence umut var. En azından süreci tetiklediklerini düşünüyorum.

Çevre duyarlı bir bina yapabilmek için sertifika sistemleri yeterli mi sizce?

Değil tabi ki. Bu soru ile ilgili bir örnek vermek istiyorum. Yıllar önce küçük ölçekli bir konut projesi yaparken, işverenin danışmanı olan aynı zamanda uzakdoğu felsefecisi bir arkadaşı projemizi ziyaret etti ve Feng Shui hakkında bir takım bilgiler aktardı bize... Benim çok bildiğim bir konu değildir. Kapıyı şöyle açmayacaksın, başını böyle değilde şöyle koyacaksın, batıya büyük pencere açmayasın ki çok ısınmasın... Dolayısıyla sertifika da aslında böyle bir konu. Mimar olarak zaten dikkat etmemiz gereken konular bunlar, çevreye en az zarar verecek malzeme ve yöntemleri bulmak, uygulamak ve kullanmak zorundayız. Sertifika bunun taçlandırılması, belki de zafiyetleri gidermenin bir yolu... Malzemelerin karbon salınımları, üretim süreçleri, nakliye süreçleri gibi bir takım gerekliliklerini kontrol etmek için oluşturulmuş kurallar; yani mimar mevzuatı gibi. Bunun için bir formül geliştirirseniz bu hassasiyeti göstermeyen insanları kontrol edebilirsiniz. Bunun olmazsa olmaz bir hale gelmesi sertifikanın bence anlaşılmayan kısmı.
Dolayısıyla biz bir projeyi aldığımız zaman zaten gereken hassasiyeti gösteriyoruz. Malzemelerin içeriğini, bu malzemelerin hem menşeini hem de üretim şeklini bilmek konusunda bazen sertifikaların faydası oluyor; çünkü onların belli test yöntemleri var ve bu test yöntemlerine ulaşabiliyoruz. Sertifikaların devreye girmesiyle konu biraz daha şeffaflaştı. En azından malzeme üreticileri bize malzemenin sağladığı artı puanları izah ediyorlar. Bu bence sertifikaların faydalı tarafı; ancak bu sertifikalar sayesinde insanlar, daha ekolojik, daha sürdürülebilir, daha duyarlı, daha vicdanlı yapılar yapacaklar, yapıyorlar anlamına da gelmiyor.

Çevre duyarlı malzemeleri yeteri kadar tanıyor musunuz?


Tanımaya çalışıyoruz tabii, dikkat ediyoruz çevre duyarlı malzemelere ama bu konuda benim kafam biraz karışık, çevre duyarlı ne demek? Çevreye duyarlı malzeme derken, çevreye zarar vermeden imal edilen malzemelerden mi, yoksa yıllar içinde kendini yavaş yavaş doğaya tekrar bırakan malzemelerden mi söz ediyoruz. Üretilirken tabiata, üreticilere, insanlara zarar vermemesi ve bunun lojistiği gibi bir sürü etken var. Tanımaya çalışıyoruz ama hepsini tanıdığımı söyleyemeyeceğim açıkçası.

Konumuz ‘Mimarlar ve Vazgeçemedikleri Malzemeler’... Sizin kullanmayı en çok sevdiğiniz yapı malzemesi hangisi?

Öyle bir şey yok galiba. Düşünüyorum da siz sorunca şimdi. Neyi sevdiğimden çok neyi sevmediğimi söylemek daha doğru olabilir belki, imitasyon malzemelerden haz etmiyorum. Gibiymiş gibi yapan malzemelerden bahsediyorum. Mesela seramik kullanacaksam; mermer imitasyonlu seramiği, ahşap gibi yapan seramiği mümkünse kullanmak istemiyorum. Hep seramiğe yüklendim ama en büyük imitasyonu onlar yapıyorlar. Brüt betonmuş gibi davranan bir takım katman duvarlar, strafordan duvarlar en fazla kızdıklarım; çünkü malzemenin strüktürünü imite etmeye başlıyorsunuz.

Zaman içerisinde zaten mimarlığın sürecine baktığınızda strüktürel kurgunun yavaş yavaş başlayıp iyice kapandığını görüyoruz. Strüktür nedir? Beton, çelik veya ahşaptan oluşan bir kurgudur. Bunların yapıya yansıması, yansır ya da yansımaz bu ayrı bir konu ama strüktürlerin özellikle strüktürmüş gibi yapıp binayı böyleymiş gibi göstermesi tuhaf. Bu aslında sizin çelikle cami kubbesi yapmanıza benziyor. Taş gibi gösteriyorsunuz ama içerisinde çelik var. Dolayısıyla malzemeyle ilgili herhangi bir tutkum yok; daha çok bunların birbiriyle ilişkisi ve kullanımıyla ilgili bir tutkum var.

Hangi malzemeyle hangi malzemeyi birlikte kullanmayı seviyorsunuz peki?

Bu da zor bir soru. İnsan şimdi kendi kendine düşünüyor; çok sert ve yumuşak malzemeleri veya sıcak ve soğuk malzemeleri bir araya getirmek fena bir şey değil, ben malzemelerin kontrast teşkil etmesini seviyorum. Şöyle bir şey de var, zaman içerisinde olabildiğince malzemeden uzaklaşmaya da çalışıyorum. İnsanın yaşıyla beraber hayatındaki vagonları eksiltmeye başlamasıyla benzer bir durum.İki tanesi nasıl bir araya gelir, üç tanesi nasıl bir araya gelir, ama on tane malzeme bir araya gelmesin mümkünse deyip, aslında biraz daha işi zorlaştırarak o kontrastı muhafaza etmek... Strüktürel elemanları seviyorum diyebilirim; bunlarda cam, çelik, beton ve taş, yapı itibariyle ama dediğim gibi bu strüktürlerin taşıyıcıymış gibi yapıp başka bir forma bürünmesinin çok sevdiğim bir şey olduğunu söyleyemeyeceğim.

Peki bir bina hayal etseydiniz nasıl bir yapı olurdu ve nerede olurdu?

Herhalde mono blok bir yapı olurdu. Mümkünse tek malzeme, mono blok bir şey olurdu diye düşünüyorum.

Ben yaşadığım yerden çok memnunum. Bu şehirde yaşamak isterdim. İstanbul’dan çok memnunum, çok seviyorum. O yüzden dert ediyorum ve üzülüyorum günümüzdeki haline... Açıkçası ben şehirde yaşamayı seven bir insanım dolayısıyla her yer olabilir. Metropolleşmeye yakın herhangi bir yerde yaşayabilirim.

İstanbulun kent planı hakkında ne düşünüyorsunuz?

Kent planı? Yok öyle bir şey. Ne zaman vardı bilmiyorum. Hep böyle parça parça planlardan bahsederiz; ama öyle bir şey yok, olması da gerekiyor mu bilmiyorum. Şimdi bunlar çok dert edilen şeyler; planlama, kentsel planlama... Bunlar ekol olarak dün de, bugün de sorgulanan bir takım şeylerdi. Zamanında da sorgulanıyordu. Bunun tabi ki çok fazla artı değerleri var ama bazı şeyleri zaman içerisinde okumakta da fayda var.

Bazı bilgileri ve bazı kabul ettiğimiz doğruları çok geniş zamana yayıyoruz; ama aslında tarih gibi onun kendi içerisinde bir takım etkenleri ve gereklilikleri var. İşte şu olmasaydı bu olurdu, bu olmasaydı şu olurdu gibi değil, bilmediğimiz bir sürü seçenekler de doğabilir. Hepsinin bence bir takım sosyolojik ve tarihsel bağlamları var. Bugün itibariyle kent planlamasının zone bazında, parça parça, yüzde yüz yapılması ve bunun formülize edilmemesi gerektiğini düşünüyorum.

Özellikle ulaşım, insan hareketleri, yeşil alanlar ve çevreyle ilgili ciddi bir planlamaya ihtiyaç var; ama bunu yaparken genel kanının aksine kenti bütünüyle planlamak ve çizgi haline getirmek şart değil, diye düşünüyorum. Bazı şehirler organiktir; büyür, büyür, büyür... zaman içerisinde kendi içeriğiyle büyür, önemli olan o büyürken hastalandırmadan onu büyütmek.

Büyümesini engelleyemiyorsunuz, nüfusunuz artıyor, yapılarınız artıyor, tasarımlar değişiyor, çeşitleniyor, insanlar daha bireyselleşiyor. Beğeniler ve fikirler değişiyor. Onun içerisinde hakikaten genişlemesi gerekiyor ama bu süreçte kronik hale gelmemesi ve hastalanmaması gerekiyor.


Yorum yaz...

Teşekkür ederiz. Yorumunuz onaylandıktan sonra yayınlanacaktır.
Üzgünüm. Yorumunuz gönderilemedi. Lütfen tekrar deneyin.
  • (Yayınlanmayacak)