İyileştiren Tasarım; Biyofilik Tasarım

Yakın zamanda insanların hem iş yerlerinde hem de evlerindeki alanlar  konusundaki düşünce biçimleri, yaşanan sessiz bir devrimle değişmeye başladı. Bu devrim, insanların yaşantısını iyileştirmek için iç mekânın, dış mekânı taklit etmesi gerektiği fikri üzerinden şekilleniyor ve bu iç görü giderek artan sayıda araştırmayla da destekleniyor.

Biyofilik tasarımın geçmişi 1980’lerin başına kadar uzanıyor. Bu dönemde biyolog Edward O.Wilson biyofili felsefesini ana hatlarıyla ortaya koymuş, insanların doğal dünyaya karşı doğuştan gelen, biyolojik bir yakınlığı olduğu hipotezini öne sürmüştü. Biyofilik tasarım fikri bu hipotezi bir adım öteye taşıyor. Biyofili doğuştan gelen yaşam ve doğa sevgisini ifade ediyor çünkü doğal dünya ile ilişki insanın kodlarına işlenmiş durumda.

Biyologlar ve ekolojistler uzun yıllardır bu konu hakkında fikirlerini aktarıyorlar, insanların orman ve yeşil alanlarda mutlu ve huzurlu olduğunu çünkü insanın bu ekolojik sistemler içinde geliştiğini belirtiyorlar. Doğa ile iç içe olan yaşamımızın yerini kent yaşamının almasıyla birlikte, teknolojinin ve endüstriyel mimarinin hâkim olduğu kentsel dünyada, insanların doğa ile bağlantıları kopuyor. Bu noktada biyofilik tasarım; yaşamak, çalışmak ve öğrenmek için doğal ortamlar yaratılarak doğa ile bağlantı kurmanın yenilikçi bir yolunu teşkil ediyor. Vaktimizin %90’nını iç mekânlarda geçiriyoruz, bu da dış mekânı içeri taşımak ve hem dolaylı hem de dolaysız yollardan doğaya göndermede bulunan iç mekânlar yaratmak zorunda olduğumuz anlamına geliyor.

Parsley Sağlık Kliniği, Görsel © Trevor Tondro

Bu yeni yaklaşım, iç tasarımı sadece estetik veya işlevsel bir disiplin olarak değil, aynı zamanda insanların zihinsel ve fiziksel refahını iyileştirmenin bir yolu olarak da görüyor. Ancak biyofilik tasarım, bitkileri iç mekânlara eklemekten çok daha fazlasını içeriyor. Doğayı iç ya da mimari tasarıma bilinçli bir şekilde dahil ederek, açık havayı yapılı çevremize taşıyarak, doğayla yeniden bağlantı kurmamızı amaçlıyor.

Biyofilik tasarımın, ister ev bitkileri ister doğal ışık şeklinde olsun, sağlığa  yararlı olduğunu ortaya koyan bir dizi bilimsel çalışma yapılmış durumda. 2019 yılında Danimarka’da yapılan bir çalışma, doğayla daha fazla iç içe olan çocukların yaşamlarının ilerleyen yıllarında doğada vakit geçirmemiş çocuklara kıyasla %55 oranında daha az ruhsal sorun yaşadıklarını ortaya koyuyor. Bitkilerin stres oranını azalttığı, odaklanmaya yardımcı olduğu ve hatta bağışıklığımızı güçlendirdiğini ortaya koyan araştırmalar da mevcut.

1980’lerin başında biyofili felsefesini ana hatlarıyla ortaya koyan, insanların doğal dünyaya karşı doğuştan gelen, biyolojik bir yakınlığı olduğu hipotezini öne süren biyolog Edward O.Wilson.

Yapılan çalışmalar ayrıca bitkilerin verimlilikle de bağlantısı olduğunu ortaya koyuyor. Norveç’te yapılan bir araştırmada etrafın yeşilliklerle çevrili olduğu bir ofiste dikkat gerektiren görevler verilen deneklerin, bu imkândan faydalanamayan deneklere göre daha yüksek puanlar aldığı gözlemlenmiş. 

Peki bunun nedeni nedir? Konuyla ilgili teorilerden biri “dikkat restorasyon teorisi” olarak biliniyor. İş yerinde yoğun bir şekilde işe odaklanarak geçirdiğimiz zaman epeyce fazla bu da zihinsel yorgunluğa neden oluyor. Gözlerinizi birkaç saniye ekrandan ayırıp masanızda duran bir bitkiye bakmanız bile zihninizin bir mola alıp, yeniden odaklanabilmesine olanak tanıyor. 

Bu araştırmaları yakından takip eden ve bilen Google, Etsy gibi pek çok önde gelen şirket, çalışanlarının daha mutlu, daha yaratıcı olup, daha fazla çalışmalarını sağlamak için biyofilik tasarıma yönelmiş durumda. Teknoloji şirketlerinin ofislerindeki yaşayan duvarlar o kadar yaygınlaştı ki neredeyse birer tasarım klişesi haline geldi. Günümüzde mobilya üreticileri de artık içinde bitki yetişebilen ofis masaları tasarlıyor.

ETSY Brooklyn Merkez Ofisi

Biyofiliye Tasarımcıların Yaklaşımı Nasıl?

Biyofilinin bir uzantısı olan biyofilik tasarım, doğal malzemeler, doğal ışık, bitki örtüsü, doğa manzaraları ve doğal dünyanın diğer deneyimlerini modern yapılı çevreye dahil etmeyi öneriyor. Bu nedenle de ortak çalışma mekânları ve ofis alanları tasarlayan tasarımcılar biyofiliyi en önce uygulayan grup olmuştur.

Örneğin, Portekiz’de bulunan Second Home ofis binası iki binden fazla bitkiye ev sahipliği yapıyor; amaç, görsel ve akustik mahremiyetin yanı sıra bitkilerin sunduğu tüm faydalardan yararlanmak. Second Home’da yapılan her şey ilhamını doğadan ve biyofiliden almış. Tasarımlarda düz çizgiler yok çünkü doğada düz çizgiler yok. 

Google Dublin Ofisi, Görsel © Peter Wurmli

Google ise daha fazla doğal ışık için tavan pencereleri kullanarak, mekânlara daha fazla bitki yerleştirerek ve hatta duvar kağıtlarını ve halıları doğal desenli olanlarla değiştirerek; çalışanlarının daha fazla odaklanmasına, daha yaratıcı ve daha verimli olmasına yardımcı olduğu iddiasında.

İnsanlar doğal dünyada evrimleşmiş olabilirler, ancak çağdaş insanların yaşam alanı büyük ölçüde, zamanımızın yüzde 90’ını harcadığımız iç mekân haline gelmiştir. İnsan ve doğa arasındaki kopukluk sorunu nedeniyle ortaya çıkan biyofilik tasarım kavramı, fiziksel ve zihinsel iyiliğimizin doğal dünyayla ilişkilerimizin kalitesine dayandığını kabul etmektedir. 

Stepping Park House, Görsel © Hiroyuki Oki

Biyofilik Tasarım Diğer Endüstrileri de etkiliyor mu?

Biyofilik tasarımın etkisi ev ve ofisler için geleneksel iç tasarımın ötesine geçiyor. Özellikle de sağlık merkezlerinin tasarımında oldukça efektif olarak uygulanıyor.

Biyofilik tasarım hareketi tüm mimari tasarımları ve hatta kent tasarımlarını kapsayabiliyor. Bilim insanları, bitkilerin binalarımızdaki küf ve uçucu organik bileşenler gibi zararlı etkenleri takip etmeye yardımcı olabilecek birer sensor görevi görebileceği kanaatindeler. Mühendislik firması Arup’un 2016 senesinde yayınladığı rapor, binaların havadan karbondioksit çekmesi, hava kirliliğini filtrelemesi, gürültüyü azaltması ve şehirlerin daha serin kalmasının bir yolu olarak yeşilliklerle kaplanması gerektiğini ileri sürüyor. The Biophilic Cities / Biyofilik Şehirler projesi, farklı şehirlerin, parklar veya çatı bahçeleri gibi daha az geleneksel yöntemlerle, şehir sakinlerinin yeşil alana erişimlerini nasıl artırdığını göstermeyi amaçlıyor.

Doğa hayatımıza daha fazla dahil olduğunda kendimizi çok daha iyi hissediyoruz. Biyofilik tasarım bu gerçeği kabul ediyor ve iç mekânlarımızı, binalarımızı ve hatta şehirlerimizi daha az gri ve daha çok yeşil hale getirmeye yardımcı oluyor.

Bu makale, Ytong Kurumsal İletişim Yayını olan Ytong Aktüel Dergisi'nin 53. sayısında yayınlanmıştır.


Yorum yaz...

Teşekkür ederiz. Yorumunuz onaylandıktan sonra yayınlanacaktır.
Üzgünüm. Yorumunuz gönderilemedi. Lütfen tekrar deneyin.
  • (Yayınlanmayacak)