Teknolojinin Gelişmesiyle Ofis Mobilyası İhtiyaçları da Değişti

Güran Gökyay

Nurus Genel Müdürü

Çevreci bir yaklaşıma sahip olmak için ürünün dayanıklı olması, uzun ömürlü olması, sonrasında ise bir atık oluşturmaması gerek. Ya da ürünün geri dönüştürülebilir olması ve bunun planlandığı bir yapıya sahip olması. Ayrıca devletin de buna destek veriyor olması gerekiyor.

Nurus, çok köklü bir marka. Bununla birlikte kendini yenilemekten de çekinmiyor. Bugünlerde neler olup bitiyor Nurus bünyesinde?

Biliyorsunuz, geçen sene Nurus’un bütün üretim yapısını yeniledik.


Sıfır bir fabrikaya geçtik. Bu tabi Türkiye ekonomisinin de büyümesi ve ülkenin artık global bir üretici, global bir yapı olmasına bağlı bir durum. Burada işinizin içerisinde ekolojiye ne kadar önem verdiğiniz, yurtdışına bir ihracat yapacağınız zaman tesis ve geri dönüşüm alanında neler yaptığınız, karbon ayak izinizin, ürünlerinizin geri dönüşünün ve karbon emisyonunuzun neler olduğu önemli hale geliyor. Bizler Nurus’u bölgesel bir güç yapmaya kararlıyız. Zaten bununla ilgili senelerdir çaba sarf ediyoruz. Sahip olduğumuz uluslararası tasarım ödülleri bir reklam değil, senelere yayılmış 20 yıllık stratejimizin parçaları.

Peki markanızın başarısının sırrı nedir?

Öncelikle ürün tarafında farklı bir bakış açısını yakalamanız ve farklılıkları ortaya çıkarmanız çok önemli. Avrupa, özellikle yeşil duyarlılığında çok önde gidiyor. Atık yönetiminizden, götürdüğünüz koltuğun kolisinin ne şekilde çıkartılıp atık üretimine nasıl dahil edildiği dahi önemli. Çünkü müşteri bunu sorguluyor. Nurus’un yeni tesis yapısına baktığınız zaman Türkiye’deki en modern tesis olduğunu görüyorsunuz. Örneğin tesisimiz yapı itibari ile bütün kimyasal arıtmaların ve geri dönüşümün maksimize edildiği; buna ek olarak içerideki ısı yapısını koruma, gün ışığından faydalanma gibi bütün özelliklerin dahil edildiği ve ısı yalıtımının tamamen akıllı hale getirildiği bir durumda. Üretim mantığının içerisinde ise ürün mühendisliğini yeniden çalışarak ürün optimizasyonlarını ve verimlilik yapısını tekrar ortaya çıkardık. Bu çok önemli bir çalışmaydı. Yeni bir takım ürünler geliştirildi, ürünün taşınma hacimleri düşürüldü. Dolayısıyla bir aracın taşıma kapasitesi artırılarak, şehirlerarası trafikteki etkimiz minimize edildi.

Bir ürünün minimum özelliklere sahip olması tek başına o ürünün çevre duyarlılığına sahip olduğu anlamına mı geliyor?

Hayır. Çevreci bir yaklaşıma sahip olmak için ürünün dayanıklı ve uzun ömürlü olması, sonrasında ise bir atık oluşturmaması gerek. Ya da ürünün geri dönüştürülebilir olması ve bunun planlandığı bir yapıya sahip olması... Ayrıca devletin de buna destek veriyor olması gerekiyor. Şirketler artık şunu kontrol eder hale gelmiş durumdalar; eskiden masa ebadınız 160 ile 180 cm arasındaydı. Bir yönetici odası aşağı yukarı 16 ile 25 metre kare arasındaydı. Bina optimizasyonuna ise çok bakılmıyordu. Her çalışana ait bir masa vardı. Halbuki bugün baktığınızda İngiltere’de binayla alakalı bir verimlilik çalışması yapılıyor ve bu çalışmada binada var olan insan miktarı ve bu insan miktarına göre binanın yüzde 65-70 arasındaki doluluk oranları kıstas alınarak hesaplama yapılıyor. Buna göre de gerçekten bina içinde sürekli var olacak insanlar ve var olmayacak insanlar göz önünde bulunduruluyor ya da uydu ofisler kurularak trafikten zaman kazanılması, trafikte olan insan miktarının azaltılması hedefleniyor. Yeni teknolojiler kullanarak belli istasyonlarda insanların toplanıp bir takım işleri yapabilmeleri ya da 180 cm olan masa yapısının yeni bilgisayar ebatlarına oranla 140 cm’e düşürülmesi sağlanıyor.

Söylediğiniz gibi, özellikle ofis alanlarında mekan tasarrufu yapmak son derece önemli. Bu da çok fonksiyonlu ürünler ile mümkün. Fakat çok fonksiyonluluk her zaman estetik güzellik anlamına gelmiyor. Aradaki dengeyi nasıl koruyorsunuz?

Çok fonksiyonluluk… Şöyle söyleyeyim; aslında Nurus, yalın bir tasarım diline sahip. Stilleme yok. Stilleme olmayan ürünlerimiz, uzun ömürlü ve birbirleri ile iletişim halinde. Bu aslında iyi bir tasarımın sonucu. Olay şuraya geliyor; eskiden çok işlev yüklemeye çalıştığınız ürünlerde yeni teknoloji ile birçok şeyi düşünüyorsunuz. Kablosuz ağ teknolojisi öncesinde bir masaya dört kablo iletilirken, şimdi tek kablo yetiyor. Teknolojilerin gelişmesi ve insanların mobiliteye gelebilmeleri ile beraber aidiyet duygusu masalardan ortak alanlara doğru kayıyor. “Çalışma ortamı sizin bir araya geldiğiniz ortamdır” diyorsunuz. Sosyalleşme, kurumla beraber bir araya gelme ve farklı jenerasyonlardaki ekiplerin kaynaşması için buluşma noktaları ve farklı çalışma disiplinlerinin önemi artıyor.

Nurus, Avrupa pazarının etkin oyuncularından biri olmaya hazırlanıyor. Bize bu süreci anlatabilir misiniz?

Nurus 1997’den itibaren yurt dışında markasıyla satış yapma hedefinde olan bir şirket. Burada tasarım tabi çok itici bir güç ama tek güç değil. Çünkü yaptığınız işin çevresinde bu işin satış ekipmanlarını düzgün ortaya çıkarmak. Pazarlardaki fiyat politikalarını ve rakipleri takip etmek, yurtdışında bir Türk markası algı yapısını yönetmek gerek. Bu sene Almanya, Münih’te 800 metre karelik bir showroom, bir merkez açıyoruz. Bu, sadece satış yapacağımız bir mekan değil. Almanya içerisindeki bayileşme yapısının ilk adımı. Avrupa’nın en büyük pazarı Almanya. Nitelikli ürünlerin olduğu, bu ürünlerin sorgulandığı bir pazar. Aynı zamanda bir üretim pazarı. Fransa, ofis mobilyası açısından bir üretim pazarı değil mesela. Yapıyı yine optimize etmek gerekiyor. Büyük bir proje, bir satış yapıyorsanız üretimi direkt Türkiye’den Almanya’ya transfer edebilirsiniz. Bizim bunun haricinde ikinci bir hattımız var. Ekolojiyi dünya ölçeğinde aldığımız bir yapıyla baktığımız zaman İtalya’da bir montaj hattı kurduk. Çünkü biz aslında birçok ofis koltuğumuzun yarı mamul üretimini İtalya ve Almanya’da yapıyoruz. Almanya’da ürettiğimiz malı İtalya’ya indiriyoruz. Türkiye ve İtalya arasında kurduğumuz hat ile dört gün içinde mal tesisimiz içerisine ulaşıyor. Türkiye’deki üretim kısmını bitirdikten sonra, malı Türkiye’ye getirmeden İtalya’da birleştirip üst Avrupa pazarına transfer ediyoruz. Böylelikle bir karbon salınımı da yapmıyoruz.

Geçtiğimiz günlerde Bernhardt Design ile bir partnerlik anlaşması imzaladınız. Onları seçmenizin özel bir sebebi var mıydı?


Bu aslında Amerikalı firmaların daha öncesinde bir takım Avrupalı üreticilerle yaptıkları benzer bir anlaşma. Malın sadece İtalya’dan alınıp, Amerika’ya transfer edilip oradan da bir dağıtıma başlaması çok akıllı bir iş değil. Bu tamamen ne ölçek hedeflediğinize bakıyor. Eğer siz üç beş tane ürün getireceğim diyorsanız malı ithal ediyorsunuz. Üretmek, ölçek dahilinde değilse malı ayrı bir kaynakta ürettirebilirsiniz ya da var olan birinden satın alırsınız. Bernhardt, Avrupa tasarım dilinde olan ancak Amerika’da yerleşik, Amerikalı mimari grupların beğendiği, birçok grubun projelerinde kullanmak istediği bir marka. Bernhardt’ın bir diğer özelliği ise Amerika dışında çok büyük bir ihracatı olmaması. Yine az önce belirttiğim gibi her pazarın kendi iş yapma süreleri var ve Bernhardt’ın ürettiği ürünün Avrupa’ya ya da Orta Doğu’ya sadece transfer suretiyle getirilmesi yani projeye gelmesi çok da kolay bir süreç değil. Mobilya, seyahati bir miktar seviyor sadece. İşbirliğimiz içinde doğru bulduğumuz, bu pazarlarda çalışabileceğini gördüğümüz, Amerikalı ve İngiliz grupların projelerine koydukları ürünleri buradan üretip Orta Doğu’ya ve Rusya’ya ve o bölgeye sevk edebilmeyi ve o bölgelerin süratlerine göre 6-8 haftalık sürelerde malı intikal ettirmeyi planlıyoruz. Dolayısıyla zaman kazanıyoruz...

Nurus, Turquality markalarından biri. Bize Turquality’den de bahsedebilir misiniz?

Turquality bence Türkiye’de devletin yaptığı en iyi çalışmalardan bir tanesi. Çünkü ülkenin marka değeri yurtdışında var olduğu markalarıyla birlikte artıyor. Bugün baktığınız zaman uluslararası alanda bir sürü İtalyan, Fransız ve Alman markası var. Türkiye’nin yaptığı ihracattaki katma değer ancak markalaşma ile doğru bir noktaya gelecek. Aksi taktirde biz başkaları için üretici noktada kalacağız. Bu tekstilde yaşandı; başka sektörlerde bunu yaşamaya gerek yok. Bize ciddi bir motivasyon veriyor Turquality.

Ofis mobilyaları dışında, eğitim alanlarına uygun ürünler de tasarlıyor markanız. Mimariden dekorasyona doğru çalışılmış bir eğitim alanının eğitim kalitesini artırdığını düşünüyor musunuz?

Kesinlikle artırdığını düşünüyorum. Sonuçta şuna bakıyorsunuz; birincisi doğru bir eğitim alanında kullandığınız malzeme tanımını ve dayanıklılığını çok iyi yapmalısınız. Bir eğitim alanı ofise göre çok daha yoğun ve ağır kullanılan bir yapı. Sağlık yapıları ve havaalanları da öyle. Toplumun beraber kullandığı yapılar da öyle. Bugün bir seminer salonu ya da toplantı salonu yapıyorsunuz. Kullandığınız kumaş hava almıyor, sizi doğal olarak bir vantilasyona sokmuyor ise siz salonu daha çok soğutmak zorunda kalıyorsunuz ve karbon salınımı yapıyorsunuz. Ya da kullandığınız malzeme kokuyu absorbe ediyor ve bir süre sonra mekan, oturulamaz bir hale geliyor. Örneğin Türkiye’de projelere baktığınızda kullanılan halının belli özelliklere sahip olması beklenirken; koltuğun üstündeki vücutla birebir temas eden malzemeyle ilgili bir tanım yok.


Yorum yaz...

Teşekkür ederiz. Yorumunuz onaylandıktan sonra yayınlanacaktır.
Üzgünüm. Yorumunuz gönderilemedi. Lütfen tekrar deneyin.
  • (Yayınlanmayacak)