Earthscape Studio’nun Kolonsuz Kerpiç Evi
Nüshet Çamuşoğlu / nushet@ekoyapidergisi.org
Earthscape Studio tarafından Hindistan’ın Mettupalayam bölgesinde inşa edilen Into the Wild, doğanın içinde eriyip giden bir yapı olarak dikkat çekiyor. 1.450 m2’lik alanı kaplayan yapı, ferroçimento kabuk sistemle tasarlanmış ve geleneksel kiriş-kolon sistemlerine tamamen alternatif olarak geliştirilmiş. Bu yapıda hem inşa edilmiş hem de boş bırakılmış alanlar mimari kurgunun aktif birer ögesi haline geliyor.

Doğayla Bütünleşen Bir Vizyon
Into the Wild, doğaya en az müdahaleyle yapı üretme fikri üzerine kurulmuş. Tasarım sürecinde, ağaçlara, toprağa ve yaban hayatına zarar vermemek temel ilke olarak belirlenmiş. Bu anlayışla, doğal alanın %75’i korunarak yalnızca %25’lik bir bölümde inşaata izin verilmiş. Earthscape Studio’nun bu bağlamsal ve sezgisel yaklaşımı, sıcak ve nemli iklime uygun, düşük karbon salınımlı sürdürülebilir bir yapı ortaya koyuyor.

Heykelsi ve Kolonsuz Yapı
Yapının en dikkat çekici özelliği, hem çatı hem duvarları kapsayan, yaklaşık 11 cm kalınlığında yekpare ferroçimento kabuk sistemi. Herhangi bir destek kolonu ya da kirişi bulunmayan bu yapı, tamamen basınca dayalı bir kubbe sistemi ile ayakta duruyor. Kavisli formlar sayesinde, iç mekânda organik bir mağara hissi yaratılıyor.
Dik açılı geometriden uzaklaşılarak, iç mekânlarda akışkan bir dolaşım sağlanmış. Dış yüzey kerpiç sıva, iç yüzey ise kireç sıva ile kaplanarak hem doğal hem de duyusal açıdan zengin bir doku oluşturulmuş.
Pasif Tasarım ile Sıfır Karbon Ayak İzi
Projenin sürdürülebilirlik yaklaşımı, sadece mimari formda değil, kullanılan malzeme tercihinde de kendini gösteriyor. İnşaatta kullanılan kırmızı toprak, yakındaki bir göletten alınmış, sıkıştırılmış stabilize toprak blokları el işçiliğiyle yerinde üretilmiş. Ayrıca kireç, terakota, geri dönüştürülmüş ahşap ve yerel saz gibi doğal malzemeler tercih edilerek karbon ayak izi en az indirilmiş.
Bu yerel ve yenilenebilir malzeme paleti, aynı zamanda kaybolmaya yüz tutan geleneksel yapı tekniklerini de canlandırarak, yerel ustaların emeğini ve bilgisini onurlandırıyor.
Doğal Serinlik ve Mikro İklim Kontrolü
Kullanılan doğal malzemeler, iç mekânda serin bir mikro iklim yaratıyor. Kıvrımlı form, içeri giren ışık ve havayla birlikte mağaraya bir serinlik sunuyor. Alt kotta konumlanan pencereler, yeşil manzarayı içeri taşımanın yanı sıra serin hava akışı sağlıyor.

Yapının çeşitli noktalarına yerleştirilen havalandırma açıklıkları, sıcak havanın dışarı çıkmasına olanak tanıyor ve baca etkisi ile doğal hava sirkülasyonu oluşturuyor.
Nefes Alan Yaşam Alanları
Yapının iç planlaması, mahremiyet ve ferahlık arasında dengeli bir deneyim sunuyor. Kavisli form, mekânların doğal bir şekilde ayrılmasını sağlarken, örneğin bar kısmındaki doğrusal açıklık sayesinde hindistan cevizi ve palmiye ağaçlarına doğru kesintisiz bir manzara elde ediliyor.

Merkezi avlu, içeriye ışık ve hava taşırken açık ve yarı açık alanlar arasında doğal bir geçiş yaratıyor. Oksit zemin kaplamaları, hem termal konfor sağlıyor hem de yapıya yerel kimlik kazandırıyor.

Mobilyalar, yapı formuna uygun şekilde özel olarak tasarlanmış. Yataklar, yastıklar ve tekstiller, iç mekânın kıvrımlarına uyum sağlıyor. Banyolar, doğal su geçirmezlik sağlayan kaplamalarla tasarlanırken; kapılar, oturma elemanları ve kulplar için hurda ahşap ve yerel taşlar kullanılarak geri dönüşüm vurgusu öne çıkarılmış. Yapının dış kabuğu, yeşillikler içinde kaybolarak bir bahçe atmosferi yaratıyor.
Topraktan Yükselen Bir Gelecek
Into the Wild, mimarlığın yenileyici potansiyeline güçlü bir örnek sunuyor. Kolonsuz kabuk sistemi, doğayla entegre mimarinin mümkün olduğunu gösterirken, geleneksel teknikleri teknolojik yeniliklerle harmanlıyor. Bu yapı, sadece bir barınak değil; doğayla birlikte yaşayan, gelişen ve dönüşen organik bir ekosistem olarak varlığını sürdürüyor.