“Baumit ise Öyle Bir Fark Eder Ki”
Bir binayı sadece duvarlardan ibaret görmek mümkün mü? Peki ya onu güzelleştiren, nefes aldıran, yıllara meydan okutan detaylar? Bu sayımızda, yapıların dış cephesinden yalıtımına, estetikten sağlığa kadar pek çok alanda çözümler sunan Baumit’in dünyasına konuk olduk. Kapak röportajımızda ise bizi samimi anlatımı ve derin sektör bilgisiyle karşılayan Baumit Türkiye CEO'su Atalay Özdayı ile hem markanın hikâyesini hem de geleceğe dair heyecan verici hedeflerini konuştuk. İlham veren bir sohbet sizi bekliyor.

Baumit, sürdürülebilir yapı malzemelerinde Avrupa’da öncü bir konumda. Türkiye pazarında sürdürülebilirlik uygulamalarını değerlendirmenizi isteriz. Baumit olarak sürdürülebilirlik kavramını üretimden uygulamaya kadar nasıl tanımlıyorsunuz? Sizin için bu sadece çevresel bir hedef mi, yoksa bütüncül bir dönüşüm vizyonu mu?
Baumit, 100 yılı aşkın süredir faaliyetlerini sürdüren Avusturya merkezli Schmid Industrie Holding bünyesinde 1988 yılında kuruldu. Baumit olarak yılda 45 milyon metrekare mantolama satışıyla birlikte, her yıl toplamda 6,5 milyon ton kuru harç üretimi ve satışı gerçekleştiriyoruz. Küresel arenada 25 ülkede 40’ın üzerinde üretim tesisimizle Avrupa’nın mantolama devi olarak konumlanıyoruz. Şirketimizin Türkiye yolculuğu ise 2007 yılında başladı. Gebze’de yıllık 300 bin ton üretim kapasiteli fabrikamızın 2008 yılında faaliyete başlaması ile birlikte bu yolculukta emin adımlar atıldı. Baumit Türkiye olarak bugün Türkiye’nin dört bir yanında 200’ün üzerinde bayimizle faaliyet gösteriyoruz. Avrupa’da olduğu gibi Türkiye’de de inovasyonda sektörün öncüsü konumundayız.
Her yıl geliştirdiğimiz ürünlerle yapı malzemeleri sektöründe birçok yeniliğe imza atıyor hem pazardaki gücümüzü artırıyor hem de sektörün gelişimini destekliyoruz. Dış cephe ısı yalıtım sistemlerinde uzman bir marka olmamızın sorumluluğu ışığında farklı ihtiyaçlara yönelik sistem çeşitliliğimizle daha dayanıklı ve sürdürülebilir cepheler ve enerji verimli yapıların inşasına büyük katkı sağlıyoruz.

Küresel ölçekte ısı yalıtım sektörü, bugün 100 milyar dolarlık bir büyüklüğe ulaşmış durumda ve büyümeye de hızla devam ediyor. Bu rakam, yalnızca sektörün ekonomik boyutunu değil aynı zamanda sürdürülebilir bir geleceğe olan katkısını da gözler önüne seriyor. Çünkü ısı yalıtımı, enerji verimliliği sağlamanın yanı sıra küresel ölçekte karbon emisyonlarının azaltılmasında da hayati bir rol oynuyor. Ülkemizde yaklaşık 31 milyon konut bulunuyor ve ne yazık ki büyük bir kısmı enerji verimliliği standartlarını karşılamıyor. Bu durum, enerji ithalatına bağımlılığımızı artırdığı gibi aile bütçelerini de ciddi şekilde zorluyor. Araştırmalar gösteriyor ki Türkiye’nin enerji ithalat faturası yılda 70 milyar doları aşıyor. Eğer tüm binalarda etkili bir ısı yalıtımı yapılabilirse bu faturayı büyük ölçüde azaltabilir, aynı zamanda karbon emisyonlarında da belirgin bir düşüş sağlayabiliriz.
Isı yalıtımı sistemlerinin karbon salımını düşürmede oynadığı rol tartışmasız. Ancak sürdürülebilir bir ürün, sadece performansıyla değil aynı zamanda üretim şekliyle de değerlendirilmeli. Baumit’in üretim süreçlerinde karbon ayak izini azaltmaya yönelik attığı somut adımlar nelerdir?
İklim değişikliği günümüzün en büyük küresel sorunları arasında yer alıyor. Bu kapsamda Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı koordinasyonunda hazırlanan "Türkiye Bina Sektörü Karbonsuzlaşma Yol Haritası" raporu, 2053 yılına kadar net sıfır emisyon hedefiyle dikkat çekiyor. Türkiye’deki toplam enerji tüketiminin yaklaşık yüzde 31’inin ve sera gazı emisyonlarının yaklaşık yüzde 30’unun bina sektöründen kaynaklandığını vurgulayan rapor, binalardaki yalıtımın hayati önemini bir kez daha ortaya koyuyor. Bu kapsamda binalarda ısı dengesinin sağlanmasının yanı sıra yapıların iklim değişikliğine uyumunun ve doğal afetlere karşı dayanıklılığının artırılması için nitelikli yalıtım olmazsa olmazların başında geliyor.
Küresel ölçekte ısı yalıtım sektörü, bugün 100 milyar dolarlık bir büyüklüğe ulaşmış durumda ve büyümeye de hızla devam ediyor. Bu rakam, yalnızca sektörün ekonomik boyutunu değil aynı zamanda sürdürülebilir bir geleceğe olan katkısını da gözler önüne seriyor.

Bu kapsamda biz de Baumit olarak, enerji verimliliğine katkı sağlamak adına başlattığımız Go2morrow projemizle ana uzmanlık alanımız olan ısı yalıtım harçlarının reçetelerini daha çevreci bir hale getirdik. İlk etapta ısı yalıtım harçlarımızın karbon emisyonlarını yüzde 41 oranında azalttık. 2030 yılına kadar da dünyamız için çok daha fazlasını başarmak istiyoruz. Go2morrow hareketimiz çerçevesinde, en öncelikli hedefimiz global olarak karbon emisyonlarımızı ton başına yüzde 20 oranında azaltmak. Yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanma misyonumuz doğrultusunda her bir ton ürünümüzde yüzde 10 daha az enerji tüketmeyi ve ‘üret-kullan-at’ anlayışından ‘dönüşüm ve yeniden dönüşüm’ anlayışına geçme hedeflimiz kapsamında çalışmalarımızı sürdüreceğiz.
Gelecek için attığımız en önemli adımlar arasında sağlıklı yaşam alanları üzerine çalışmalarımızı genişletmek için kurduğumuz Baumit Viva Park yer alıyor. Yapı malzemelerinin karşılaştırıldığı Avrupa'nın en büyük Ar-Ge merkezi olarak faaliyet gösteren Baumit Viva Park’ta bulunan, her biri farklı yapı malzemeleri ile imal edilmiş model evlerde ortalama kullanıcı davranışlarını simüle ederek her yıl 1,5 milyondan fazla veri topluyor, duvarların sesi oluyoruz. Ayrıca yine her yıl 45 milyon metrekare alanın mantolanmasını sağlayacak ürün üretiyor ve böylece bir milyon ton karbon azaltımı sağlıyoruz. Kuruluşumuzdan bugüne 800 milyon ton karbon tasarrufu sağladık. Bu rakam, 10 milyon otomobilin atmosfere yaydığı karbon miktarına ya da 300 bin kez aya yolculuğa denk geliyor.

Isı yalıtımı çoğunlukla enerji faturalarını düşürmekle ilişkilendirilir. Ancak ısı yalıtımı aynı zamanda yapının sağlığı, iç mekân konforu ve karbon ayak izi açısından da kritik bir rol oynar. Baumit olarak siz ısı yalıtımını daha bütüncül bir sürdürülebilirlik aracı olarak nasıl konumlandırıyorsunuz?
Isı yalıtımı genellikle sadece enerji faturalarını düşürmekle ilişkilendirilse de biz Baumit olarak bu konuyu çok daha geniş bir perspektiften ele alıyoruz. Isı yalıtımını, yapının fiziksel sağlığından iç mekân konforuna, ekonomik tasarruftan karbon salımının azaltılmasına kadar birçok başlıkta sürdürülebilirliğin ana bileşenlerinden biri olarak konumlandırıyoruz. Biz, ısı yalıtımını yalnızca enerji faturalarını düşürmek için değil, daha sağlıklı, uzun ömürlü, konforlu ve çevreyle uyumlu yaşam alanları oluşturmak için vazgeçilmez bir araç olarak görüyoruz. Bu bütüncül yaklaşımı, ürünlerimizin tasarımından uygulama standartlarına kadar her aşamada hayata geçiriyor; sürdürülebilirlik hedeflerimizi inovasyonla destekleyerek geleceğin yapılarını bugünden inşa etmek için çalışıyoruz.
Türkiye'de toplam enerji tüketiminin yaklaşık yüzde 32,7’si binalarda gerçekleşiyor ve bu tüketimin yüzde 80’i ısıtma-soğutma kaynaklı oluyor. Ancak mevcut yapı stoğuna baktığımızda, Türkiye’deki binaların yalnızca yüzde 20’sinde yalıtım bulunduğu görülüyor. Bu tablo, hem enerji verimliliği açısından ciddi bir kayba işaret ediyor hem de ülkenin enerji ithalatına olan bağımlılığını artırıyor. Türkiye'nin yıllık enerji ithalatı 70 milyar doları aşıyor ve bu rakamın büyük bölümü, ısıtma ve soğutma sistemlerinin verimsiz çalışmasından kaynaklanıyor. Türkiye’de binalarda uygulanacak nitelikli ısı yalıtımıyla elde edilecek yıllık 10 milyar dolarlık enerji tasarrufu; 8 şehir hastanesi, 7 Avrasya Tüneli veya 3 Marmaray yatırımına denk geliyor. Yani doğru malzeme ve uygulamayla sadece bireysel değil, toplumsal ölçekte kazanç sağlanabiliyor. Ancak sürdürülebilirlik yalnızca enerji tasarrufu sağlamakla sınırlı değil. Isı yalıtımı aynı zamanda yapıların ömrünü uzatıyor, nem ve küf oluşumunu engelleyerek sağlıklı yaşam alanları yaratıyor, iç mekân sıcaklığını dengede tutarak konfor düzeyini artırıyor ve karbon ayak izini önemli ölçüde azaltıyor. Isı yalıtımı yapılan bir bina, aynı enerjiyle daha az ısı kaybediyor veya daha az soğutma ihtiyacı duyuyor; bu da doğrudan karbon salımının azalması anlamına geliyor. Dolayısıyla yalıtım, iklim kriziyle mücadelede somut ve ölçülebilir bir etki yaratıyor.
Isı yalıtımı genellikle sadece enerji faturalarını düşürmekle ilişkilendirilse de biz Baumit olarak bu konuyu çok daha geniş bir perspektiften ele alıyoruz. Isı yalıtımını, yapının fiziksel sağlığından iç mekân konforuna, ekonomik tasarruftan karbon salımının azaltılmasına kadar birçok başlıkta sürdürülebilirliğin ana bileşenlerinden biri olarak konumlandırıyoruz.

Ne yazık ki Türkiye’de yalıtım yalnızca var olup olmamasıyla değil, levha kalınlığıyla da yetersiz kalıyor. Örneğin, Madrid’de ortalama ısı yalıtım kalınlığı 12 santimken, aynı iklim kuşağında yer alan İstanbul’da bu oran yalnızca 5 santim civarında seyrediyor. Benzer şekilde Paris’te ortalama kalınlık 14 santimken, Paris’le benzer iklim koşullarına sahip Ankara’da 6 santim gibi yetersiz bir kalınlık söz konusu oluyor. Bu fark, yapıların enerji performansında olduğu kadar karbon salımı ve uzun vadeli konforunda da ciddi bir etki yaratıyor. Üstelik bu fark sanıldığı gibi maliyetle açıklanabilecek bir durum değil. Çünkü yalıtım uygulamalarında kalınlık iki katına çıkarıldığında toplam uygulama maliyeti yalnızca yüzde 25 artış gösteriyor. Buna karşın, enerji tasarrufu yüzde 100 oranında artıyor. Bu oranlar, yalıtımın yalnızca kısa vadeli bir gider değil; uzun vadeli, yüksek getirili bir yatırım olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Toplam bina maliyetinin yalnızca yaklaşık yüzde 3’ünü oluşturan ısı yalıtımı uygulamaları, hem kullanıcı hem çevre hem de ülke ekonomisi açısından büyük avantaj sağlıyor.
Küresel ölçekte ısı yalıtım sektörü 100 milyar dolarlık bir büyüklüğe ulaşmış durumda ve her yıl büyümeye devam ediyor. Bu büyüme yalnızca ekonomik potansiyeli değil, aynı zamanda ısı yalıtımının sürdürülebilir bir geleceğin inşasındaki kritik rolünü de ortaya koyuyor. Türkiye’nin bu alandaki farkındalığını artırması, hem küresel iklim hedefleriyle uyum sağlaması hem de yapısal dönüşümünü tamamlaması açısından büyük önem taşıyor.
Sürdürülebilirlik artık sadece 'yeşil' olmak değil, aynı zamanda yenilikçi olmak anlamına da geliyor. Baumit'in sürdürülebilirlik ve inovasyonu nasıl birlikte ele aldığına dair örnek bir uygulamanız var mı?
Sürdürülebilirlik artık yalnızca çevre dostu olmak anlamına gelmiyor. Aynı zamanda yenilikçi çözümler geliştirmeyi, kaynakları verimli kullanmayı ve uygulama süreçlerini dönüştürmeyi de kapsıyor. Baumit olarak, sürdürülebilirlik vizyonumuzu inovasyonla birleştirerek yapı sektörüne değer katan çözümler sunuyoruz. Bu yaklaşımın en iyi örneklerinden biri, yapı harçları sektöründe dünyada bir ilk olan harç içinde çözünen torba teknolojisiyle geliştirilen Baumit ALL IN Beton ürünümüz. Baumit ALL IN Beton, çevre dostu yapısıyla ve pratik kullanım özellikleriyle dikkat çekiyor. Geleneksel hazır beton ürünlerinin neden olduğu ambalaj atığı, yüksek toz salımı ve zorlu uygulama süreçleri gibi sorunlara etkili bir alternatif sunuyor. Torbası harç içinde çözüldüğü için ambalaj atığı oluşmuyor, bu da sıfır atık hedefine katkı sağlıyor. Kullanıcılar ürünü torbayı açmadan, doğrudan su ekleyerek karıştırabiliyor. Ürün ambalajı karıştırma işlemi sırasında beton harcının bir parçası haline geliyor, torbanın içerisinde bulunan doğal elyaflar betonun mekanik etkilere karşı dayanımını artırıyor ve C16 / 20 sınıfı beton elde ediliyor. Bu sayede torba atıklarının toplanması, taşınması ve bertaraf edilmesi gibi işlemler ortadan kalkıyor, uygulama süreci hızlanıyor ve verimlilik artıyor. Düşük toz salımı sayesinde daha temiz ve sağlıklı bir çalışma ortamı sunuyor.
Sürdürülebilirlik artık yalnızca çevre dostu olmak anlamına gelmiyor. Aynı zamanda yenilikçi çözümler geliştirmeyi, kaynakları verimli kullanmayı ve uygulama süreçlerini dönüştürmeyi de kapsıyor. Baumit olarak, sürdürülebilirlik vizyonumuzu inovasyonla birleştirerek yapı sektörüne değer katan çözümler sunuyoruz.
Sürdürülebilirliği inovasyonla bütünleştiren bir diğer önemli adımımız ise Baumit Jel Teknolojisi. Bu teknoloji, özellikle mantolama harçlarında çevresel etkileri azaltırken yüksek performans sunuyor. Diğer harçlardan farklı olarak elle uygulanabilmesinin yanı sıra sıva makineleriyle de çok kolay ve hızlı bir şekilde uygulanabilme imkânı sağlayan Jel Teknolojisi ile geliştirilen Contact ürünlerimiz; hız, maliyet ve çevre bilinci faktörlerini bir araya getirerek sektörde fark yaratıyor. Sıva makineleriyle uygulanabilme özelliği sayesinde iş gücünden ve zamandan tasarruf sağlarken, karbon emisyonlarını da yaklaşık yüzde 41 oranında azaltarak çevre dostu bir seçenek sunuyor. Harcın sahip olduğu pastacı kremasına benzer özel kıvam sayesinde malzeme zaiyatı minimuma iniyor ve üzerine gelecek son kat kaplama sarfiyatı en aza düşüyor. Böylece hem zaman hem de malzeme kaybını en aza indirirken sürdürülebilir bir geleceğe katkı sağlıyor. Yeni nesil harçların sunduğu bir diğer avantaj da uzun ömürlü cepheler için üstün dayanıklılık sağlaması. Bu da yapıların bakım maliyetlerini minimuma indirerek uzun vadede büyük tasarruf sunuyor. Baumit Jel Teknolojisi sayesinde elde edilen esnek ve sağlam yapılar cephenin yıllara meydan okumasını sağlıyor. Özetlemek gerekirse ALL IN Beton ve Jel Teknolojisi gibi yenilikçi çözümlerimizle hem uygulayıcılara kolaylık sağlıyor hem de yapı sektörünün sürdürülebilir dönüşümüne katkıda bulunuyoruz.
Geçtiğimiz günlerde iklim değişikliği nedeniyle kaybolmaya yüz tutan yaşam seslerini geleceğe taşımak amacıyla bir sosyal sorumluluk projesi ile dikkat çektiniz. Nedir Fernweh | Kayıp Sesler Albümü?
İsmini Almancada “uzağa duyulan özlem” anlamına gelen fernweh kelimesinden alan Fernweh | Kayıp Sesler Albümü, iklim değişikliği nedeniyle kaybolmaya yüz tutan yaşam seslerini geleceğe taşımak amacıyla hayata geçirdiğimiz, kültürel boyutu güçlü, özel bir sosyal sorumluluk projesi olarak öne çıkıyor. Projenin yaratım süreci, yaşamın kalbinden sesler toplamakla başladı. Çağrımıza kulak veren mimarlar, dünyanın farklı noktalarından iklim değişikliği sebebi ile kaybolabileceğini düşündükleri sesleri kayıt altına aldılar. Bu sesler kimi zaman bir kuşun ötüşü, kimi zaman rüzgârın ağaçlarla dansı, kimi zaman trafiğin akışı, kimi zamansa uzak bir derede suyun taşlara çarpışıydı. Tüm bu sesler, Proje Bestecimiz Eray Düzgünsoy tarafından bestelenerek sanatsal bir yorumla plak formatına uyarlandı. Projenin koordinatörlüğünü üstlenen Cem Sorguç ile birlikte bugün hâlâ duyulabilen ama yarın belki de yok olacak seslerin izini sürdük. Çünkü dünyamızı korumanın yalnızca teknolojik çözümlerle değil, aynı zamanda kültürel farkındalıkla da mümkün olduğuna inanıyoruz. İşte tam da bu anlayışla başlattığımız Fernweh | Kayıp Sesler, sürdürülebilirlik yaklaşımımızın yalnızca üretim süreçleri ve enerji verimliliği ile sınırlı olmadığını; kültürel, sanatsal ve toplumsal boyutlara da uzandığını ortaya koyuyor. Bu projeyle küresel ısınma ve iklim değişikliği nedeniyle yok olmaya yüz tutan yaşam seslerini yeniden keşfetmeyi, kayıt altına almayı ve gelecek nesillere aktarmayı hedefliyoruz. Dünyamızın bize fısıldadığı ama küresel ısınma ve iklim değişikliği nedeniyle gelecekte duyamayabileceğimiz sesleri, bir plak kaydında ölümsüzleştirerek insanları yaşamla yeniden duyusal bir bağ kurmaya davet ediyoruz. Fernweh | Kayıp Sesler, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine aynı zamanda toplumsal bilinçlenmeyle, duyusal ve zihinsel bir dönüşümle yaklaşılması gerektiğini vurguluyor. Bu yönüyle albüm, küresel ısınma, iklim değişikliği, çevre bilinci ve enerji verimliliği konularında farkındalık yaratma amacı taşıyor. Dijital müzik platformları üzerinden herkesin rahatlıkla dinleyebileceği Kayıp Sesler Albümü, ayrıca dünyamızı koruma misyonumuza kültürel ve sanatsal bir derinlik kazandırma çabamızı da yansıtıyor. Projenin toplumla kurduğu etkileşim, sürdürülebilirlik kavramını daha erişilebilir ve anlamlı hale getiriyor. Bu nedenle, bu özgün projenin parçası olmaktan büyük gurur duyuyor, geleceğe umut ve ilham bıraktığına inanıyoruz.
Baumit’in ‘Healthy Living’ (Sağlıklı Yaşam Alanları) vizyonu çerçevesinde yeni nesil ürünler üzerinde hangi alanlarda çalışmalar yürüttüğünüzü öğrebebilir miyiz?
İç mekân konforu ve sağlıklı yaşam alanları yaratmak, günümüzde sadece bir tercih değil, aynı zamanda bir gereklilik. Baumit olarak bu bilinçle geliştirdiğimiz üç farklı çözüm, hem iç hem de dış mekânlarda sürdürülebilir yaşam kalitesini destekliyor. Baumit Klima Sıva ve Boya Sistemimiz doğadan ilham alıyor. Geleneksel bir yapı malzemesi olan kirecin doğal mikro gözenekli yapısı sayesinde ortamdaki nem oranının ideal değerler olan %40 ile %60 arasında kalmasını sağlıyor, küf oluşumuna engel oluyor ve sağlıklı iç mekân iklimi oluşturuyor. Aynı zamanda Baumit Klima sıvaları yüksek pH değeriyle mantar ve bakterilere karşı direnç gösteriyor, antistatik yüzeyi ise toz birikimini engelleyerek iç mekânda daha sağlıklı bir hava sunuyor. Ionit Sıva ve Boya Sistemimiz ise yalnızca nem dengesini sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda havadaki sağlıklı iyon konsantrasyonunu artırarak zararlı partikülleri, polenleri ve ince tozları azaltıyor. Bu sayede iç ortam havası sürekli temiz ve dengeli kalıyor; alerjik reaksiyonların azalmasına, zindelik ve tazelenme hissinin artmasına katkıda bulunuyor. Isı yalıtım sistemlerimizden birisi olan openSistem ise openTherm plakaları ile hem üstün ısı yalıtımı sağlıyor hem de benzersiz su buharı geçirgenliği sayesinde yapının dört mevsim boyunca nefes almasını mümkün kılıyor. Bu sayede nem kaynaklı yapı sorunlarının önüne geçerken, binaya uzun ömürlü ve estetik bir koruma da sunuyoruz. Tüm bu sistemler, konforlu, sağlıklı ve sürdürülebilir yaşam alanları oluşturma hedefimizin somut birer yansıması niteliğinde.
Baumit olarak “Healthy Living” yani “Sağlıklı Yaşam Alanları” vizyonumuzu, yalnızca ürün performansına odaklanan bir hedef olarak değil; aynı zamanda toplumsal katkı ve kültürel gelişimi kapsayan çok boyutlu bir yaklaşım olarak ele alıyoruz. Bu vizyon doğrultusunda, hem yeni nesil ürünler geliştiriyor hem de mimarlık ve tasarım alanında genç kuşakları bu sürece aktif olarak dahil etmeye büyük önem veriyoruz. Bu yaklaşımımızın önemli yansımalarından biri de her yıl düzenlediğimiz Baumit Tasarım Yarışması. Yarışmamız, sağlıklı yaşam alanları üretme hedefimizi genç tasarımcıların yaratıcı fikirleriyle buluşturuyor. Geleneksel hale getirerek bu yıl dördüncü kez hayata geçirdiğimiz bu yarışmada katılımcıların; yaşam kalitesini artıracak, insan odaklı ve çevreyle uyumlu projeler geliştirmesi teşvik ediliyor. Yarışmamızın temel amacı, gençlerin mimari vizyonlarını toplumsal fayda odağında geliştirmelerine destek olmak ve onları sosyal sorumluluk bilinciyle üretmeye teşvik etmek. Yarışma, genç tasarımcıların toplumsal duyarlılık ve çevresel farkındalıkla donanmış bir bakış açısı kazanmalarına katkı sağlıyor. Biz, gençlerin potansiyelini doğru yönlendirerek şehirlerin çehresini değiştirebileceğimize ve daha sağlıklı yaşam alanlarının ancak bu kolektif bilinçle mümkün olabileceğine inanıyoruz. Kısacası Baumit olarak, yeni nesil ürün geliştirme süreçlerinin yanı sıra yaratıcı gençleri destekleyen, toplumsal sorumluluğu ön planda tutan ve mimariyi insan sağlığıyla buluşturan bir anlayış benimsiyoruz. Sağlıklı yaşam alanlarını birlikte tasarlamak için geleceğin profesyonellerine ilham vermeye devam edeceğiz.

Avrupa’da “Baumit Life Challenge” gibi mimari yarışmalar düzenliyorsunuz. Bu yarışmaların sektörel etkisi ve Türkiye’ye yansımaları nasıl oluyor?
Baumit Life Challenge, mimarlık kültürünün, estetik anlayışının ve teknik ustalığın buluştuğu Avrupa’nın en büyük cephe yarışması. Aralarında Türkiye’nin de olduğu, Baumit’in faaliyet gösterdiği tüm Avrupa ülkelerini kapsayan yarışma, yarının cephelerini bugünden şekillendirmenin en cesur ve vizyoner yolunu sunmak için 2014’ten bu yana her iki yılda bir sektörün tüm emekçileri arasında güçlü işbirliği yaratma vizyonuyla, tüm sektör profesyonellerinin katılımına açık olarak düzenleniyor. Baumit ürünleriyle tasarlanmış cepheleri altı farklı kategoride değerlendirerek mimaride sınırları zorlayan projeleri uluslararası düzeyde görünür kılan Baumit Life Challenge, sektöre yalnızca estetik anlamda değil; kültürel bir değer olarak da katkı sunuyor. Ayrıca Life Challenge gibi yarışmalar, mimarinin bir ifade biçimi olarak ne kadar güçlü olduğunu gösterirken, Türkiye’deki mimari potansiyelin Avrupa ölçeğinde daha fazla görünür olmasına da katkı sağlıyor. Bu platformda yer almak, yaratıcı mimarlarımızı desteklemek ve sektörel etkileşimi güçlendirmek bizim için hem büyük bir sorumluluk hem de büyük bir gurur. Bu noktada 2026 yılında Macaristan’da düzenleyeceğimiz Life Challenge yarışmamızın başvurularının 2025 Aralık ayına kadar devam edeceğini ve Türkiye’deki tüm mimarlık ofislerini başvuru yapmaya beklediğimizi belirtmek istiyorum.

Yapı sektöründe döngüsel ekonomi ve geri dönüşümlü içerikler oldukça yoğun konuşulmaya başlandı. Baumit’in bu konudaki yol haritası nedir?
Yapı sektöründe döngüsel ekonomi ve geri dönüşüm artık sorumlulukla hareket eden tüm markaların stratejik önceliği hâline geliyor. Biz de Baumit olarak bu dönüşümün bir parçası olmaktan ziyade, öncüsü olmayı hedefliyoruz. Döngüsel ekonomi anlayışını atıkların yeniden değerlendirilmesinin yanı sıra kaynakların ilk aşamadan itibaren verimli, bilinçli ve minimum çevresel etkiyle kullanılması olarak görüyoruz. Bu kapsamda, ürün geliştirme süreçlerimizden tedarik zincirimize, ambalaj tasarımlarımızdan lojistik operasyonlarımıza kadar tüm süreçlerimizi sürdürülebilirlik bakış açısıyla yeniden tasarlıyoruz. Ürünlerimizin yaşam döngüsünü değerlendirerek hem çevresel etkilerini azaltmaya hem de yapılar tamamlandıktan sonra da sürdürülebilir performans göstermelerini sağlamaya odaklanıyoruz. Bu doğrultuda, düşük karbon ayak izine sahip malzeme formülasyonları, geri dönüştürülebilir ambalaj çözümleri ve toz salımını minimize eden üretim teknolojileriyle fark yaratıyoruz. Ayrıca şantiyelerdeki uygulama süreçlerini de daha az atık, daha az enerji tüketimi ve daha yüksek verimlilik ilkesiyle yeniden kurguluyoruz. Bu bakış açısıyla geliştirilen ALL IN Beton gibi yenilikçi çözümlerimiz, torba atığını tamamen ortadan kaldıran ve uygulama sürecini sadeleştiren özellikleriyle döngüsel ekonomi yaklaşımımıza somut bir katkı sunuyor. Önümüzdeki dönemde de malzeme verimliliğini artıran, enerji ve su kullanımını azaltan, aynı zamanda geri dönüşüm potansiyeli yüksek ürün ve sistemleri portföyümüzde daha da yaygınlaştırmayı hedefliyoruz.
Eğer bir cephe, bir insanın karakterini yansıtıyor olsaydı; Baumit malzemeleriyle kaplanmış bir yapı nasıl bir kişiliğe sahip olurdu?
Baumit malzemeleriyle kaplanmış bir yapı, ilk bakışta dingin ama güçlü bir varlık sergilerdi. Kendini öne çıkarmadan güven veren, estetikten ödün vermeyen bir kişiliğe sahip olurdu. Detaylarında ise ince düşünülmüş çözümleriyle, her temasında hissettiren bir zarafet barındırırdı. Öyle bir yapı ki, sunduğu konfor ve sağlamlıkla her zaman güvende hissettirirdi. Baumit’in yapılarına kattığı ses, tam da bu: Görünenden fazlasını sunan, derinden ama kararlı bir ses. Biz bu sesi “Baumit’in sesi” olarak tanımlıyoruz. Bu ses; daha sıcak bir evin, daha sessiz bir odanın, daha az enerjiyle daha yüksek bir yaşam kalitesinin sesi.
Yalıtım sistemlerimizin dayanıklılığı ve bileşen kalitesi bu sesi oluşturan temel unsurlar arasında yer alıyor. İşte bu yüzden yeni reklam filmimizde de “Baumit ise Öyle Bir Fark Eder Ki” diyoruz. Bu fark, yalnızca enerji faturalarında ya da cephede değil, yapının iç konforunda, insan sağlığında ve hatta çevresel etkilerinde kendini gösteriyor. Bu, sadece bir malzeme farkı değil; yaşam kalitesine sessiz bir dokunuşu temsil ediyor. Baumit ile kaplanan her yapıda; konfor ve sağlamlık artık bir ayrıcalık değil, bir standart haline geliyor. Biz de bu standardı daha fazla yapıya ulaştırmak için durmaksızın çalışıyoruz.