Josephine Michau ile Sürdürülebilir Mimarlık Üzerine*…

Dilhan Hız / dilhan@ekoyapidergisi.org

Yeni düzenlediğiniz Bienal’in teması “Slow Down (Yavaşla)”. Bu temayı seçmenizin ardındaki temel düşünce nedir?

Son yıllarda “Great Acceleration” dediğimiz dönemin günlük hayatlarımızda, şehirlerde, mimaride nasıl baskılar yarattığını gözlemledim. Nüfus artışı, enerji tüketimi, doğa kaynaklarının sürdürülemez kullanımı… Her şey daha hızlı, daha fazla, daha aşırı. Biz “yavaşlama” sağlamanın kaçınılmaz olduğunu düşünüyoruz. Sorun artık yavaşlamak isteyip istememek değil; nasıl yavaşlayacağımız. Mimarlığın, zaman, değer ve sorumluluk kavramlarını yeniden düşünmesi gerekiyor.

Bienal’i önceki festivallerden ayıran en önemli farklar nelerdir?

Öncelikle süreyi uzatıyoruz: yıllık bir festivalden bienale geçerek, meselelerle daha derin ve sürekli olarak uğraşma şansımız oldu. Yerel bağlamla olan ilişkiyi sıkılaştırmak istiyoruz -Kopenhag’ın yapılı çevresi, sosyal dokusu- ama aynı zamanda uluslararası aktörlerle, disiplinlerle de ilişkiler kurmak gerekiyor. Ayrıca kapsam çok daha geniş: mimarlar değil, şehir halkı, politikacılar, sosyologlar, antropologlar gibi farklı alanlarda çalışanlar da dahil. Bu etkinlik sadece bir mimari gösteri değil; toplumsal ve ekolojik krizlerin mimarlık tarafından ne ölçüde üstlenilebileceğinin sorgulanması.

Mimarlığın sürdürülebilirlik, biyolojik çeşitlilik kaybı ve kaynak israfı gibi krizlerle başa çıkmasında bienal aracılığıyla somut olarak ne gibi değişimleri öngörüyorsunuz?

Bienal’in pratik bileşeni çok önemli. Örneğin “Slow Pavilions” adı verilen, geri dönüştürülmüş malzemeden yapılmış, etkinlik sonrası parçalarının yeniden kullanılacağı pavyonlar oluşturduk. “Inside Out, Downside Up” gibi örnekler, mimari üretimin kalıcı izler bırakmayan, daha hafif, daha düşünülmüş yaklaşımlar sunuyor. Yani teorik tartışmaların ötesine geçip nasıl yapı yaparız, malzemeyi nasıl seçeriz, şehir planlamasında hangi kararlar alınmalı gibi somut önerileri üretmek istiyoruz.

Bu değişimler için mimarlık sektörü dışında kimlerin dahil olması gerekiyor?

Herkes. Yapı sektörü, kesinlikle önemli bir sorumlu; sera gazı emisyonlarının, atık üretimin ve biyoçeşitlilik kaybının büyük kısmı buradan geliyor. Ama mesele sadece bunlarla sınırlı değil. Politikacılar, hukukçular, finans sektörü, kamu sağlığı ile ilgili uzmanlar, mahalle sakinleri—her paydaştan ses almak gerekiyor. Mimarlığı yalnızca teknik bir meslek olarak görmek yerine kültürel bir güç olarak ele almalıyız; şehirleri ve çevremizi kuran, sürdüren bir güç.

Bienal sonrası için hedefleriniz neler? Bu iyi niyet önerilerini gerçeğe dönüştürmek mümkün mü?

Bienal sadece bir başlangıç. Etkinliklerin, sergilerin, tartışmaların ardından önerilerin takipçisi olacağız. Kanun yapıcılarla işbirliği, politika önerileri oluşturma gibi adımlar planlıyoruz. Kopenhag’ın politik kültürünün karar mercilerine erişimdeki açıklığı buna el veriyor. Ayrıca bu yaklaşımı başka şehirlerde de model olarak yaygınlaştırmak istiyoruz. Mimarlıkta hızın değil, kalıcılığın ve bilincin değer kazandığı bir döneme geçmek mümkün bence.

Son olarak, “aktivizm” kavramını mimarlık çerçevesinde kullanırken ne demek istiyorsunuz?

Aktivizm deyince aklıma ilk gelen sert çatışma değil; yavaş ama sürekli bir itki. Biz “yumuşak aktivistler” olmaya çalışıyoruz -radikal önerileri küçümsemeden; ama aynı zamanda pratik adımları, gündelik etkileri de önemsiyoruz. Mimarlık, sokakta, evlerde, malzeme seçiminde, şehir planlamasında bir fark yaratabilir. Aktivizm, büyük ideallerin sadece bildirgeyle kalmayıp yaşayan projelere dönüşmesi demek.

*Bu röportaj Dezeen’de Cajsa Carlson imzasıyla yayınlanmıştır.


Yorum yaz...

Teşekkür ederiz. Yorumunuz onaylandıktan sonra yayınlanacaktır.
Üzgünüm. Yorumunuz gönderilemedi. Lütfen tekrar deneyin.
  • (Yayınlanmayacak)