Kinetik Mimarinin Önlenemez Yükselişi

Dilhan Hız / dilhan@ekoyapidergisi.org

Bir bina düşünün… Sabah güneşe gülümseyip öğleden sonra gölgeye çekilen, mevsime, ışığa, insana göre şeklini yenileyen. Sene 2025 ve mimarlık da yerinde sayıyor değil. Öyle ki, “Binalar yerinde durur, insanlar hareket eder.” Temel mimari söylemi artık eskisi kadar geçerli değil. Çünkü kinetik mimarlık, binaları tıpkı yaşayan birer organizma gibi görüyor ve onlara hareket etme, nefes alma, çevresine yanıt verme yeteneği kazandırıyor.

Yarattığı Hisse Odaklanalım

Aslına bakarsanız bu fikir çok da yeni değil. Yüzyıllar önce köprülerin kaldırılıp indirildiği ya da sur kapılarının açılıp kapandığı şehirler vardı. Fakat bugünün teknolojisiyle bu hareketler sadece güvenlik değil; konfor, estetik ve enerji verimliliği için de neredeyse birer zorunlıluk. Paris’teki Institut du Monde Arabe, cephesindeki 240 küçük diyaframı tıpkı bir fotoğraf makinesi gibi açıp kapatarak güneş ışığını kontrol ediyor. Tahran’daki Sharifi-ha Evi, yazın odalarını terasa doğru döndürürken, kışın içeri kapanıyor. New York’taki The Shed ise tıpkı  bir sahne dekoruymuşçasına hareket ederken, devasa gövdesi beş dakikada kayarak açılıyor ve mekân yeni bir şekle bürünüyor.

Kinetik mimarlığın etkili duruşunun kaynağında sadece mühendislik başarısı yatmıyor. Asıl odaklanmamız gereken yarattığı his. Bir bina size uyum sağladığında, o mekânla aranızda yeni bir bağ kuruluyor. Ve mimar gözüyle bakıldığında bu, fonksiyon ile duygunun kesiştiği nokta. Ve belki de bu yüzden, geleceğin şehirleri artık daha çok “hareket” edecek.


Yorum yaz...

Teşekkür ederiz. Yorumunuz onaylandıktan sonra yayınlanacaktır.
Üzgünüm. Yorumunuz gönderilemedi. Lütfen tekrar deneyin.
  • (Yayınlanmayacak)