Louis Vuitton: Moda ile Mimarlık Arasında Bir Diyalog

Dilhan Hız / dilhanhiz@ekoyapidergisi.org
Küratörlüğünü sanat tarihçisi Florence Müller’in üstlendiği serginin mekânsal kurgusu, OMA New York ofisinden Shohei Shigematsu’nun imzasını taşıyor. Sergide Louis Vuitton’un 170 yıllık hikâyesi, merkeze bavulların koyulduğu bir sahnelemeyle aktarılıyor. Girişte yer alan Trunkscapes yerleştirmeleri, markanın simgesi haline gelmiş bavulları mimari ölçekle servis ediyor. Beş katlı atriyumda asılı duran 12,5 metrelik dev bavullar, geleneksel washi kağıdıyla kaplanarak adeta ışık saçan fenerlere dönüştürülmüş. Bir diğer enstalasyonda ise 138 vintage bavul, küresel bir kubbe formuna yerleştirilerek, cam zeminde yansıtılarak dünyayı anımsatan etkileyici bir atmosfer yaratılmış.

On İki Bölümlük Bir Yolculuk
Yaklaşık 2.200 metrekarelik alana yayılmış olan sergi, on iki tematik bölüm üzerinden kurgulanmış. Temalar da oldukça etkileyici. Örneğin, Origins bölümünde bambudan örülmüş bir yapı, markanın köklerini simgeliyor. Monogram Canvas, dönen gezegen formundaki bir düzenekte markanın ikonik çantalarını sergiliyor. Bence favorilerden olan Craftsmanship ise, markanın atölyelerini yeniden kurarak el işçiliğiyle üretim sürecini gözler önüne seriyor.

Mimarlığın Diliyle Moda
OMA’nın tasarım yaklaşımı, sergiyi sadece bir moda retrospektifi olmaktan çıkarıyor. Sergi, ziyaretçileri yönlendiren bir yapıda ilerliyor. Louis Vuitton’un Japonya ile uzun yıllara dayanan ilişkisi de serginin merkezinde. Kusama, Rei Kawakubo, Murakami ve NIGO® gibi sanatçılarla yapılan işbirlikleri, Fransız mirası ile Japon estetiği arasındaki köprüyü yansıtıyor. Bu bir moda sergisi değil, OMA’nın mekânsal dili eşliğinde mimarlık, tasarım ve zanaatkârlığın buluşması… Sergi 17 Eylül’e kadar sürecek.