Mimarlık ve Şehir Planlaması Neden Önemlidir?
Nüshet Çamuşoğlu / nushet@ekoyapidergisi.org
Mekânsal adaletsizlik, yalnızca teorik bir kavram değil; şehirlerin dokusunda açıkça görülen, yaşam kalitesini doğrudan etkileyen bir olgudur. Gecekondu bölgeleri, kopuk ulaşım ağları, marjinalleştirilmiş kenar mahalleler ve soylulaştırılmış kent merkezleri, bu adaletsizliğin en belirgin yansımalarıdır.

Küresel Güney ve Kuzey’de Eşitsiz Şehirleşme
On yıllar süren politik ilgisizlik, özellikle Küresel Güney’de mekânsal adaletsizliği kalıcı hâle getirdi. Küresel Kuzey'de ise, ayrımcı imar düzenlemeleri, konut politikaları ve altyapı eşitsizlikleri, şehirlerin sosyal olarak ayrışmasına neden oldu. Bu koşullar, kaynakların adaletsiz dağılımını şehir dokusuna kalıcı olarak işledi.
Mimarlık ve Şehir Planlamasının Gücü
Mimarlık ve şehir planlama, bu gömülü adaletsizlikleri çözme gücüne sahiptir. Ancak bunun için, uygun kamusal alanlar, uygun fiyatlı konutlar ve karma kullanımlı bölgeler gibi çözüm araçlarının bilinçli şekilde uygulanması gerekir.
Bu tür tasarımlar, yalnızca fiziksel çevreyi dönüştürmekle kalmaz; aynı zamanda sosyo-ekonomik kutuplaşmayı azaltarak daha dengeli, adil ve yaşanabilir şehirler oluşturur.
Adaleti Merkeze Alan Şehir Planlaması
Adil şehir planlaması, bir projenin başından sonuna kadar erişilebilirlik, karşılanabilirlik ve kültürel hassasiyet ilkelerini içermelidir.
Toplum katılımı sadece bir formalite olarak değil, tasarım sürecinin ayrılmaz bir parçası olarak ele alınmalıdır. Mimarlar, toplumlar için değil, toplumlarla birlikte tasarım yapmalıdır.
Bu yaklaşım:
- Yerel ihtiyaçlara cevap verir,
- Kültürel mirasa saygı duyar,
- Güven ve sahiplenme duygusunu pekiştirir.
Yavaş ama bilinçli yürütülen bu süreç, mekânsal adaletsizliği azaltmak ve kapsayıcı şehirler inşa etmek için kritik öneme sahiptir.
Dünya Çapında Uygulanan Başarılı Şehir Planlamaları
Dünya genelinde birçok şehir, mekânsal adaletsizlikle mücadele için yaratıcı ve etkili çözümler geliştirmekte:
- Medellín, Kolombiya: Teleferik sistemiyle yoksul mahalleleri kent merkezine bağlayarak hizmet ve iş olanaklarına erişimi artırıyor.
- Barselona, İspanya: Superblocks modeli ile araç trafiğini sınırlandırıp sokakları yayalara ve toplumsal yaşama açıyor.
- Viyana, Avusturya: Kamusal konutları şehrin değerli merkez bölgelerine dahil ederek sosyo-ekonomik çeşitliliği teşvik ediyor.
Bu projeler, tasarımın sosyal eşitlik yaratma potansiyelini açıkça ortaya koyuyor.
Şehir Planlama Neden Yetersiz Kalıyor?
Birçok “kapsayıcı” olarak pazarlanan proje, yetersiz sistem desteği nedeniyle uzun vadeli başarıya ulaşamıyor. Soylulaştırma, düşük gelirli grupların yerinden edilmesine neden olabiliyor. Greenwashing (yeşil badana) adı verilen göstermelik sürdürülebilirlik uygulamaları, esasen piyasacı yaklaşımları gizlemekten öteye geçemiyor.
Yukarıdan aşağıya tasarım kararları, toplumdan kopuk projelerin önünü açıyor.
Gerçek bir mekânsal adalet için, mimarlık:
- Etik değerlere bağlı olmalı,
- Politikalarla birlikte çalışmalı,
- Disiplinler arası iş birliklerini esas almalıdır.
Bu süreç yinelemeli, hesap verebilir ve adalet temelli olmalıdır.
Şehir Planlama ve Teknolojinin Gücü
GIS (coğrafi bilgi sistemleri), yapay zekâ modellemeleri ve diğer dijital teknolojiler, mekânsal adaletsizliği haritalandırmak ve çözüm yolları geliştirmek için güçlü araçlardır.

Bu teknolojiler:
- Kanıta dayalı karar alma süreçlerini destekler,
- Yaya akışlarını simüle eder,
- Toplum geri bildirimlerini anlık olarak dahil edebilir.
Ancak bu araçların şeffaf, kapsayıcı ve etik şekilde kullanılması şarttır. Aksi takdirde, teknoloji toplumları güçlendirmek yerine izlemeye ve dışlamaya hizmet edebilir. Teknolojinin demokratikleştirilmesi, daha fazla bireyin ve topluluğun kentsel tasarıma katılımını mümkün kılar.
Adalet Temelli Şehirler Mümkün
Geleceğin şehirleri, yalnızca ayrıcalıklı bir kesim için değil, herkes için yaşanabilir olmalıdır. Mimarlık, bu dönüşümde önemli bir rol oynar. Estetik kaygıların ötesine geçerek:
- Sistem odaklı düşünmeli,
- Toplumu sürece dahil etmeli,
- Mekânsal dağılıma öncelik vermelidir.
Her yeni yapı, her altyapı yatırımı, pozitif değişim için bir fırsattır. Mimarlık, toplumsal ihtiyaçları kurumsal yapılarla buluşturarak, şehirleri birer ortak yaşam alanına dönüştürebilir.