Norman Foster ile Kentsel Dayanıklılık ve Tasarımın Geleceği Üzerine

Sir Norman Foster’ı tanımayanınız yoktur. Yaşadığımız dönemin mimarlık alanında öncü isimlerinden biri O. Kendisiyle tasarımın toplumsal işlevi, teknolojinin dönüştürücü etkisi ve krizlerden doğan yenilikler üzerine yapılan keyifli bir röportajı sizler için derledik…
Sir Norman, sizce şehirlerin dönüşümünü mimarlık nasıl yönlendiriyor?
Şehirler her zaman krizlerle sınanmıştır. Londra yangınından Lizbon depremine kadar tarihteki her yıkım, daha akıllı, daha dayanıklı kent biçimlerini doğurdu. Bugün de benzer bir dönemdeyiz: iklim krizi, enerji verimliliği, toplumsal değişim… Mimarlığın görevi, bu dönüşümleri anlamlı yapısal cevaplara dönüştürmek. Dayanıklılık sadece malzeme kalitesiyle değil, düşünce esnekliğiyle de ilgilidir.
Bu bağlamda sürdürülebilirlik sizin için ne ifade ediyor?
Ben sürdürülebilirliği bir sonuç değil, bir süreç olarak görüyorum. Bina ömrünün başlangıcından yıkımına kadar tüm döngüyü kapsayan bir zeka meselesidir bu. Enerji verimliliği, doğal ışığın kullanımı, havalandırma sistemleri, hatta yapı malzemesinin üretim zinciri… Hepsi tasarımın parçası. Eğer bina kendi çevresiyle konuşabiliyorsa, sürdürülebilirdir.

Reichstag projeniz, bu yaklaşımın sembolü sayılıyor.
Evet, çünkü orada hem sembolik hem teknik anlamda şeffaflığı aradık. Kubbenin formu, parlamentonun halkın gözünün önünde çalıştığını temsil ederken, aynı zamanda doğal havalandırma sisteminin bir parçası. Enerji performansını yükseltiyor, yapay soğutma ve aydınlatma ihtiyacını azaltıyor. Yani estetik, sembolizm ve mühendislik aynı noktada buluşuyor.
Teknolojiyle ilişkiniz her zaman güçlü oldu. Bugün yapay zekâ bu dengeyi nasıl değiştiriyor?
Yapay zekâ, tasarım sürecini hızlandırıyor ama onu insansızlaştıramaz. Eskiden bir cephe formunu çizmek günler sürerdi, şimdi saniyeler içinde üç boyutlu olarak görebiliyoruz. Bu harika bir araç. Ama hangi formun doğru olduğunu, hangi malzemenin mekânı “nefes alır” kıldığını hâlâ bizler, yani insanlar belirliyoruz. Ben YZ’yi yaratıcılığın değil, sezginin yardımcısı olarak görüyorum.
Peki, günümüzde iyi bir mimari tasarımın temel unsurları neler olmalı sizce?
Öncelikle bağlam: bulunduğu yerin kültürünü, iklimini, enerjisini anlamak. Ardından esneklik: binalar sadece bugünün değil, geleceğin de ihtiyaçlarına cevap verebilmeli. Ve son olarak şeffaflık — hem fiziksel hem kavramsal anlamda. Gün ışığını, hava akışını, kamusal ilişkiyi içeri almak... Bina, kendi içinde değil, çevresiyle birlikte yaşamalı.

Genç mimarlara ne söylemek istersiniz?
Merak duygusunu asla kaybetmeyin. Her ölçek değerlidir. Küçük bir köprü, büyük bir kent planlaması kadar öğretici olabilir. Başarısızlık, bir mimar için en dürüst öğretmendir. Ve daima kullanıcıyı dinleyin — bina insan içindir, ego için değil.
Bugün sizi hâlâ motive eden şey ne?
Yeni teknolojilerle doğayı uzlaştırmak. Betonun, camın ve çeliğin artık sadece strüktürel değil, çevresel anlamlar taşıdığı bir dönemdeyiz. Mimarlık hâlâ dünyayı değiştirebilir. Benim için heyecan verici olan da bu inanç.