Salutogenez ve Yeşil Bina Tasarımıyla İlişkisi
Nüshet Çamuşoğlu / nushet@ekoyapidergisi.org
Yeşil binalar, yalnızca çevreye değil, insan sağlığına da katkı sağlamalı. İşte tam bu noktada devreye "salutogenez" giriyor. Peki, salutogenez tam olarak nedir ve neden yeşil bina tasarımı açısından bu kadar önemlidir?
Salutogenez nedir?
Salutogenez, 1970’lerde İsrailli-Amerikalı tıp antropoloğu Aaron Antonovsky tarafından ortaya atılan bir sağlık yaklaşımıdır. Bu kavram, hastalıkların nedenlerini araştıran geleneksel patojenik modelin aksine, sağlığı destekleyen ve sürdüren faktörlere odaklanır.

Antonovsky’ye göre sağlık, sabit bir durum değil; bireylerin yaşam boyunca “sağlık-hastalık” çizgisi üzerinde sürekli olarak yer değiştirdiği bir sürekliliktir. Bu yaklaşım, bireyin yaşamla başa çıkma becerisini anlamaya çalışır ve bu beceriyi belirleyen en temel kavram ise "anlamlılık duygusu" olarak tanımlanır.
Anlamlılık duygusu nedir?
Anlamlılık duygusu, bireyin stresli durumlarla başa çıkarken sağlığını koruyabilme potansiyelini belirler. Üç temel bileşenden oluşur:
Anlaşılabilirlik: Bireyin çevresini düzenli ve öngörülebilir bulması.
Yönetilebilirlik: Kendisinde ya da çevresinde bu durumlarla başa çıkabilecek kaynaklara sahip olduğuna inanması.
Anlamlılık: Hayatındaki olayların değerli ve uğraşmaya değer olduğuna inanması.
Bu bileşenlerin her biri, bireyin sağlıklı kalma kapasitesini artırır.
Salutojenik tasarım nedir?
Salutojenik tasarım, insanların fiziksel ve zihinsel sağlığını korumasına ve geliştirmesine yardımcı olur ve buna göre yapıların inşa edilmesini amaçlar. Antonovsky’nin görüşlerinden ilhamla geliştirilen bu yaklaşım, ilk etapta sağlık yapılarında uygulanmaya başlanmıştır. Ancak günümüzde ofisler, okullar ve konutlar gibi farklı bina türlerine de rahatlıkla uyarlanabilir.

Salutojenik tasarımda şu gibi unsurlar öne çıkar:
- Mekânsal ilişkilerin açık ve anlaşılır olması
- Doğal ışığın etkin kullanımı
- Duyusal uyaranların dengeli sunulması
- Bina yerleşiminin kolay yönlendirme ve erişilebilirlik sağlaması
Tüm bu unsurlar, bireyin yaşadığı çevreyle olan etkileşimini pozitif yönde etkileyerek, anlamlılık duygusunu pekiştirir.
Salutogenez ve yeşil bina tasarımı arasındaki ilişki
Yeşil bina hareketi uzun süre çevresel sürdürülebilirliğe odaklandı: enerji tasarrufu, karbon emisyonlarının azaltılması, su verimliliği gibi teknik kriterler ön plandaydı. Ancak son yıllarda bu yaklaşım daha bütüncül bir hâl aldı. İnsan sağlığı ve refahı da sürdürülebilirliğin temel bir parçası olarak görülmeye başlandı.

Bu noktada salutojenik tasarım, yeşil bina yaklaşımlarına değerli bir perspektif kazandırır. Örneğin:
Enerji tasarruflu LED lambalarla aydınlatılan bir bina teknik olarak "sürdürülebilir" olabilir. Ancak gün ışığı kullanılmıyorsa bu sağlık açısından sınırlı fayda sağlar.
Oysa doğal ışıkla aydınlatılan, hava kalitesi yüksek, kullanıcıların mekânla kurduğu ilişkiyi güçlendiren bir bina, hem çevresel hem de bireysel sağlık açısından daha sürdürülebilir bir çözüm sunar.
Doğal ışığın gücü
Gün boyunca vücudunuzu doğal ışığa maruz bırakmak, sirkadiyen ritmini düzenleyerek uyku-uyanıklık döngüsünden yeme alışkanlıklarına, sindirimden vücut sıcaklığına, hormon salınımından diğer önemli vücut fonksiyonlarına kadar birçok alanda olumlu etki yaratıyor.

Yani doğal ışık, yalnızca enerji tüketimini azaltmaz; aynı zamanda insanların biyolojik saatini düzenleyerek genel sağlık durumunu olumlu etkiler.
Yeşil bina tasarımı çevresel etkileri en aza indirirken, salutojenik tasarım da insan sağlığını en üst düzeye çıkarır. Bu iki yaklaşımın birleşimi, sürdürülebilirliği daha insan odaklı, daha bütüncül bir yaklaşım kazandırıyor.