Yapı Sektöründe Sürdürülebilirlik Ruhu Zayıflıyor mu?

Dünyanın dört bir yanında inşaat ve gayrimenkul profesyonelleriyle yapılan yeni bir araştırma, sektörün sürdürülebilirlik konusundaki istekliliğinde belirgin bir azalma olduğunu gösteriyor. Royal Institution of Chartered Surveyors (RICS) tarafından yayımlanan rapora göre, maliyet baskısı, politik belirsizlikler ve dönüşüm projelerinden beklenen kazancın düşüklüğü, sürdürülebilir yapı yatırımlarını geriye itiyor.
Araştırmaya katılan 36 ülkeden 3.500’ü aşkın uzmanın yalnızca küçük bir bölümü, projelerinde karbon ayak izini düzenli olarak ölçtüğünü belirtiyor. Katılımcıların yüzde 46’sı bu tür hesaplamaları hiç yapmadığını söylüyor. Benzer şekilde, malzeme seçiminde karbon verilerinin belirleyici bir rol oynadığını ifade edenlerin oranı da yüzde 16’ya kadar düşmüş durumda.
Uzmanlara göre sorun yalnızca maliyetle sınırlı değil. Jeopolitik gerginlikler, tedarik zincirindeki kırılmalar ve yatırımın geri dönüş süresine dair belirsizlikler, yeşil bina projelerinin önündeki en büyük engeller arasında yer alıyor. Sektör temsilcileri, “yeşil dönüşüm” hedeflerinin artık raporlarda güzel görünen bir niyet beyanı olmaktan çıkıp somut uygulamalara dönüşmesi gerektiği konusunda hemfikir.
Türkiye’de de tablo çok farklı değil. Artan inşaat maliyetleri, finansman zorlukları ve kısa vadede ölçülmesi güç kazançlar, sürdürülebilir yapı projelerini sınırlıyor. Oysa enerji verimliliği, uzun ömürlü malzeme kullanımı ve karbon azaltımı açısından bu yatırımların uzun vadede ekonomik fayda sağladığı artık net biçimde biliniyor.
Yapı sektörü, bir dönem hızla büyüyen sürdürülebilirlik dalgasının şimdi bir kırılma noktasına geldiği bir süreçten geçiyor. Bu duraklama, bir geri adım değil; aksine sektörün kendi önceliklerini yeniden tanımlaması için bir fırsat olabilir. Çünkü sürdürülebilir mimari yalnızca çevreye değil, geleceğe de yatırım anlamına geliyor.