Etkileyici Yeşil Cephe Örneği
Nüshet Çamuşoğlu / nushet@ekoyapidergisi.org
2025’in başlarında, dünyaca ünlü mimari fotoğrafçı Paul Clemence, Almanya’nın Düsseldorf kentinde yer alan Kö-Bogen II projesini görüntüledi. Ingenhoven Architects imzalı bu etkileyici ticari ve ofis kompleksi, Avrupa’nın en büyük yeşil cephelerinden birine ev sahipliği yapıyor. 30.000’den fazla karaağaç bitkisiyle kaplı bu eğimli yüzeyler, yapıya “kentsel dağ” ve “yeşil kalp” gibi unvanlar kazandırmış.

Clemence için bu yapı, Düsseldorf’a yaptığı ilk ziyarette karşılaştığı sürpriz bir keşifti. Ünlü fotoğrafçı, bu deneyimi “büyüleyici bir yeşil piramitle beklenmedik bir karşılaşma” olarak tanımlıyor.
Yeşil Cephenin Stratejik Konumu
2020 yılında tamamlanan Kö-Bogen II, Düsseldorf’un merkezi konumlarından birinde yer alıyor: bir yanda Court Garden (şehir parkı), diğer yanda Schadowstraße (en yoğun alışveriş caddelerinden biri). Yapı, savaş sonrası modern mimarinin iki önemli örneği olan Three-Slab High-Rise ve Düsseldorf Tiyatrosu ile doğrudan karşılıklı konumda.
Paul Clemence’e göre Kö-Bogen II, çevresindeki bu ikonik yapılarla hem görsel hem de mekânsal bir bağlantı kuruyor. Eğik yüzeyleri kaplayan yoğun bitki örtüsü sayesinde, devasa kütlesi doğayla bütünleşiyor ve çevresine nazikçe uyum sağlıyor.
Sürdürülebilir Mimari ve Yeşil Cephe
Yapının mimari formu, geleneksel blok tipolojisinden uzaklaşıyor ve eğimli yüzeyleriyle dikkat çekiyor. Park ve meydana bakan bu yüzeyler tamamen karaağaç çitleriyle kaplanmış. Düz olarak ölçüldüğünde 8 kilometreyi aşan bu bitkisel cephe, yalnızca estetik bir katkı sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda:
- Hava kalitesini iyileştiriyor,
- Kentsel ısı adası etkisini azaltıyor,
- Ses yalıtımı sağlıyor,
- Biyolojik çeşitliliği teşvik ediyor.
Özel olarak geliştirilen otomatik sulama ve budama sistemleri, yıl boyunca bu bitkisel yüzeyin sağlıklı ve bakımlı kalmasını garanti ediyor.

“Mimarlık, Bizzat Çevrenin Kendisi Olabilir”
Clemence’in objektifinden aktarılan bu yapı, yeşil cephenin yalnızca dekoratif değil, mimarinin ayrılmaz bir parçası olduğunu gözler önüne seriyor. Clemence, yapının verdiği mesajı şöyle özetledi:
“Mimarlık yalnızca sürdürülebilirlik için tasarlanamaz; bizzat çevrenin kendisi hâline gelebilir.”
Fotoğraflar, bitki örtüsünün binanın kimliğini nasıl şekillendirdiğini ve yapının büyük ölçekli bir kentsel hacimden yaşayan bir organizmaya dönüşümünü güçlü bir şekilde aktarıyor.
Ingenhoven Architects’ten Yeşil Cephe Vizyonu
Ingenhoven Architects, sürdürülebilir mimariyi sadece bir tasarım tercihi değil, bir vizyon olarak ele alıyor. Kö-Bogen II, bu vizyonun çarpıcı bir örneği. Ofisin Tokyo’daki Toranomon Hills Tower ve Singapur’daki Marina One projelerinde de benzer bitkisel detaylar dikkat çekiyor.

Paul Clemence’in Küresel Miras Arşivi
Paul Clemence’in portfolyosu, modern mimarinin çevreyle kurduğu ilişkiyi belgeleyen önemli projelerle dolu. Fotoğrafladığı başlıca yapılar arasında:
- Brezilya’daki Bioparque Pantanal (Ruy Ohtake)
- Los Angeles’taki Academy Museum of Motion Pictures (Gensler & Renzo Piano Building Workshop)
- Paris’teki Clichy-Batignolles Eco Distinct yer alıyor.
Son olarak Clemence, Grand Palais’in yeniden açılışı kapsamında Brezilyalı sanatçı Ernesto Neto’nun etkileyici yerleştirmesini de fotoğraflayarak mimarlık, sanat ve doğa arasındaki etkileşimi belgelemeye devam ediyor.