Bünyamin Derman'a sorduk...

Sertifikalar özendiricidir. Pazar avantajı sağlar. Ama gönül ister ki, yapılı çevrenin insan sağlığına ve dünya üzerindeki yaşamın sürdürülebilirliğine uygun inşası bir ayrıcalık değil, gereklilik, bir standart olsun. Bunun için yatırım maliyetlerini ucuzlatacak sistemlerle bu yapıların daha geniş bir kitle için ulaşılabilir olması önemlidir.

...Mimaride sürdürülebilir tasarım denince çoklukla akla ilk ısıtma, soğutma, aydınlatma gibi ihtiyaç duyduğu enerjiyi yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlayarak kendi kendine yeten ya da bilgisayar teknolojisi ile ihtiyaç duyduğu kadar ısınan, aydınlanan akıllı binalar geliyor. Ancak gerçek manada bir sürdürülebilirlik için konuya kentsel ölçekte yaklaşmak gerekir.


Sürdürülebilir mimarlık eğitimi ülkemizdeki ilgili fakültelerde bir disiplin içerisinde verilmiyor. Siz bir mimar olarak mimarlığın sürdürülebilir ve ekolojik boyutu ile ilgili bilgi birikimine nasıl sahip oldunuz?

Mimarlık eğitimi, veriliş biçimi ve içeriği ile ilgili pek çok şeyi tartışabiliriz ama, sorunuz özelinde bir cevap vermem gerekirse, mimarlık için bence en önemli haslet gören gözdür. Baktığı her ne ise, onu derinden gören göz dediğim. Tabii bir de merak ve öğrenme isteği.

Ekotasarım bugünün popüler konusu gibi görünse de aslında çok eski bir kavram. Dünyanın eski ve yerel kültürlerindeki yapı yapma gelenekleri incelendiğinde, örneğin Yemen mimarisine baktığınızda, coğrafyanın ve iklimin şekillendirdiği, doğayla sulh içinde bir mimari ile karşılaşırsınız. Birbirine yakın yapıların oluşturduğu gölgeli dar sokaklar, rüzgarın yapı içinde dolaştırılarak serinlik verdiği rüzgar kapanları, avlularda su havuzları, ara mekanlar, galeri boşlukları…… Demek istediğim rüzgarı, yeşili (bitkisel peyzaj), suyu kullanarak ya da çift cidarlar, ara mekanlar, cam yüzeylerle güneşi kontrol ederek, doğal iklimlendirmeyi mimari tasarımın bir parçası olarak kullanmak çok eski bir bilgi. Ayrıca yerel ve doğal malzemelerle yapı inşası da öyle. Bununla ihtiyaç duyulan sürdürülebilir ve ekolojik tasarımın %40’lık kısmını karşılıyorsunuz. Kalan kısım için de teknoloji katkı koyuyor diyebiliriz. Güneş panelleri, gri suların kullanımı, rüzgar tribünleri, enerji tasarruflu aydınlatma elemanları, elektrikli aletler vs.

Mimarlık sürdürülebilir inovasyon için önemli bir arena diyebiliriz. Konut sektöründeki hızlı gelişim sürdürülebilir, çevreci ve yenilikçi tasarımları hayata geçirmek için iyi bir fırsat. Mimaride sürdürülebilir tasarım aşamalarından bahsedebilir misiniz?

Mimaride sürdürülebilir tasarım denince çoklukla akla ilk ısıtma, soğutma, aydınlatma gibi ihtiyaç duyduğu enerjiyi yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlayarak kendi kendine yeten ya da bilgisayar teknolojisi ile ihtiyaç duyduğu kadar ısınan, aydınlanan akıllı binalar geliyor. Ancak gerçek manada bir sürdürülebilirlik için konuya kentsel ölçekte yaklaşmak gerekir.

Bu da, kent planlaması yapılırken, nüfusun iş ve ikamet alanları arasındaki gidiş gelişlerinde trafikte geçirdiği süre içerisinde taşıtların neden olduğu egzos salımına kadar irdelenmesi gereken bir konudur. Üst yapı kararları verilirken kentin yeşil alanlarının, su havzalarının, rüzgar koridorlarının korunması, yoğunluk artışının getireceği altyapı yükünün vs. düşünülmesi gerekir. Başka bir ifadeyle sürdürülebilirlik ,yapının sahip olduğu çevreci özellikler kadar yerinin, yüksekliğinin, yoğunluğunun da doğru olması ile ilgilidir ve bu da planlama kararlarıyla belirlenir.

Turizmin yarattığı fırsatlar kadar doğal çevreye verdiği zararlar da bilinen bir gerçek. Sürdürülebilir Turizm kavramının sıkça konuşulduğu bu günlerde çevreye duyarlı otel mimarisi nasıl kurgulanmalıdır? Bu noktada yatırımcıya düşen görevler nelerdir?

Bu çok yaman bir çelişkidir. Bindiği dalı kesen Nasreddin Hoca fıkrasındaki gibi…Turizm faaliyetleri tarihi ve doğal güzelliklerin varlığına ve bunun sürdürülebilirliğine bağlı faaliyetlerdir. Bunun karşısındaki en büyük sorun bilinçsiz ve çarpık yapılaşma ile doğal çevrenin kalıcı zarara uğratılmasıdır. Plansız, altyapısı olmaksızın, sadece mevsimlik nüfus hareketlerinden ekonomik avantaj sağlamak için kalıcı yapılar inşa edile edile kıyılarımızın bugün geldiği nokta ortadadır. Bence otellerin mimarisinden önce nereye, ne kapasitede, kaç adet otel ihtiyacı olduğunun tespiti ile yola çıkmak, mümkünse, bu geçici süre barınma ihtiyacını geçici strüktürlerle karşılamak daha anlamlı olacaktır. Kalıcı yapılar da olacaktır hiç kuşkusuz. Onlar için de söyleyebileceklerim sınırlı sayıda, doğa (çevre) ile uyumlu mimari özelliklere sahip, yapımında doğal malzemelerin kullanıldığı, gereksinim duyduğu, ısıtma, soğutma sistemlerinin yenilenebilir enerji kaynaklarından karşılandığı ve atıklarının doğaya zarar vermeksizin arıtılarak dönüştürüldüğü yapılar olmalarıdır. Bu tanımlama yatırımcı profilini de şekillendiriyor bir bakıma. Sahip olduğu değerin farkında olan ve onun üstüne titreyen bir yatırımcıdan bahsediyoruz. Ne kadar kazanacağından çok, varolan değere ne kattığı ile ilgili bir yatırımcıdan.

İnsan sağlığının yapı ile olan etkileşimi ile ilgili düşüncelerinizi bizimle paylaşır mısınız?

Bruno Zevi mimari ile diğer sanat dalları arasındaki farkı vurgularken şu çarpıcı ifadeye yer verir. ‘Resme bakar, heykele dokunur, mimari mekanın içinde yaşarsınız.’ Bizi içine alan yapı, malzemesi, ışığı, ısısı, mekan hissi gibi pek çok özelliği ile fiziksel ve ruhsal sağlığımıza etki eder. Bu nedenle yapının günışığı alması, yeşilin ve suyun dinlendirici ve iklimlendirici özelliğinin mekanlarda sıkça kullanılması, kullanılan yapı malzemelerinin kanserojen etkilerinin olmaması önemlidir.

Yapıların çevreci ve insan sağlığına uygun olabilmesi için mevcut sertifika sistemlerinden birine sahip olmaları yeterli midir? Sertifika almak dışında başka neler yapılabilir?

Sertifikalar özendiricidir. Pazar avantajı sağlar. Ama gönül ister ki, yapılı çevrenin insan sağlığına ve dünya üzerindeki yaşamın sürdürülebilirliğine uygun inşası bir ayrıcalık değil, gereklilik, bir standart olsun. Bunun için yatırım maliyetlerini ucuzlatacak sistemlerle, bu yapıların daha geniş bir kitle için ulaşılabilir olması önemlidir. Ayrıca devletin bu yöndeki teşviki, yapının inşasından sonra, işletme esnasında bu sistemlerin kullanım ve bakımlarının yapılıp yapılmadığının sertifikayı verenlerce denetlenmesi anlamlı olacaktır.

Yeşil, sürdürülebilir, ekoloji gibi kavramlar son yıllarda hayatımıza yoğun olarak girdi ve farklı mecralarda birçok şekilde tartışılıyor. Ülkemizde yapılan çalışmalarda bu kavramların doğru algılandığını ve uygulandığını düşünüyor musunuz?

Dönem dönem bazı kavramlar çokça konuşulur, modadır yani. Ben ülkemizdeki durumu biraz böyle görüyorum. Bir pazarlama vitrini gibi. Yine de hangi şekilde olursa olsun bu kavramların çokça konuşulmasının farkındalığı arttıracağını, kullanıcı talep ve davranışlarını olumlu yönde değiştireceğini düşünüyorum.

Dünyada uzunca bir süredir gündemi belirleyen sürdürülebilirlik kavramı tek başına çok geniş bir alanı kapsıyor. Bunların içinde çevresel sürdürülebilirlik, fiziksel, mekansal ve zamansal boyutuyla, kapsama alanı en geniş olanı sanırım. Çevre, biz mimarlar için tasarladığımız yapılara referans oluşturan önemli bir veridir, bazense tasarımın kendi nesnesidir. İçinde yaşadığımız yerdir. Bu bağlamda ekotasarım, bugünden geleceğe, insan eliyle kotarılan her inşa faaliyetini kapsayan çok önemli bir tasarım konusu olacaktır. Bundan sonra inşa edilen binalarda doğal iklimlendirmeye imkân sağlayan yeşil çatıları, enerji ihtiyacının doğal yollardan karşılanması için yapı yüzeylerinde solar ve fotovoltaik panelleri, yağmur suyu ve diğer kullanım sularının yeniden kullanıma uygun hale getirilmesini sağlayan, katı atıkların geri dönüştürülerek enerji üretiminde biokütle olarak kullanımına olanak veren altyapı sistemlerini, alan içinde enerji ve rüzgâr tribünlerini daha çok göreceğiz.

Sürdürülebilirlik ilkelerinin mimaride uygulanması konusunda kendilerini geliştirmeleri adına geleceğin mimarlarına tavsiyeleriniz nelerdir?

Mimari tasarım nesneniz her ne olursa olsun, temel sorunsalınız, ortaya koyacağınız ürünün yeraldığı topoğrafya ve geniş anlamda coğrafya ile kuracağı ilişkidir. Urban Landinstitute, çevreye eklenen her yapının teslim aldığı arsayı eski durumundan daha iyi durumda devretmesini öngörür. Mimarlar olarak bu, kendi zamanımızla sınırlı olmayan ve gelecek nesillere dek uzanan en hayati sorumluluğumuzdur.

1965 yılında Konya Ereğli’de doğdu. 1990’da Yıldız Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü’nden yüksek lisans derecesiyle mezun oldu. 1988-1996 yılları arasında aynı üniversitesinin, 1999-2004 yıllarında İstanbul Kültür Üniversitesi ‘nin mimari tasarım atölyelerinde dersler verdi. Çeşitli dönemlerde Bursa Uludağ Üniversitesi ve Yıldız Teknik Üniversitesi’nde proje jürilerinde bulundu, pek çok üniversitede konferanslar verdi. 1995 yılında Dilek Topuz Derman ile db Mimarlık ve Danışmanlık Ltd. Şti.’ni kurdu. Halen mesleki çalışmalarına kendi bürosunda devam etmektedir.

1990 ‘ların başından bugüne kadar girdiği ulusal ve uluslararası çok sayıda yarışmadan 7 ‘si birincilik olmak üzere çok sayıda ödül ve mansiyon kazanmış, jüri üyelikleri yapmıştır.


Yorum yaz...

Teşekkür ederiz. Yorumunuz onaylandıktan sonra yayınlanacaktır.
Üzgünüm. Yorumunuz gönderilemedi. Lütfen tekrar deneyin.
  • (Yayınlanmayacak)