İstanbul’un Geçmişine Tasarım Odaklı Bakış
Her edisyonunda, seçilen bir projeye ve karşılaşılan tasarım problemlerine getirilen yaratıcı çözümleri odağına alan Bir Tasarım Problemi, ArcheThink’in kurucusu Selin Uysal’ın açılış konuşmasıyla başladı. Altıncı etkinliğinde İstanbul’un katmanlı tarihine ve kültürel mirasıyla kurulan tasarım ilişkisine odaklanan etkinlik, tasarımı yalnızca bir çözüm üretme aracı değil, aynı zamanda doğru soruları sorma pratiği olarak konumlandırıyor.
Bugüne dek farklı disiplinlerden konuşmacıların katkılarıyla zenginleşen bu özgün seri, web sitesinde yer alan dijital arşivi, video kayıtları ve sosyal medya içerikleri aracılığıyla düşünsel üretimi kalıcı hale getiriyor.
Karaköy’ün değişen kent kültürüne uyum sağlayan bir karşılaşma
Etkinliğin ilk sunumu Endüstriyel Tasarımcı Tamer Nakışçı tarafından gerçekleşti. Kent kültürüne atıfta bulunan, Karaköy’de iki bina arasında sıkışıp kalmış, yıllarca unutulmuş dar bir boşluğu merkezine alan projesini izleyicilerle paylaştı. Bu atıl alanı bir eksiklikten ziyade, “şehrin kültürel belleğini canlandıran bir karşılaşma” alanı olarak yorumlayan Nakışçı, tasarımıyla bu görünmeyen mekana yeni bir anlam kazandırdı.
Seyyar satıcılar üzerine yeniden düşünmek
Etkinlikte söz alan bir diğer isim, Mimar Ayça Taylan oldu. İstanbul genelinde yapılan araştırmalar kapsamında, en çok seyyar satıcının simitçiler olduğunu belirtti. İstanbul’un sokak belleğinde güçlü bir yer tutan seyyar satıcıları bugünün kent ihtiyaçları doğrultusunda yeniden ele alan Taylan, simitçilerden kestanecilere, bozacılardan mısırcılara uzanan bu gündelik figürlerin kamusal alandaki varlığını işlevsel ve duygusal bir çerçevede yeniden tarif etti. “Şöyle bir düşünelim: İlk günaydın dediğimiz bir simitçi, son iyi akşamlar dediğimiz bir kestaneci olabilir” sözleriyle bu görünmez aktörlerin kent yaşamındaki yerini hatırlattı.
Proje kapsamında geliştirilen “Kemerli”, “Neşeli Modern” ve “Totem” adlı üç ayrı model, geçmişin izlerini taşıyan ancak bugünün ihtiyaçlarına yanıt veren çağdaş kent mobilyaları olarak tasarlandı. Taylan, “Seyyar satıcılar, İstanbul’un ruhunun bir parçası. Hem hafıza hem de aidiyet taşıyor. Biz de bu projede, bu tezgahların şehrin akışı içinde herkesi eşit şekilde buluşturan davetkar duraklara dönüşüp dönüşemeyeceğini sorguladık.
Zamana saygı, mekana mesafe: Mimari müdahaleyi “görünmez” kılan kutular
Yüksek Mimar Kurtul Erkmen ise Eyüpsultan’da yer alan 200 yıllık Feshane binasının kültür-sanat merkezine dönüşüm sürecindeki problemin hikayesini paylaştı. Mimari müdahaleyi “görünmez” kılmayı hedefleyen Erkmen, yapıya temas etmeyen dört “kutu” yerleştirerek yapının bütünlüğüne saygı gösteren bir yaklaşım benimsedi. Erkmen, projesi kapsamında şunları söylüyor: “Bu duvarlara baktığımda, 200 yıl önce bu yapıyı inşa eden ustalarla aramızda sessiz bir selamlaşma olduğunu hissediyorum. Çünkü mimarlık yalnızca bir yapı üretmek değil, zamanla kurulan bir diyaloğun parçası olmak. Kamusal bir alan tasarladık ama bu alanın anlam kazanması, kullanıcıların orayı sahiplenmesiyle mümkün. Bugün Feshane, İstanbul’un yaşayan bir noktasına dönüştüyse, mimarlık görevini yerine getirmiş demektir.”