Solar To The People!

Pınar Seyrek, Y.Mimar

2. Dünya Savaşı da dahil olmak üzere modern dünyanın savaşlarının neredeyse tamamı enerji kaynaklarını ele geçirmek ve/veya kontrol etmek üzere yapılmıştır. Yenilenebilir enerji kaynaklarının her yerde birden bulunan karakteri ve merkezsiz enerji tedariki sağlama potansiyeli, sadece ekolojik faydadan çok daha ötesini içeriyor. İnsanların kendi enerjilerini kendileri üretecek sistemler kurması ve hatta yönetebilmesi kendi gelecekleri hakkında söz sahibi olabilmeleri anlamına da geliyor.

Enerji ve Güç

İngilizce'deki 'power' kelimesi hem enerji hem de güç manasında kullanılır. Buradaki mantık fizik bilimindeki 'gücün', enerjinin aktarılma, kullanılma veya dönüştürülme oranını anlatmasından kaynaklanmaktadır. Örneğin bir ampulün elektrik enerjisini ışığa ve ısıya dönüştürme kapasitesi veya oranı, onun 'gücü' olarak tanımlanır. 'Gücün' ölçüsü enerjinin zamana oranından çıkar. Örneğin dinamitin içerdiği enerji miktari, kömürünkünden az olsa da, enerjiyi daha çabuk açığa çıkarttığı için gücü daha fazla demektir.

Günlük hayatta ise güç kelimesini daha çok kişiler ya da gruplar arasındaki ilişkileri anlatmak için kullanırız. Bir kişi veya grubun diğerlerini etkilemesi, sınırlaması ya da onlara olanak tanıma kapasitesini 'güç' kelimesi ile anlatırız. Güçlü kimse, bir başkası üzerinde yaptırımı olan kimsedir ve ona bu ayrıcalığı sağlayan koşullar çoğunlukla karmaşık sosyal yapılar içinde oluşur. Kaynağı, kuvvet, bilgi, ikna kabliyeti, gelenek, (maddesel) varlık gibi çok farklı şeyler olabilir.

Her ne kadar 'güç' kelimesinin felsefik tanımında tehdit ya da kuvvet gibi zorlayıcı etkilerin şart olmadığı söylense de, güç ve zorlama neredeyse her zaman birlikte vardır, ve birbirini destekler. Topluluklar ve devletler ölçeğinde gücün bu zorlama boyutu, politik süreçler içinde yasallaştırılır. Yani, politika zorlayıcı gücün meşrulaştırılması sürecidir. Politik gücün geçerliliğini ve sürekliliğini sağlayan en önemli öğelerden biri ise kaynakların yönetilmesidir. İşgücü ve refah da dahil olmak üzere tüm kamusal kaynaklar politik güç tarafından yönetilir.

Fizikte açıklandığı şekliyle 'güç' ile bu 'politik güç' kavramını yanyana getirdiğimizde çok da şaşırtıcı olmayan bazı paralellikler farkederiz. Fiziksel güç ve enerji arasındaki ilişkiye benzer bir ilişki, politik güç ile kamusal kaynaklar arasında vardır. Fakat buradaki eğlenceli nokta, bahsi geçen kaynakların büyük oranda fizikteki enerji kaynaklarıyla aynı olması. Bunu enerjinin politik tarihine bakarak biraz açalım. 2. Dünya Savaşı'nın sonuçları, İngiltere'nin endüstriyel devrimi, Roma'nın yıkılışı, insanlık tarihindeki ilk devletlerin oluşumları ve yıkılışları gibi ilk bakışta ilgisiz gibi görünen olaylar, bu toplulukların enerjiyle olan yakın ilişkisiyle şekillenmiştir. Toplumsal hafızamızda enerjinin oynadığı rolün farkına varmak, modern dünyanın sürekli enerji bağımlılığını anlamamıza yardımcı olacaktır.

Dünyanın Kısa Enerji Tarihi

Varlıklarını sürdürmek için ahşap ve taştan araç gereçleri kullanarak belli oranda üretken olduğunu söyleyebilsek de, insanoğlunun dünya üzerindeki etkisi esas olarak, enerjiyi toplamak ve kullanmak üzere ateş, evcil hayvanlar ve tarımı bulmasıyla başlamıştır. Tarım ve hayvancılığa bağlı savaşlar ile göçlerin, M.Ö. 3. yy.'da Sümer medeniyetinin yok olmasını sağlamasında olduğu gibi, ateş için tek kaynak olan ormanların Roma İmparatoruğu tarafından imparatorluk tarihi boyunca tüketilerek, yok edilmesinin sonunda imparatorluk da yok olmuştur. Buna benzer bir durum Orta Çağ'da Avrupa'da yaşanmış, pişirme, endüstri, inşaat için tek kaynak olan odunun aşırı şekilde tüketilmesi kıtada açlık ve hastalıklara yol açmış, toplumların devamını tehdit etmiştir. 18. yy İngiliz ekonomisti Thomas Malthus'un “Toplumlar kaynaklarının ötesine geçene kadar büyür ve sonra yok olurlar” sözleri kaynakların giderek daha hızlı tüketimine yol açan savaşları da kapsar. Yıkımla sonuçlanması kaçınılmaz olan bu tüketim döngüsünün günümüzde modern toplumlar için de risk oluşturduğu ise yadsınamaz bir gerçek.

Kömür ile başlayan fosil yakıt döneminde, fosil yakıtların konsantre doğasından kaynaklanan ve enerji tüketiminin endüstrileşmeye dönüşecek şekilde ulaşım odaklı hale gelmesini sağlayan bir kaynak tüketimi söz konusu. Kömür, petrol, doğal gaz kısmen de hidroenerji için de geçerli olan bu eğilimde, enerji kaynağı dünya üzerinde belirli noktalarda yoğunlaştığından, bu noktaların ele geçirilmesi ve kontrolü toplumlar için hayati önem taşımaya başlamıştır. Bunlar arasında petrol, içerdiği yüksek enerji yoğunluğu ve kolay taşınabilirliği / işlenebilirliği ile öne çıkmıştır. 2. Dünya Savaşı da dahil olmak üzere modern dünyanın savaşlarının neredeyse tamamı bir ölçüde bu enerji kaynaklarını ele geçirmek ve/veya kontrol etmek üzere yapılmış; taraflar yine bu kaynaklara erişimleri oranında başarı sahibi olmuşlar, varlıklarını sürdürebilmişlerdir.

Kısacası, tarihteki olaylar gösteriyor ki, dünya üzerinde doğal enerji kaynakları ile politik güç doğru orantılıdır. Yenilenebilir olmayan fosil yakıtların baş tüketicisi endüstrileşmiş ülkeler ile bu enerji kaynaklarına sahip ülkeler arasındaki dengeler bugün tüm dünyanın kaderini belirlemektedir. Bunların dışında kalan dünyanın insanlarının kendi gelecekleri hakkında söz sahibi olabilmesi, bugünlerde yükselişe geçen alternatif ve yenilenebilir enerji kaynakları ile mümkün olabilir. Bu kaynak alternatiflerinden güneş enerjisinin kaynağı güneş ışığının coğrafyadan bağımsız oluşu, tüm insanlar için yeniden enerji ve yeniden güç anlamına gelebilir. Dünyanın çeşitli yerlerinden çevreci ve politik gruplar bu potansiyelin farkında ve enerjinin adil dağılımını savunan benzer söylemlerle karşımıza çıkıyorlar. Konunun, çevreciler kadar politik aktivistler tarafından da ilgi görmesi enerji ile güç arasındaki ne denli sıkı bir ilişki olduğunu teyid ediyor.

Çevreci ve Politik Aktivizm

Örneğin son bir yıldır dünyadaki adaletsiz gelir dağılımına ve ABD'deki çarpık politik yapıya dikkat çekmeye çalışan Occupy Wall Street (OWS) hareketi, ülkenin enerji politikaları hakkındaki eleştirileri ile çevreci gruplara destek çıkıyor. %99'luk kesim olarak dünyadaki enerji kaynaklarının, karşısında durdukları %1'lik kesim tarafından kontrol edildiğini ve artık bunun değişmesi gerektiğini savunan taraftarlar, ExxonMobil ve Koch Industries gibi enerji devlerini, zaten çok yüksek olan kâr oranlarını korumak ve hatta arttırmak amacıyla merkezi yönetimi etkilemek ve adil, temiz enerjinin gelişmesine engel olmakla suçluyorlar. Pek de haksız sayılmazlar çünkü bugün dünyadaki en büyük 12 şirketin 6'sı fosil yakıt sağlayıcıları, geriya kalanlardan 4 tanesi otomobil ve kamyon üreticileri ile güç sistemleri (motorlar ve rüzgar türbinleri) üreten General Electric. Ayrıca ABD, dünya nüfusunun sadece %4.6'sının barındırırken, tüm dünyadaki enerji kaynaklarının %26'sını tüketiyor. Buna karşılık dünyanın en kalabalık ikinci ülkesi Hindistan'da, halkın 1/4'ü elektrik ağına bağlı değil, bağlı olanlar da sık sık kesintiler yaşıyor.

İsminden de anlaşılacağı gibi, OWS'in bu argümanını icraata dökmek üzere şekillendirilmiş olan Occupy Rooftops hareketi, temiz güneş enerjisini küçük topluluklar ölçeğinde yaygınlaştırmayı hedefliyor. Güneş enerjisi teknolojisinin halihazırda hala biraz yüksek olan ilk maliyetinin, birey ya da tek haneden ziyade, bir grup tarafından üstenildiği takdirde nasıl herkes için faydalı olabileceğini anlatan projeler geliştirip uygulanmasına çalışıyor. Hareketin kaynağı ise Solar Mosaic isimli bir platform. Solar Mosaic, güneş enerjisine geçmek isteyen gruplarla buralara yatırım yapmak isteyenleri bir araya getiren finansal ve teknik modeller oluşturup bunları web aracılığıyla insanların kullanımına sunuyor. Bu, kimi zaman seçtikleri bir kamu yapısının çatısına PV paneller yerleştirerek o binanın enerji ihtiyacını karşılamak isteyen bir topluluğa teknik destek sağlamak, kimi zaman da belirlenen başka bir PV projesi için kullanıcı dışında finansal yatırımcı bulmak şeklinde oluyor. Şu anki modele göre yatırımcılar herhangi bir kâr elde etmiyorlar, sadece yatırdıkları kadar parayı, sistem tasarruf ettikçe geri alıyorlar fakat Solar Mosaik faize dayalı kâr sistemini de yakın zamanda uygulamaya sokmayı hedefliyor.

Yalınayak Üniversitesi

Benzer bir argümanla, fakat sınırsız ve yenilenebilir bir enerji olan güneş enerjisinin dünyadaki mevcut (fosil yakıtlara dayalı) enerji ağının dışında kalan insanlara ulaştırmayı ve gücün kontrolünü tamamen o insanların ellerine teslim etmeyi deneyen daha iddalı aktivist girişimler de var. Barefoot College (Yalınayak Üniversitesi) isimli eğitim kurumunun güneş enerjisi teknolojisine ayrılan faaliyet kolu bu alanda inanılmaz işler başarıyor. Barefoot College kurulduğu 1972 yılından beri, kırsal kesimin sorunlarına karşı dışarından gelme değil zaten mevcut olan, oraya ait ve dolayısıyla sürdürülebilir çözümler üzerinde çalışıyor. Kurumun adından da anlaşılacağı gibi hedef kitlesi günlük geliri 1$'ın altında olan, toplumun en fakir ve en zayıf kesimi. Kurucusu Sanjit 'Bunker' Roy'un memleketi ve tüm dünyadaki en fakir insanların yaşadığı ülkede, Hindistan'da başlayan ve merkezi hala Tilonia, Rajasthan'da olan Barefoot College günümüzde diğer ülkelerden de öğrenciler kabul ediyor. Mahatma Ghandi'nin izinde, bu okulda, kırsal kesimin sahip olduğu beceri ve bilginin geliştirilerek yaygınlaştırılmasına, ve gelişmiş teknoloji ürünlerinin sömürüyü engellemek için, kontrolü tamamen onların elinde olacak şekilde kullanılmasına çalışılıyor. Özet olarak amaç, güneş enerjisi teknolojisini 'gizemli' olmaktan çıkarmak ve kullanımını desentralize etmek.

1989'dan beri faaliyet gösteren güneş enerjisi okulunda PV paneller ile aydınlatmanın yanında, güneş enerjili pişirme ocakları, güneş enerjili su arıtma sistemleri de ele alınıyor. Öğrencilerin tamamını fakir ülkelerden gelen orta yaşlı ya da yaşlı kadınlar oluşturuyor. Kadınlar, istekli, sabırlı ve kararlı öğrenciler oldukları ve içinde yaşadıkları topluluğa daha sıkı bağlı oldukları için, eğitimlerini tamamladıktan sonra erkeklerin aksine başka yerlerde 'daha iyi iş' olanakları peşinde koşmayıp kendi çevrelerine faydalı oldukları için tercih ediliyorlar. Neredeyse tamamı okuma-yazma bilmeyen, tek kelime İngilizce konuşmayan bu kadınlar, Tilona'daki okulda kaldıkları 6 ay boyunca, aynen kendileri gibi olan ancak biraz daha tecrübeli oldukları için öğretmen olma hakkını kazanmış olanlardan dersler alıyor, deneyerek ve yanılarak birer güneş enerjisi mühendisi oluyorlar. Eğitimi tamamlayan mühendisler kendi başlarına, sabit veya hareketli güneş enerjili aydınlatma sistemlerini üretmeyi, kurmayı, test etmeyi ve bakımını yapmayı öğrenmiş oluyorlar.

Güneş enerjisi mühendisleri sadece erişimi zor, uzak ve elektriksiz köylerden seçiliyor. Köy halkının güneş enerjisi konusunda bilgilendirildiği ilk toplantıdan sonra bu konuda istekli olduklarına ve minimal de olsa aylık bir ücret ödemeyi kabul ettiklerine dair yazılı bildirimini takiben, kendi içlerinden bu aylık ödemeleri toplayacak kişi ile mühendis adayını seçmeleri gerekiyor. Bu şekilde köyün tüm halkı sürece dahil olmuş oluyor, para ödediği için işi sahipleniyor. Toplanan aylıklarla mühendise katkı payı ödeniyor ve floresan lambalar gibi basit yedek parçalar alınıyor. Güneş pilleri gibi daha pahalı parçalar için ise her hane, organizasyon aracılığıyla bir miktar parayı banka faizine koyabiliyor. Pillerin

5 yıllık ömrü dolduğunda, bu paranın faizi ile yenisi alınıyor. Eğitimden gelen mühendis tarafından kurulan ve yürütülen elektronik atölyede 4 PV panel (her biri 12V, 80W), 1 şarj regülatörü (12V, 40Amp),

1 inverter (12V, 800VA) ve 4 pil (her biri 12V, 75AH) bulunuyor. Temelde bir mini güç santrali olan böyle bir atölye 320W/h'lik bir güç kapasitesiyle çalışıyor; köyün ihtiyacına göre mühendis modüller ekleyerek sistemi büyütebiliyor, gerektiğinde parçaların bakımını ve tamirini yapıyor.

Pek tabii, bu sistemin hayati parçaları olan PV panellerinin üretimi bu insanların elinde değil ve şu anda üretim maliyetleri bahsi geçen kesim için hayli yüksek. Ancak istatistikler güneş panellerinin fiyatlarının düşüşte olduğunu gösteriyor ve bu eğilimin devam etmesi bekleniyor. Ayrıca, fosil yakıtlar ve buradan elde edilen elektriğin dağıtımı için gerekli olan altyapı düşünüldüğünde, dünyadaki tüm insanlar için enerji ve güç dediğimizde şu anki durumda bile güneş daha avantajlı görünüyor. Artık zaman fosil yakıtlara harcadığımız 150 yılı bir kenara koyma zamanı; insanlar için güneş enerjisi, insanlar için güç zamanı.

KAYNAKLAR

* Bradford, T., 2006. Solar Revolution, MIT Press, 25-43. http://books.google.ae/books?i... * Galbraith J.K., 1983. The Anatomy of Power, Houghton Mifflin. * Yergin, D., 2009. Petrol Para ve Güç Çatışmasının Epik Öyküsü, İş Bankası Kültür Yayınları.* http://www.barefootcollege.org... * http://www.treehugger.com/gree... * http://solarmosaic.com/* http://www.treehugger.com/econ... * http://www.newscientist.com/ar...* http://homepower.com/article/?


Yorum yaz...

Teşekkür ederiz. Yorumunuz onaylandıktan sonra yayınlanacaktır.
Üzgünüm. Yorumunuz gönderilemedi. Lütfen tekrar deneyin.
  • (Yayınlanmayacak)