Yaptığımız İşi “Deneyim Tasarımı” Olarak Tarif Ediyoruz
Marka, mimari ve dijital uzmanlıkları bir araya getiren bir tasarım yaklaşımını benimsiyoruz. Bununla birlikte “deneyim tasarımı” olarak ele aldığımız yaklaşımda tasarıma “kimin için tasarlıyoruz?” sorusuyla başlayarak deneyimini tasarladığımız kitleyi işin merkezine alıyoruz. Kısacası “ilhamını insandan alan” bir tasarım yaklaşımı benimsiyoruz.
I -AM global ortağı Mimar Emre Kuzlu ile tasarım yaklaşımlarından, sürdürülebilir mimari ve malzeme seçimlerine, güncel projelerine dair kapsamlı bir söyleşi gerçekleştirdik.
Emre Bey öncelikle sizi daha yakından tanımak isteriz. Kısaca bilgi verebilir misiniz? Mimarlık anlayışınızı ve tasarım yaklaşımınızı nasıl tanımlarsınız?
Ortadoğu Teknik Üniversitesi Mimarlık mezunuyum. Mimarlık benim için bilinçli bir tercih değildi. Çevremin ve özellikle babamın beni mühendis olmaya zorlaması beni mimar olmaya yönlendirdi. Mesleği yakından gözlemleme fırsatım olmamıştı ancak benim için mimarlık her zaman cazip bir tercihti. Zamanla çok sevdim ve eğitim aldığım Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nde geçirdiğim yılları hayatımın en güzel yılları olarak tanımlarım. Lisans eğitiminin ardından yüksek lisans ve bir süre doktora eğitimime devam ettiğim ODTÜ’de edindiğim tecrübe hem mesleki olarak hem de kültürel olarak oldukça ilham vericiydi ve beni bambaşka birine dönüştürdü diyebilirim. Mezun olalı yaklaşık 20 yıl oldu, mesleki kararlarım ve mimarlık çizgim halen o yıllarda edindiğim bilgilerin ve hocalarımın izlerini taşıyor ve taşımaya da devam edecek. Şimdiki ortaklarımdan biri ile Ankara’da küçük bir ofiste yarışma projelerine katılarak başladığım mesleki hayatım şimdi İstanbul, Dubai, Londra, Riyadh ve Jakarta’da ofisleri olan I-AM’de kurucu ortaklardan biri olarak devam ediyor. Mimarlık ve tasarım anlayışıma gelecek olursak tabii ki o da ilk günlerden bugüne zaman içerisinde evrildi. Mesleğimin ilk yıllarında mimarlığa daha geleneksel taraftan bakan bir tasarım yaklaşımım vardı ve iş yapış şeklimiz de buna paralel aynı şekilde daha gelenekseldi. I-AM bu konuda benim için dönüm noktası oldu. Halen evrilmeye devam etse de 2008 yılında içselleştirmeye başladığımız tasarım yaklaşımımızı bugünlere taşıyarak ana tasarım anlayışımızı oluşturduk diyebilirim. I-AM olarak yaptığımız işi “deneyim tasarımı” olarak tarifliyoruz. Deneyim dediğimiz şey de tek bir disiplin ile sınırlı kalamıyor.
MİMARLIK ALANINDA YAPAY ZEKÂ KULLANIMININ, TEKNOLOJİNİN SAĞLADIĞI FONKSİYONEL FAYDALARLA İNSAN OLMANIN ZENGİNLİĞİNİ BİR ARAYA GETİREBİLDİĞİMİZDE BAŞARILI SONUÇLAR ELDE ETMEMİZİ SAĞLAYACAĞINI DÜŞÜNÜYORUM.
Dolayısıyla deneyimi tamamlayan farklı uzmanlıkları barındırma ihtiyacı bizi multidisipliner bir yapı oluşturmaya yönlendirdi. Marka, mimari ve dijital uzmanlıkları bir araya getiren bir tasarım yaklaşımını benimsiyoruz. Bununla birlikte “deneyim tasarımı” olarak ele aldığımız yaklaşımda tasarıma “kimin için tasarlıyoruz?” sorusuyla başlayarak deneyimini tasarladığımız kitleyi işin merkezine alıyoruz. Kısacası “ilhamını insandan alan” bir tasarım yaklaşımı benimsiyoruz.
Sürdürülebilirlik, her alanda olduğu gibi mimarlıkta giderek önem kazanan bir konu haline geliyor. Siz sürdürülebilir tasarım ilkelerini nasıl uyguluyorsunuz ve bu konudaki görüşleriniz nelerdir?
Sürdürülebilirlik tasarım dünyasındaki ana trendlerden biri. Biz de kent ölçeğinden, en ufak ölçeğe kadar sürdürülebilirliği hayatımızda ve tasarım yaklaşımımızda ön plana almaya başladık. Her yıl yayınladığımız trend raporlarımızda bu konuyu 2022’de Symbiosis (Doğayla barışık olma), 2023’te Rewilding (Doğaya dönüş, vahşi yaşamı sahiplenme) 2024’te ise Regenesis (Yenilenme - doğayı pozitif yönde dönüştürme) olarak ele aldık ve devamlı olarak üzerine düşündüğümüz ve araştırmalar yaptığımız bir konu olarak devam ediyor. Sürdürülebilir tasarım hala çok uygulanabilir olmasa da dünyadaki yaşama büyük oranda pozitif etkileri olduğunu görüyoruz. Biz de I-AM olarak mekân tasarımı yaparken tasarımdaki ürünlerin nereden geldiğini sorguluyoruz. Yakın çevreden üretilen malzemeleri kullanmaya gayret gösteriyoruz. Doğaya duyarlılığın ötesinde yerel kimlikle ilgili de farkındalık yaratıyor. Yerel kültürle kurulan bu ilişki de aidiyet hissini besliyor. Ancak mimari alanda sürdürülebilirliği sadece malzeme kullanımı gibi sınırlandırmamak gerekiyor. Mekanlar ihtiyaçlara bağlı olarak sürekli devinim halinde. Dolayısı ile sizin de tasarımcı olarak mekânı yeniden üretilebilecek ve işlevlenebilecek şekilde tasarlamanız gerekiyor.
Malzeme tercihlerinizi nasıl yapıyorsunuz? Ülkemizin yapı malzeme sektörü hakkındaki değerlendirmeniz nedir? Hayalinizdeki her malzemeyi bulabiliyor musunuz? Çevreye duyarlı malzemeler konusundaki düşünceleriniz nelerdir?
Her konuda olduğu gibi malzeme konusunda da yenilikçi olmak bizim için önemli. Daha önce kullanılmamış, görülmemiş bir malzemeyi tasarımlarımızda kullanma yaklaşımımız var. Bu anlamda özellikle birlikte çalıştığımız malzeme firmalarından bize sürekli farklı ve yenilikçi malzemelerini bize sunmalarını bekliyoruz. Malzeme tercihlerimizde özellikle ağırlama projelerinde artık trendin de bu yöne gittiğini bildiğimiz için lokalle bağ kuran, mekânın bulunduğu yerin kültürünü, hikayesini destekleyen tercihler yapıyoruz. Çevreye duyarlı ve sürdürülebilir malzemeler kullanmak her ne kadar ideal gibi gözükse de proje sürecinde her zaman hayal ettiğimiz şekilde kullanamayabiliyoruz. Mimarlık pratiğinde gerek fonksiyonel gerekse bütçesel sebeplerle malzeme tercihleri yola ilk çıktığımız andakine göre değişebiliyor. Biz tasarımcı olarak eğer çok inandığımız ve güvendiğimiz bir malzeme ve hikâye varsa peşinden tabi ki gidiyoruz ve sonuna kadar kullanmak için ısrarcı oluyoruz.
ÇEVREYE DUYARLI VE SÜRDÜRÜLEBİLİR MALZEMELER KULLANMAK HER NE KADAR İDEAL GİBİ GÖZÜKSE DE PROJE SÜRECİNDE HER ZAMAN HAYAL ETTİĞİMİZ ŞEKİLDE KULLANAMAYABİLİYORUZ.
Yapay zekanın geliştiği bir dönemde mimarlık alanında yaşanması olası değişimleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sanıyorum hepimiz aşinayız ki 2023, üretken yapay zekanın katkılarıyla yaratıcılık alanında bir dönüm noktası oldu. “İçerik” kavramı yeniden tanımlandı ve yaratıcı deneyimlerin etkileşimleri bir üst seviyeye taşındı. Her birimiz mid-journey ile tasarımcı, chatgpt ile metin yazarı, lensa ai ile fotoğraf sanatçısı olduk. Mimarlık ise herkesin yapay zekadan bahsettiği bu dünyada bizi insan yapan unsurların neler olduğuna odaklanmalı. Teknolojinin açtığı bu kapı hepimizin içinde var olan o çocuksu merak duygusunu ortaya çıkardı. Yapay zekâ hayatımızı kolaylaştırmanın ötesinde özellikle sanat, müzik, edebiyat gibi yaratıcı alanlarda merak duygumuzu besleyen bir rol üstlendi. Aynı zamanda yapay zekâ zihnimizin sınırlarını zorlayarak ve bize imkânsız görünen şeylerin mümkün olabileceğini gösterdi. Bu da aslında bize insan ve teknolojinin birbirine alternatif olmak yerine birlikteliğinin ciddi potansiyeli olduğunu gösteriyor. Mimarlık alanında yapay zekâ kullanımının, teknolojinin sağladığı fonksiyonel faydalarla insan olmanın zenginliğini bir araya getirebildiğimizde başarılı sonuçlar elde etmemizi sağlayacağını düşünüyorum.
Çok hızlı değişen bir dünyada yaşıyoruz ve gün geçtikçe her şeyin yeni trendi meydana gelirken mimarlık sektöründeki trendlere nasıl uyum sağlıyorsunuz?
2020 yılından beri her sene başında ilhamını insandan alan ve kullanıcıların hayatına yön vermesini öngördüğümüz trendlere ilişkin life-led raporu yayınlıyoruz. Trendler yıldan yıla köklü bir şekilde değişmiyor ama anlamları derinleşiyor ya da genişliyor. Biz de bu hızlı değişen dünyaya uyum sağlamak ve ilhamını insandan alan tasarımlar kurgularken güncel ve yenilikçi olmak adına sürekli araştırmalar yaparak tasarım dünyasını yakından izliyoruz ve kendimizi geliştiriyoruz.
MEY Alaşehir Rakı Deneyim Merkezi projesi hakkında kısaca bilgi almak isteriz.
2020 yılında başladığımız Mey Diageo Rakı Deneyim Merkezi projesi, rakının ham maddesi olan üzüm bağlarının bulunduğu Manisa’nın Alaşehir bölgesinde yer alıyor. Bu fabrikada üretilen çok özel bir ürün. O yüzden bizim için hem ilginç hem de çok keyifli bir proje oldu. Bizden Alaşehir’deki rakı fabrikasında rakının kültürünü, üretim sürecini anlatan bir deneyim merkezi tasarlamamız istendi. Fabrikanın çevresi bağlarla çevrili, Ege bölgesinin ve Türkiye’nin en geniş üzüm bağı bölgesi. Çekirdeksiz Sultaniye üzümleri burada yetişiyor ve bu üzümler rakı üretiminde kullanılıyor. Fabrikaya uçsuz bucaksız bağların arasından geçerek ulaşabiliyorsunuz. İlk proje alanını ziyaret ettiğimde çok etkilenmiştim. Sonsuz görünen bağların arasından gidiyorsunuz. Burada fab rikanın geçmişinden de bahsetmek gerek. Türkiye’nin ve dolayısıyla dünyanın en büyük rakı fabrikası, aslında Alaşehir 1995 yılında faaliyete geçiyor ama bütün fabrika 1932 yılında yapılmış olan Tekirdağ’daki fabrikanın taşınmasıyla kuruluyor. Benim Tekirdağ fabrikasını da gezme fırsatım oldu. Çok değerli ve geniş kapsamlı bir külliyat var, biz projeyi kurgularken de bu külliyattan epeyce faydalandık. Bir yanda da iliklerimize kadar işlemiş olan, duygusal bağ kurduğumuz, anılarımızla eşleşen, hala güncelliğini koruyan veya korumaya çalışan rakı kültürümüz var. 2013 yılından itibaren gelen son yasaklarla birlikte rakıyla ilgili iletişim yapmak tamamen yasaklandı. Bütün markalar son reklamlarını yaptılar ve dark marketing süreci başladı. İletişim stratejisi reklam yoluyla vadetmekten çok deneyim yaşatmaya döndü. Bu bizim projedeki büyük problemimizdi. Ancak tek problem bu değildi. Buna ek olarak 1932’ye kadar uzanan içerikle, 1995 yılında herhangi bir estetik kaygı güdülmeden yapılaşmaya başlayan ve sürekli büyüyen, yamalı bohça gibi dev gibi bir fabrika kampüsünde, sınırlı bütçeyle nasıl insanları İstanbul’dan kalkıp 5 buçuk saatlik yorucu bir yolculuk yaptırmaya değer bir deneyim merkezi yapabiliriz?
BİZİM İÇİN DE UNUTULMAZ OLAN MEY DİAGEO ALAŞEHİR DENEYİM MERKEZİ, GELENEKSEL VE DİJİTALI BİR ARAYA GETİREREK RAKI’NIN ZENGİN TARİHİNİ ÜRETİM TESİLLERİNİN ÖTESİNE TAŞIYAN, MARKANIN HİKAYESİ İÇİN GÜÇLÜ BİR ANLATIM SUNAN YEPYENİ BİR MECRA OLUŞTURUYOR.
Asıl problemimiz buydu. Bizim çözümümüz ise projeyi fabrika alanıyla sınırlamayıp ziyaretçilerin davetiye aldıkları ilk andan, eve döndükleri ana kadar olan yaklaşık 30 saatlik yolculuğu bir bütün olarak tasarlamak oldu ve bu deneyimin adını “Yeni Yolculuk” koyduk. süren yolculuğa başlıyorlar. Yolda bahsettiğim bağ rotasında bir yerde mola veriliyor ve ziyaretçileri bağın ortasında bir kahvaltı sofrası karşılıyor. Sofrada bağdan üzümler, anasonlu poğaçalar oluyor. Sonra fabrika alanına ulaşılıyor ve fabrika içindeki farklı yapılarda rakının kültürü, tarihi ve üretim süreçleri anlatılıyor. Bunu yaparken yolculuğu daha akılda kalıcı hale getirmek için dijital araçları çok etkin şekilde kullandık. Sanatçı Refik Anadol ile iş birliği yaptık ve kendisi burası için bir eser tasarladı. Bu eser için etkileyici, insanı içine alan Hedef kitleleri detaylı bir şekilde belirleyip her yolculuğun her aşamasındaki her deneyim anını tek tek kurguladık. Bu tek başına mekân tasarımından ibaret bir proje değil. Bir servis tasarımı projesi. Tüm yolculuğu tasarlarken mekânsal olarak da fabrikada rakı kültürünü, üretim sürecini anlatmak için fabrika içinde bir tur rotası belirledik ve bu rota üzerindeki bütün deneyim duraklarını ayrı ayrı kurguladık. Yolculuktan kısaca bahsetmek gerekirse, bütün süreç davetiyeyle başlıyor. Ziyaretçiler evlerinden alınıyor ve 5 buçuk saat bir deneyim alanı kurguladık. Son olarak yine dijital destekli bir tadım deneyimi tasarladık. Fabrika turu burada bitiyor ama yolculuk burada bitmiyor. Akşam bağları tepeden gören bir lokasyonda Alaf’ın şefi Deniz Temel’in yemekleriyle eşleşen rakıların içildiği bir sofra kuruluyor. Canlı müzik eşliğinde harika bir meyhane deneyimi yaşanıyor. Bizim için de unutulmaz olan Mey Diageo Alaşehir Deneyim Merkezi, geleneksel ve dijitali bir araya getirerek rakının zengin tarihini üretim tesislerinin ötesine taşıyan, markanın hikayesi için güçlü bir anlatım sunan yepyeni bir mecra oluşturuyor.
Özellikle son dönem projeleriniz ve tasarımlarınız nelerdir? Bu konu hakkında kısaca bilgi verebilir misiniz?
Son dönemde Londra ve Dubai ofislerimize ek olarak Riyadh ve Jakarta’da iki yeni ofis açtık. İstanbul’da Hilton’la birlikte Curio konseptlerini ve İzmir’de otel lobisi renovasyonu konsepti çalışıyoruz. Ayrıca Bank Danamon, Saudi National Bank gibi bankalarla Türkiye, Suudi Arabistan ve Jakarta’da artık uzmanlık alanımız diyebileceğim banka konseptleri çalışıyoruz. Ford Otosan’la birlikte devam eden bir ofis projemiz var. Ankara’da yaptığımız Enerjisa Müşteri Hizmetleri Merkezi projesi “International Architecture & Design Awards 2024’te” Kurumsal İç Mimari kategorisinde ikincilik ödülü aldı. I-AM olarak multi-disipliner şirket yapımıza paralel olarak mimari, iç mimari, marka ve dijitali birlikte kurguladığımız projeleri hayata geçirmeye devam ediyoruz