İstanbul Dirençli Bir Kent Olabilir mi?

İstanbul’da deprem tartışması yeniden alevlenmiş durumda ve bu kez sadece fay hatları değil, uzman görüşleri de birbirinden ayrılıyor. Marmara Denizi’nin altındaki sismik yapı üzerine çalışan bilim insanları, aynı verileri farklı okuyor; ortaya da birbirinden oldukça farklı senaryolar çıkıyor.
Yer bilimci Prof. Dr. Naci Görür, Marmara’daki fayların uzun süredir enerji biriktirdiğini ve özellikle İstanbul’a yakın segmentlerin kilitli olduğunu vurguluyor. Görür’e göre bu durum, 7 ve üzeri bir depremin olasılık dışı olmadığını gösteriyor ve İstanbul’un artık “bekleyen değil, hazırlanmış bir şehir” olması gerekiyor. Prof. Dr. Celal Şengör de benzer bir çizgide duruyor; Marmara’daki tarihsel depremleri hatırlatarak, büyük bir kırılmanın jeolojik olarak mümkün ve gecikmiş olduğuna dikkat çekiyor.
Ancak tüm uzmanlar bu senaryoya aynı kesinlikle yaklaşmıyor. Jeoloji Mühendisi Prof. Dr. Okan Tüysüz, Marmara’daki fay sisteminin karmaşık ve parçalı yapısına işaret ederek, deprem riskinin yüksek olduğunu ancak büyüklük konusunda kesin konuşmak için yeterli bilimsel veri bulunmadığını söylüyor. Prof. Dr. Ahmet Ercan ise 7’den büyük bir deprem olasılığına daha mesafeli yaklaşan isimlerden biri; Marmara’da beklenen depremin yıkıcı olabileceğini kabul etmekle birlikte, senaryoların abartılmaması gerektiğini savunuyor. Bu farklı görüşler, bilim dünyasında bir çelişkiden çok, depremin doğasına özgü belirsizliği gösteriyor. Ancak uzmanların neredeyse tamamı, tartışmanın büyüklük rakamlarına sıkışmasının yanlış olduğu konusunda hemfikir. Çünkü İstanbul için asıl sorun, depremin kaç büyüklüğünde olacağı değil; kentin bu sarsıntıya ne kadar dayanıklı olduğu.
Anlaşılan o ki uzmanlar, Marmara için farklı senaryolar üretmeye devam edecek. Ancak şehircilik açısından doğru soru artık şu: İstanbul, hangi büyüklükte olursa olsun bir depremin ardından hayatı sürdürebilecek mi? Cevap hâlâ net değil. Çünkü direnç, haritalarda değil; alınan kararlarda, yapılan yatırımlarda ve ertelenmeyen dönüşümlerde ortaya çıkıyor. İstanbul’un ihtiyacı olan şey, korku değil; uzun vadeli, tutarlı ve gerçekten sürdürülebilir bir şehir vizyonu.