Mimarlığın Su Çağı

Dilhan Hız / dilhan@ekoyapidergisi.org

Küresel iklim krizinin görünür etkilerinden biri de deniz seviyesinin yükselmesi. Kentler kıyılardan içeriye doğru çekilirken, mimarlık da haliyle, bu yeni gerçeklikle hesaplaşmanın yollarını arıyor. 2025 Venedik Mimarlık Bienali’nin su temalı projeleri, bu hesaplaşmanın belki de en şiirsel, en umutlu örneklerini bir araya getiriyor. Bienalde öne çıkan projelerden biri olan Biorock Pavilion, deniz suyunda kendi kendine büyüyen bir yapı fikrinden yola çıkıyor. Çelikten ince bir iskelet, elektrik akımıyla mineral birikimi sağlayarak suyun içinde zamanla bir kabuğa dönüşüyor. Yapı neredeyse bir mercan gibi büyüyor, doğayla birlkte form buluyor.

Bir diğer dikkat çekici çalışma da Coding Plants. Bu proje mimarlığı yaşayan bir sistem gibi ele alıyor ve bitkilerle yosunların biyolojik süreçlerini yapı üretiminin parçası haline getirerek “doğa-kod-mimari” arasında yeni bir diyalog kuruyor.

Yunan Projesi Etkileyici

Yunanistan’daki tuz üretim alanlarını suyla yeniden kurgulayan Cultivating in Shallow Waters adlı çalışma oldukça etkileyici. Projede tuz havuzları yalnızca ekonomik değil, ekolojik bir sistemin parçasına dönüşüyor. Aynı çizgide ilerleyen Sea Oasis projesi, yapay zekâ destekli 3B baskı teknolojisiyle istiridye resifleri tasarlıyor; denizin kaybolan ekosistemini mimari bir dokunuşla geri getiriyor.

Bu yıl Venedik’te sergilenen tüm bu işler, mimarlığın “kara merkezli” düşünme biçiminden uzaklaştığını gösteriyor. Artık zemin ıslak ve kaygan.  Sınırlar ise geçirgen. Suyun hareketine uyum sağlayan yapılar, sabit kalmak yerine dönüşüyor. Bu da mimarlığın doğaya karşı değil, doğayla birlikte evrilmesi gerektiğini bir kez daha hatırlatıyor. Yüzyıllardır Venedik’in hem kaderi hem de ilham kaynağı olan su, şimdi küresel bir mimarlık dili oluşturuyor.


Yorum yaz...

Teşekkür ederiz. Yorumunuz onaylandıktan sonra yayınlanacaktır.
Üzgünüm. Yorumunuz gönderilemedi. Lütfen tekrar deneyin.
  • (Yayınlanmayacak)