Peyzaj Mimarlığında Karbonsuz Tasarım
Nüshet Çamuşoğlu / nushet@ekoyapidergisi.org
Peyzaj mimarlığı, tarihsel kökleri çok daha eskiye dayansa da, kurumsal bir disiplin olarak yalnızca son yüzyılda şekillendi. Bugün ise iklim krizinin etkileriyle birlikte, bu alanın potansiyeli ve sorumlulukları hiç olmadığı kadar görünür hale geliyor. Peyzaj mimarları artık yalnızca estetik değil; dirençli, ekolojik ve düşük karbonlu alanlar inşa etme sorumluluğu da taşıyor.

Doğayla bağ kuran bir mesleğin kırılma anı
Birçok peyzaj mimarı, mesleğe doğaya duyduğu sevgiyle adım attı. Ancak artık manzara yalnızca estetik bir fon değil; orman yangınları, seller, kuraklık ve sıcak dalgalarıyla şekillenen bir mücadele sahası. Bu sorunlar artık istisna değil, çağın yeni normalleri.
İklim değişikliğinin durdurulamayacağına dair bilimsel bir uzlaşı var. Ancak bu, harekete geçmenin imkansız olduğu anlamına gelmiyor. Aksine, meslek pratiği içinde anlamlı ve sistematik adımlar atmak hem mümkün hem de yaşanabilir bir gelecek için zorunlu.
Peyzaj mimarlığı neden kritik bir rol oynuyor?
Mimarlık ve mühendislik alanları, küresel ölçekte büyük projeler ve yüksek bütçelerle şekillenirken, peyzaj mimarlığı daha dar kaynaklara sahip. Çoğu zaman, projelerdeki bütçe payı yalnızca %5’ler seviyesindedir. Bu durum, disiplinin etkisini ve görünürlüğünü sınırlamış; peyzaj tasarımları genellikle “ek hizmet” olarak algılanmıştır.

Ancak bu sınırlı yapı aynı zamanda bir avantaj da olabilir. Çünkü peyzaj mimarlığı, karbonu ortadan kaldıran canlı sistemlerle doğrudan çalışır. Bu sayede şehir ısı adası etkisinin azaltılmasından, biyoçeşitliliğin korunmasına; su yönetiminden iklim adaletine kadar birçok alanda somut katkılar sağlar.
Karbonsuz tasarım nasıl mümkün?
Karbon emisyonu denildiğinde akla ilk gelen genellikle bina yapımı ve işletmesidir. Oysa yapılan araştırmalar, bir mimarlık ofisinin yalnızca bir yıllık tasarım sürecinde ortaya çıkan emisyonların, ofis operasyonlarının 280 ila 1000 katı kadar fazla olduğunu gösteriyor. Bu, tasarım sürecinde alınan kararların etkisini açıkça ortaya koyuyor.
Bu nedenle, karbonsuzlaştırma stratejilerinin yalnızca operasyonlara değil, doğrudan tasarıma dahil edilmesi gerekiyor. Projenin başlangıcından inşaatına ve hatta bakım sürecine kadar her aşamada karbon azaltımı hedeflenmeli.
Geliştirilen rehberler sayesinde tasarımcılar artık gömülü karbonu hesaplayabiliyor. Mevcut araçlarla yapılan emisyon karşılaştırmaları, tasarım kararlarını veri temelli ve izlenebilir hale getiriyor.

Karbon azaltımına yönelik stratejilerin yalnızca üst düzey politika belgelerinde kalmaması için, uygulamanın her seviyeye yayılması gerekiyor. Bu kapsamda, birçok ofiste gönüllü olarak görev alan "iklim elçileri", oryantasyonlardan saha sempozyumlarına kadar çeşitli etkinliklerle bilgi paylaşımını ve farkındalığı artırıyor. Böylece iklim eylemi, ofis kültürünün doğal bir parçası haline geliyor.
Peyzaj mimarlığının iklim mücadelesindeki yeri
İklim krizinin etkileri artık yadsınamaz boyutta. Okyanuslar ısınıyor, deniz seviyeleri yükseliyor, biyoçeşitlilik azalıyor. Aşırı sıcaklık ve kuraklık özellikle İstanbul ve Ankara gibi bölgelerde halk sağlığını tehdit ediyor.
Küresel karbon emisyonlarının %40’ı mimarlık, mühendislik ve inşaat sektörü kaynaklı. Her ne kadar peyzaj tasarımları doğrudan bu kadar büyük emisyon üretmese de, sektör içindeki rolü giderek daha kritik hale geliyor. Çünkü bu alan; karbonu depolayan yeşil altyapılar, yağmur suyu yönetimi sistemleri, biyoçeşitliliği destekleyen ekosistemler ve iklim adaletine odaklanan kamusal alanlar üretme kapasitesine sahip.
Sistematik değişim için kolektif adım zamanı
Geleceğe dair umut veren stratejiler geliştiriliyor, ancak tek bir firmanın veya bireyin çabası yeterli değil. Gerçek bir etki için iş birlikleri, ortak değerler ve şeffaf veri paylaşımı gerekiyor. Her firmanın iklim eylemine başlama noktası farklı olabilir, ancak temel hedef ortak: gezegenin yaşanabilirliğini korumak.
Bu nedenle peyzaj mimarlarına, karar vericilere ve sektördeki tüm paydaşlara açık bir çağrı yapılıyor: Karbonsuzlaştırma hedeflerine ulaşmak, yalnızca çevresel değil, aynı zamanda toplumsal bir sorumluluk. Bu dönüşümde yer almak, geleceğe bırakılacak en büyük miras olabilir.