Yerel Mimari İklim Kriziyle Sınanıyor

Dilhan Hız / dilhan@ekoyapidergisi.org
Toprağın, taşın, samanın ve ahşabın doğal dengesine dayanan vernaküler yani yerel mimari, genellikle içinde olduğu bölgenin iklim koşullarına göre biçimlenir. Örneğin sıcak coğrafyalarda kalın duvarlar sıcağı dışarıda tutar, doğal havalandırmasıyla serinlik sağlar. Ne var ki, değişen hava koşulları, bu dengeyi altüst ediyor. Artık kuraklıklar, ani yağmurlar, sıcak dalgaları ve fırtınalar bu yapıların dayanıklılığını sorgulatıyor.
Batı Afrika’daki Burkina Faso’nun Tiébélé köyü, bu durumun en canlı örneklerinden birine sahne oluyor. Bölgede geleneksel olarak kırmızı toprakla inşa edilen ve kadınlar tarafından geometrik desenlerle boyanan birbirinde özgün evler, giderek sertleşen iklim koşullarıyla mücadele ediyor. Artan sıcaklıklar ağaç örtüsünü azaltırken köylüler gölgelik malzeme bulmakta zorlanıyor. Geleneksel çatı kaplamalarının yerini çinko levhalar almış durumda ki bu da iç mekânlarda ısıyı artırıyor. Erken gelen yağmurlar, yüzyıllardır sürdürülen boyama ritüellerini sekteye uğratıyor.

Mali'de...
Buna çok uzak olmayan bir tablo da Mali’de görülüyor. Geleneksel kerpiç ve ahşap evlerin çatıları artık dayanıklı ağaç bulmak zorlaştığı için metal levhalarla kaplanıyor. Bu malzeme değişikliği öncelikle estetiği bozuyor, sonra da yaşam kalitesini. İç mekânlarda biriken ısı gıda depolama koşullarını dahi bozuyor. Daha kente dönük bir örnekse İngiltere’den. İngiltere’nin Peak District bölgesinde taş ve ahşap yapılarda donma-çözülme döngüleri yapısal çatlaklara yol açıyor. Geleneksel malzeme, artık aynı iklime sahip değil.
Tüm bu örnekler, geçmişin “doğayla uyumlu” yapı bilgisinin bile yeni bir çağın iklimsel gerçekliği karşısında yeniden düşünülmesi gerektiğini gösteriyor. Çünkü halk mimarisi yalnızca bir yapı biçimi olmanın ötesinde, bir kültürel hafıza. Bir evin çatısı çöktüğünde sadece bir yapı değil, toplumsal bir bilgi, bir yaşam pratiği de kayboluyor. Tiébélé’deki boyalı duvarların silinmesi, aslında bir halkın hafızasının da yavaşça solması anlamına geliyor.

Bugün mimarlık dünyasında “sürdürülebilirlik” çoğu zaman ileri teknolojiyle, yeni malzemelerle anılsa da, aslında bu kavram, geçmişle de ilgili. Halk mimarisinin mirası, yalnızca korunması gereken bir estetik değil; değişen dünyaya nasıl uyum sağlayabileceğimizi hatırlatan bir öğreti aynı zamanda. Bu mirası yaşatmak ise onu idealize etmekle değil, günümüz koşullarına adapte etmekle mümkün. Yerel malzemeler, yerel bilgiler hâlâ güçlü bir potansiyele sahip; yeter ki bizler onları yeniden yorumlamayı bilelim.