Almanya'nın Sürdürülebilirlik Stratejileri

Enerji kaynaklarının çıkarılması esnasında ortaya çıkan çevreyi kirletici ve iklim değişimine sebep olan sera gazı emisyonları nedeniyle; doğa, ekosistem, toprak ve su çok sayıda çevresel sorun ile karşı karşıya kalmaktadır.

Almanya ve Enerji Verimliliği

Ekonomik süreçte enerji kullanımı önemli bir yere sahiptir. Çünkü neredeyse bütün üretim aktivitesi enerji kullanımı ile ilişkilidir. Enerji özellikle; ısınma, sıcak su temini, elektrikli araçların kullanımı ve motorlu araçların çalışması için kullanılır.

Enerji kaynaklarının çıkarılması esnasında ortaya çıkan çevreyi kirletici ve iklim değişimine sebep olan sera gazı emisyonları nedeniyle; doğa, ekosistem, toprak ve su çok sayıda çevresel sorun ile karşı karşıya kalmaktadır. Yenilenemeyen kaynakların yoğun kullanımı gelecek nesillerin yaşamını sürdürebilmesi için ciddi bir sorundur.

Alman Hükümeti’nin sürdürülebilirlik stratejisinin hedefi, enerji verimliliğini 2020 yılında 1990 yılında olduğu halinin iki katına çekmektir. Aynı zamanda amaç, ana enerji tüketimini 2008 ve 2020 yılları arasında %20 azaltmaktır. 1990 ve 2013 yılları arasında Almanya’da enerji verimliliği %45.4 artmıştır. Verimlilikteki bu artış enerjinin daha etkili kullanımını işaret edebilir; ancak ana enerji kullanımında 2013 yılına bakıldığında yalnızca %6.7’lik bir düşüş gerçekleştiği görülmektedir.

Verimlilik artışından elde edilen kazançlar, genel olarak, %35.7’lik bir ekonomik büyüme ile dengelenmektedir. 2020’ye kadar tanımlanan hedeflere ulaşmak için enerji verimliliği konusunda son beş yılda gerçekleşen ortalama gelişimi yeterli olmayacaktır. Ana enerji tüketimi konusunda ise oran daha da kötü bir durumdadır. 2013 yılında bir önceki yıla göre enerji verimliliği sadece %2.0 oranında düşmüştür.

Özel konutlarda enerji kullanımının (yakıtlar olmadan) 1990 ve 2012 yılları arasında %2 oranında arttığı görülmektedir, ancak aynı oran 2000 ve 2012 yılları arasında %5.9 düşmüştür. Enerji hizmetlerine yönelik artan talep enerji kullanımını da artırmaktadır. Daha büyük yaşama alanlarının tercih edilmesine yönelik eğilim alan ısıtmada kullanılan enerjinin artmasına sebep olmaktadır. Ancak, hane halkının bilinçli tasarrufu ve binalardaki ısı yalıtım sistemleri konusundaki gelişmeler yakıt tüketimini oldukça azaltmıştır. Elektrik konusunda ise; evlerde kullanılan elektrikli ev aletlerinin çeşitliliğinde görülen artış, elektrik tüketimi eğilimini de artırmaktadır. 2010’dan beri bu noktadaki tüketimde net bir düşüş de gözlemlenebilmektedir, bu da muhtemelen elektrik fiyatlarındaki keskin artışın bir sebebidir.

Almaya’da endüstrinin 2000 ve 2012 yılları arasındaki enerji kullanımı %7.3 artmış, faaliyet ise %30.2 yükselmiştir. Yani enerji verimliliği bu dönemde %21.3 yükselmiştir.

Alman Federal Hükümeti’nin sürdürülebilirlik stratejisi, yenilenebilir enerji kaynaklarının gelişimini teşvik etmektir.

Hammadde verimliliği

Hammadde kullanımı birçok iş süreci için zorunludur. Ancak hammadde kullanımının çevresel etkileri de bulunmaktadır. Bugün kullanılan ve yenilenemeyen doğal kaynaklar gelecek nesillere kalmayacaktır. Birçok firma için ham maddeler önemli giriş etkenleridir ve maliyet faktörüdür. Bu sebeple ham maddelerin ekonomik ve verimli kullanımı bütün sosyal grupların menfaatinedir. Federal Hükümet milli sürdürülebilirlik stratejisi ile 1994 baz yılına kıyasla 2020’de hammadde verimliliğini ikiye katlamayı amaçlamaktadır.

Sera gazı emisyonları


İklim değişimi insanlık için büyük bir problemdir. Almanya bu nedenle Kyoto Protokolü’nde belirtilen altı adet sera gazı ve sera gazı grubu emisyonlarını 1990 yılını baz alarak 2008-2012 yılları arasında %21 düşürmeyi görev edinmiştir. Federal Hükümetin bir sonraki hedefi ise 2020 yılına kadar 1990 düzeyine göre %40 oranında bir emisyon değeri düşüşünü gerçekleştirebilmektir. Federal Hükümet’in enerji stratejisindeki uzun vadeli hedefi ise 2050 yılında 1990’a kıyasla sera gazı emisyonlarını %80 ile %95 arasında azaltmaktır.

Kyoto Protokolü’ne göre sera gazı olarak kabul edilen maddeler; Karbondioksit (CO2), metan (CH4), nitrözoksit/kahkaha gazı (N2O), kısmi halojenli hidrokarbonlar (HFC), perfluorokarbonlar (PFC) ve sülfürhekzaflorür (SF6) dür. Bu gazlar esasen nicelikli olarak; kömür, ham petrol ve doğal gaz gibi fosil enerji kaynaklarının yanmaları sırasında ortaya çıkmaktadır. Ayrıca demir ve çelik üretimi, solvent kullanımı, mineral gübrelerin kullanımı, hayvan yetiştiriciliği ve atık sahaları gibi diğer faaliyetlerde de ortaya çıktıkları bilinmektedir.

1990 yılından bu yana Almanya sera gazı emisyonlarını ciddi oranda düşürmüştür. Kyoto Protokolü baz yılına göre (1990/1995; arazi kullanımı ve ormancılıktan doğan emisyonlar dahil değildir) göreceli olarak, toplam CO2 muadili emisyon 2008-2012 yılları arasında baz yıla kıyasla ortalama olarak %23.6 azalmıştır.

Bu Almanya’nın Kyoto hedefini çoktan aştığını göstermektedir. Ancak 2020 yılındaki hedef yani 1990’a kıyasla %40’lık bir düşüşün çabalar artırılmadan gerçekleşmeyeceği kesindir.

Çevre Ekonomisi Muhasebesi sonuçları gösteriyor ki Alman sera gazı emisyonları 2011 yılında öncelikle %59 ile üretim sektörü, daha sonra %19.4 ile özel hane kullanımı, %15.1 hizmet sektörü ve %7.6 olarak tarım kaynaklı. Üretim sektörünün yüksek emisyonlarından bir kısmı elektrik ve gazın üretimi ve dağıtımı, bu da özel hanelere elektrik kullanımlarından kaynaklı olarak ayrıca atfedilebilir. 1995’e göre 2011’de kaydedilen sera gazı emisyonlarının %59’u üretime ve %41’i özel hane kullanımlarına (biyokütle kullanımından gelen emisyonlar dahil olarak) atfedilebilir. Yurt içi model ile uyumlu olarak bu hesaplamalar yurt dışında yaşayan Almanları dikkate almaktadır, ancak Almanya’da yaşayan yabancıları almamaktadır.

Federal Hükümet’in hedefİ konut ve ulaşım amaçlı yeni alan kullanımını 2020’ye kadar günlük 0.3 km2 ortalamaya düşürmektir. Konut ve ulaşım alanlarındaki
artan gelişmenin geçtiğimiz yıllarda fark edilebilir bir eğilim ile yavaşladığı görülmektedir.

Enerji tüketiminde yenilenebilir enerji kaynaklarının payı

Petrol ve doğal gaz gibi önemli fosil enerji kaynakları kısıtlıdır ve kullanımları genel olarak sera gazı emisyonlarına neden olur. Fosil enerji kaynakları ile kendini durmaksızın yenileyen yenilenebilir enerji kaynaklarını değiştirmek enerji ile ilgili emisyonları ve bunun bir sonucu olan iklim değişimini azaltacaktır. Bu değişim aynı zamanda; enerji ithalatına yönelik bağımlılığı, kaynakların kullanımını da azaltır, tedarik güvencesi geliştirir, teknik yenilikleri destekler ve verim oranında artışlara yol açar.

Yenilenebilir enerjiler, su gücünü, kara ve deniz üzeri rüzgar gücünü, güneş enerjisini ve jeotermal enerjiyi içerir ancak ayrıca biyojenik katı yakıt, biyogaz ve biyojenik atıklar gibi biyokütle de yenilenebilir enerji kaynaklarıdır.

Alman Federal Hükümeti’nin sürdürülebilirlik stratejisi, yenilenebilir enerji kaynaklarının gelişimini teşvik etmektir. Yenilenebilir enerjilerin kullanımındaki gelişim iki yenilenebilirlik stratejisi göstergesi ile ölçülür. Brüt nihai enerji tüketiminde yenilenebilirlerin payının 2020 yılına kadar %18, 2050 yılıma kadar ise %60 artması beklenmektedir. 18. dönem koalisyon anlaşmasına göre elektrik kullanımında yenilenebilir enerji kaynaklarında elektriğin payı (brüt olarak) 2025’e kadar %40-%45 arası, 2035’e kadar %55-60 ve 2050’ye kadar en az %80’e çıkarılacaktır. 1990 ve 2013 yılları arasında nihai elektrik tüketiminde yenilenebilir enerjinin payı %2’den %12.3’e çıkmıştır. Eğer gelişim son beş yılda olduğu gibi devam ederse 2020 hedefi aşılacaktır.

1990 ve 2013 yılları arasında elektrik kullanım yüzdesi %3.4’ten %25.4’e yükselmiştir. Bu olumlu eğilim güncellenmiş Alman Yenilenebilir Enerji Kaynakları Yasası (EEG) ve Yenilenebilir Enerjiler Isınma Yasası (EEWärmeG) gibi yasal tedbirler ile pekiştirilmektedir. Bunlardan ilki elektrik üreticilerini elektrik satın alırken yenilenebilir enerji kaynaklarını öncelikli tutmaya zorlamaktadır. Ocak 2007’den beri fosil yakıtları piyasaya süren bütün işletmeler belirlenmiş minimum miktarlarda biyoyakıtları da satışa çıkarmaya zorlanmaktadır. Sürdürülebilirlik stratejisi çabaları enerji değişiminin hedeflerinden ek siyasi ve mali destek kazanmaktadır. Farklı yenilenebilir enerji kaynaklarının yenilenebilir enerjilerin nihai kullanımındaki payları geniş ölçüde değişmektedir.

2013 yılında; biyoenerji %62, rüzgar enerjisi %17, fotovoltaik enerji %9, su enerjisi ise %7 pay elde etmiştir. 2013 yılında yenilenebilir enerjilerin, üretilen toplam enerjinin yapısı ile uyumlu olarak, %48’i elektrik üretimi, %42’si ısı üretimi, %10’u ise biyojenik yakıtlara ayrılmaktadır. Elektrik üretiminde yenilenebilirlerin payı 2000 yılından beri özellikle rüzgar enerjisi ve fotovoltaik sistemlerin yaygınlaşması ile artmıştır. Örnek olarak; rüzgar enerjisinden elektrik üretimi 2000 yılında 9.5 tw/saat’ten 2013 yılında 53.4 tw/saat’e yükselmiştir. Fotovoltaik enerji üretimi ise; 2000 ve 2013 yılları arasında 0.060 tw/saatten 30 tw/saat’e çıkmıştır. Biyokütleden elektrik üretimi aynı dönemde on kat artarak biyokütleden ısı üretimi %88’e ulaşmıştır.

Federal Çevre Kuruluşu’nun yaptığı hesaplamalara göre 2013 yılında yenilenebilir enerji kullanımı yaklaşık olarak 148 milyon tonluk C02 muadili emisyonu önlemiştir. Olumlu çapraz ilişkilerin kalite ve ekonomi göstergelerini de yükselttiği görülebilmektedir. Ancak, enerji ürünlerinin işlenmesinin doğal çevre ve biyoçeşitlilik açısından kötü sonuçları olabilir, bu durum doğal çevrenin görünümünü bozarak sınırlı olan tarımsal araziler üzerinde toprak rekabetine neden olabilir.

Yerleşim alanları ve ulaştırma altyapısının genişlemesi

Almanya’da işlenmemiş, el değmemiş ve büyük ölçekli konut oluşumlarından etkilenmemiş araziler sınırlı, ancak çok aranan bir kaynaktır. Bu alanların; tarım, ormancılık, konut üretimi, ulaşım, doğa koruma çalışmaları, hammadde temini ve enerji üretimi için kullanımı rekabet halindedir. Özellikle konut ve ulaşım alanları genişlemeye devam etmektedir.

Konut ve ulaşım alanlarındaki büyümenin; doğal toprak işlevinin beton ve asfalt yoluyla yok olması, bereketli tarım alanlarının ya da biyoçeşitliliği ile hala doğal hallerine yakın olan arazilerin kaybı gibi doğrudan çevresel sonuçları bulunmaktadır. Bunlara ilave olarak, kentsel bölgeleri ya da var olan yerleşim kümelerinin dışındaki bölgeleri birleştiren her yeni arazi gelişimi çalışması daha fazla trafiğe ve alan bölünmesine yol açmaktadır. Bu da gürültü ve çevre kirletici madde emisyonları gibi takip eden hasarlara ve gerekli altyapıyı sağlamak için artan harcamalara sebep olmaktadır.

Federal Hükümet’in hedefi konut ve ulaşım amaçlı yeni alan kullanımını 2020’ye kadar günlük 0.3 km2 ortalamaya düşürmektir. Konut ve ulaşım alanlarındaki artan gelişmenin geçtiğimiz yıllarda fark edilebilir bir eğilim ile yavaşladığı görülmektedir. 2012’de dört yıllık gelişmemiş bölgelerin konut ve ulaşım için kullanılma ortalaması günlük 0.74 km2’ye denk geliyordu. Ancak, 2020 için belirlenen eksiltme hedefine ulaşmak için son birkaç yılın ortalama yıllık eğilimi yeterli olmayacaktır. Konut ve ulaşım alanları binalar ve bitişiğindeki açık alanlar, işletme bölgeleri, rekreasyon alanları, mezarlık ve ulaşım alanlarını içermektedir. Tahminler konut ve ulaşım alanları için %43 ile %50 arası bir asfaltlama yüzdesi ortaya koymaktadır. Rekreasyon alanları bile asfalt içerebilir, spor alanları bunun bir örneği. Dört yıllık ortalama konut ve ulaşım alanlarındaki büyümede 2000 (günlük 1.29 km2) ve 2012 (günlük 0.74 km2) yılları arasında devam eden bir azalma ortaya koymaktadır. Eğer konut ve ulaşım alanları durumu uzunca bir süre üzerinden dikkate alınırsa, şu sonuç ortaya çıkmaktadır: 1993 ve 2011 yılları arasında konut ve ulaşım alanları %19.0 artmıştır. Konut alanı %25.6, ulaşım alanı ise %9.4 büyümüştür. Yol, patika, meydan kullanımı kategorisinde ise artış yalnızca %6.3’dür. Ancak, bu dönemde yol üzerinden seyahat edilen kilometreler %22.3 artmıştır. Öyleyse var olan yollar daha yoğun olarak kullanılmaktadır.

Tür çeşitliliği ve tabiat kalitesi

Geniş bir hayvan ve bitki çeşitliliği etkili bir doğal çevre için temel bir gerekliliktir ve insanlığın hayatını sürdürebilmesi için esastır. Almanya’nın doğası ve tabiatı yüzyıllar boyunca kullanılmış olmanın izlerini taşımaktadır. Türlerin ve habitatların küçük ölçekli korunumu bu kullanım ile doğal olarak ortaya çıkmış çeşitliliği korumak için yeterli olmayacaktır. Bunun yerine yapılması gereken bütün tabiat üzerinde sürdürülebilir arazi kullanımı uygulamarına yönelmek, emisyonlara kısıtlama getirmek ve doğa ile özenle ilgilenmektir. Bu yolla tür çeşitliliği muhafaza edilebilir ve aynı zamanda insan hayatının niteliği de güvence altına alınabilir.q


Yorum yaz...

Teşekkür ederiz. Yorumunuz onaylandıktan sonra yayınlanacaktır.
Üzgünüm. Yorumunuz gönderilemedi. Lütfen tekrar deneyin.
  • (Yayınlanmayacak)