Ormanlar İçin Yeni Umut Orman Tarımı

Dosya Editörü: Eren Cerciz

M.Ö. 2000’li yılların dünyasında ormanlarla kaplı toplam alanın yaklaşık 8 milyar hektar olduğu tahmin ediliyor. İnsanlık tarihi boyunca süregelen orman tahripleri sonucunda, dünyada doğal ormanlarla kaplı toplam alan 1990 yılı tespitlerine göre 3,6 milyar hektar düzeyinde gerilemiş. Ormancılıkta devamlılık ilkesine göre; ormanlardan, “yıllık ortalama artım” kapasiteleri üzerinde odun hammaddesi istihsal edilmesine izin verilmiyor. Aksine uygulamalar, ormanların tükenmelerine ve ekolojik felaketlere yol açacak. Dünyada 1950 – 2030 yılları arasında odun hammaddesinin tüketimi ile ilgili tabloda, 1960 yılında dünya nüfusu 3.003 milyar olduğu görülüyor. Aynı dönemde odun hammaddesinin yıllık tüketimi ise 1.794 milyar/m3. Tabloda yer alan veriler ışığında objektifi 2030 yılına çevirdiğimizde ise dünya nüfusu 8.600 milyar olacağı öngörülüyor. Aynı dönem odun hammaddesi yıllık tüketimi de 5.951 milyar/m3 e çıkacağı düşünülüyor. Odun hammaddesinin üretim açığını kapatmak için başka dünyalardan odun getirmek gibi bir imkân olmadığı ortada. Fakat son yıllarda gelişim gösteren orman tarımı, belki de gelecekte orman alanlarının tamamıyla yok olmayacağı yönünde bir umut ışığı yakıyor. Tabii konunun rant ve benzeri risklere bağlı olarak yanlış bir çerçevede gelişim göstermemesi için farkındalığın artması ve buna bağlı olarak gerekli yasal düzenlemelerin yapılması şartıyla.

(Veriler: Doç. Dr. Ali Sencer Birler tarafından hazırlanan Endüstriyel Plantasyonlar (Orman Ağaçları Tarımı)kitabından alınmıştır.)

Ormancılıkta ve Orman ÜrünlerindeSertifikasyon

Prof. Dr. Ünal Asan

Bir ürün ya da üretim faaliyetinin sertifikalandırılması; ilgili ürün ya da üretim faaliyetinin, üretim ya da işleyişi sırasında uygulanan işletme faaliyetlerinin sosyal, ekonomik ve çevresel açılardan sürdürülebilirliğinin, katılımcı yaklaşım düşüncesinin hâkim olduğu platformlarda daha önce tartışılarak kabul edilen ölçüt ve göstergelere uygunluğunun kontrol ve denetimini kapsayan genel bir süreci ifade etmektedir. Daha kısa bir anlatımla sertifikalandırma, her hangi bir ürünün üretimi sırasında toplum için hayati önem taşıyan doğal çevreye zarar verilip verilmediğini ve üretimde çalışan personelin sağlık ve sosyal haklarına tam olarak saygı gösterilip gösterilmediğini toplum adına denetlemek amacıyla bağımsız bir kurum tarafından yapılan bir dizi işlemler kümesidir. Konu ormancılık bağlamında ele alındığında olayın iki farklı boyutunun bulunduğu ortaya çıkmaktadır ki bunlar; a) orman ürün ve hizmetlerinin üretildiği orman işletmelerinin sertifikalandırılması, b) ham ve yarı mamul haldeki orman ürünlerini ham madde olarak alıp işleyen ve bunlardan değişik ürün elde eden fabrika ve tesislerin sertifikalandırılmasıdır. Ormancılıkta birinci grup sertifikalandırma, “Ormanın Sertifikalandırılması”, bu sertifikayı alan orman işletmesi ise “Sertifikalı Orman” olarak anılmaktadır. İkinci grup sertifikalandırma “Üretim Sürecinin Sertifikalandırılması” dır. Bu sertifikayı alan ürünlere “ Sertifikalı Orman Ürünü” denilmektedir. Burada dikkate alınması gereken önemli bir ayrıntı, sertifikalı orman ürününün üretildiği ham maddenin de sertifikalı orman işletmesinden gelmiş olması gereğidir.

Ormancılıkta sertifikasyon konusunun iyi anlaşılabilmesi için bu düşünceye temel olan “Sürdürülebilir Kalkınma”, “ Sürdürülebilir Ormancılık” ve “Sürdürülebilir Orman İşletmeciliği” kavramlarının iyi bilinmesi gerekmektedir. Bu kavramların doğuşu ve içeriklerinin zaman içindeki değişimleri ile sertifikasyon açısından taşıdıkları önem aşağıda açıklanmıştır.

Tarihsel Süreç

Sanayi devriminin başlamasıyla ortaya çıkan aşırı kaynak tüketimi ve enerji gereksinimi ile endüstriyel kuruluşların bıraktığı katı, sıvı ve gaz artıklar, dünyamızın yaşam olanaklarını giderek kısıtlamakta ve doğal çevrede telafisi güç sorunlara neden olmaktadır. 21.yy.lın gündemine damgasını vuran “Küresel İklim Değişimi” ve buna bağlı olarak görülmeye başlanan “Çölleşme Süreci” ile giderek azalan “Biyolojik Çeşitlilik” , bu bağlamda öne çıkan en önemli çevre sorunlarıdır. Bu sorunların dünyanın değişik bölgelerinde aynı anda ortaya çıkması, yurtiçi ve dışında doğal çevrenin korunması ile ilgili etkinliklerde bulunan ulusal ve uluslararası resmi ve sivil toplum kuruluşlarını harekete geçirmiştir. Bu kuruluşlar, doğal çevre koşullarındaki bozulmanın yüzlerce yılda oluşan insan, hayvan ve bitki habitatları için tehlikeli bir süreç olduğuna dikkat çekerek, konuyu Birleşmiş Milletler (BM) platformuna taşımışlardır. Bu bağlamda ilk işaret, 1969 yılında Stocholm’de yapılan BM Konferansında Genel Sekreter U-Thant tarafından yapılan konuşmadır. Anılan konuşmasında U-Thant, uluslar arası çaba sarf edilmez ise gelecek kuşaklar için yaşamın çok zor olacağına dikkat çekmiştir. Çevre konusunda ilk somut adım, 1972 yılında yine Stockholm’de yapılan BM Konferansı’nın “İnsan ve Çevresi” başlığı altında yayınlanan sonuç bildirgesinde her insanın sağlıklı bir çevrede yaşama ve çevre korumaya ilişkin kararlara katılma hakkı olduğu vurgulanması ve akabinde Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) adı altında özel bir birimin oluşturulmasıdır.

Uluslararası platformda sürecin ikinci kilometre taşı, 1987 yılında yayınlanan Brundtland Raporu ile dünya gündemine giren “Sürdürülebilir Kalkınma” kavramıdır. BM’in 1983 yılındaki Genel Kurulu’nda kurulan “Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu” tarafından hazırlanan ve BM dokümanları arasında “Ortak Geleceğimiz” başlığı ile anılan bu rapor 5 Haziran tarihinde yayınlandığı için, 1987 yılından itibaren bu tarih pek çok ülkede “Dünya Çevre Günü” olarak kutlanmaktadır.

Çevre ve kalkınma konularının birlikte ve dengeli bir şekilde ele alınması için 1972 yılından itibaren süre gelen uluslararası bütün toplantılarda çevre sorunlarının temelde orman tahribatı ve ormansızlaşmadan kaynaklandığı vurgulanmıştır. Bu nedenledir ki, 1992 yılında Rio’da yapılan Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansında ormancılık öncelikli konu olarak ele alınmış ve “Uluslararası Ormancılık Prensipleri” başlıklı belge, Gündem 21 ve Rio Üçlüsü olarak bilinen Çölleşme İle Mücadele, Biyolojik Çeşitlilik ve İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ile birlikte zirvesinin ana çıktıları arasındaki yerini almıştır.

Burada hemen belirtelim ki, dünyanın sürdürülebilir kalkınma kavramıyla ilk defa Brundtland Raporu ile tanışması ve bu raporun endüstriyel sektörlerde sürdürülebilirlik kavramının tanınmasında önemli bir rol oynaması tartışma götürmeyen bir gerçektir. Bu konuda bir başka gerçek de sürdürülebilirlik kavramının ormancılık camiasında yaklaşık 300 yıldan bu yana bilinmesi ve ormanlardan yararlanmanın 1713 yılından bu yana bu kavram doğrultusunda planlanmasıdır. Ormancılıkta süreklilik düşüncesi ilk defa 1713 yılında H. von Carlowitz tarafından ortaya atılmıştır. Ancak, Brundtland Raporu’nda sözü edilen sürdürülebilirlik kavramına benzer bir tanımı, Hartig yapmıştır. 1804 yılında yayınladığı çalışmanda Hartig, “Ormanlardan faydalanma devamlılık esasına dayanmazsa devamlı bir ormancılıktan söz edilemez. Ormanlar öyle işletilmelidir ki gelecek nesiller de en az bugünkü nesil kadar ormanlardan faydalanabilsin” demektedir. Hartig’in bu ifadeleri, ormancılıkta sürdürülebilirlik kavramının bugünkü anlamına benzer biçimde 1800 lü yıllardan bu yana kullanılageldiğini göstermektedir.

Uluslararası Ormancılık Prensipleri başlıklı Rio belgesi, dünya ormancılığında ciddi bir değişim sürecini de beraberinde getirmiştir. 1995 yılından itibaren Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Komisyonunun(CSD) gözetimi altında bir dizi uluslararası toplantı düzenlenmiştir. Hükümetlerarası Ormancılık Paneli (IPF), Hükümetlerarası Ormancılık Forumu (IFF) ve Birleşmiş Milletler Ormancılık Forumu (UNFF) ile devam eden süreç sonucunda üye ülkelerin mutabık olduğu toplam 270 kadar eylem önerisi 16 temel başlık altında karar altına alınmıştır. Bu başlıklardan birini “Sürdürülebilir Orman Yönetimi” ya da ormancılık terminolojisindeki diğer adı ile “Sürdürülebilir Orman İşletmeciliği (SOİ)” oluşturmaktadır.

Her ülkenin ormancılık anlayışı, bulunduğu coğrafi konuma, orman kuruluşlarına, ormancılık deneyimlerine ve ormanlardan bekledikleri sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik fayda ve fonksiyonlara göre değişir. Örneğin tropik yağmur ormanları için uygun olan bir uygulama, boreal zondaki kuzey ibreli ormanlarına tamamen ters düşebilmektedir. Bu nedenle, Rio kararlarının uygulanması için dünyanın değişik bölgelerinde toplam 9 adet bölgesel süreç başlatılmıştır. Bu süreç ve girişimlerde yapılan ilk iş, SOİ’nin küresel ölçekte kabul gören ortak bir tanımının yapılabilmesi için bölgesel ve yöresel çalışmalar yaparak bu kavramın içini doldurmak ve küresel bazda belirlenen ölçüt ve göstergeleri bölgesel baza indirgemektir.

Türkiye, bulunduğu coğrafi konum nedeniyle bu süreçlerden ikisine; Pan-Avrupa ve FAO-UNEP süreçlerine dahildir. Pan-Avrupa süreci; Avrupa’da Ormanlarının Korunması Bakanlar Konferansı (AOKBK) ile işlemektedir. Bu bölgesel süreçte, 2007 yılına kadar Strasbourg (1990), Helsinki (1993), Lizbon (1998) ve Viyana (2003)’da dört toplantı yapılmış ve toplam 17 karar almıştır. AOKBK’ın temel amacı; ormanlar ve ormancılıkla ilgili ortak fırsatlar ve tehditler konusunda yaklaşık 40 Avrupa ülkesi ve Avrupa Birliği arasında işbirliğini sağlamak ve Avrupa ormancılığında uluslararası diyalog ortamını başlatıp devam ettirmektir.

FAO ve UNEP’in organizasyonunda işleyen Yakın-Doğu süreci Fas’tan Pakistan’a kadar çok geniş bir coğrafi bölgedeki üye ülkeleri kapsamaktadır. Kurak ve yarı-kurak iklim koşullarının hüküm sürdüğü bu bölgede SOİ için çölleşme ile mücadele ve ağaçlandırma unsurlarının hakim olduğu 7 kriter ve 64 gösterge geliştirilmiştir. Sürecin toplantıları, 1996 yılında Kahire’de başlamıştır. Toplantılara 1998 yılında Şam’da, 2000 yılında Tahran’da, 2002 yılında Hartum’da devam edilmiştir.

Ülkemiz ormancılıkla ilgili olan uluslararası sözleşmeleri kabul etmiş durumdadır. Strasbourg-Helsinki-Lizbon-Viyana Süreci’nde alınan toplam 17 karar ve bu süreçte yapılan tüm tanımlamalar kabul edilmesine rağmen uzunca bir süre hem bu sürecin, hem de Yakın Doğu Bölgeleri için belirlenmiş SOİ kriter ve göstergelerinin ulusal şartlara uyumlu hale getirilmesi sağlanamamıştır. Bu yöndeki çalışmalar 1999 yılında başlamış ve 2006 yılında tamamlanmıştır. Çalışmalar sonunda 6 kriter ve 28 gösterge belirlenmiştir.

SOİ kriter ve göstergelerinin ulusal düzeyde belirlenmesinin ardından bu kriter ve göstergelerin bölge düzeyinde geliştirilmesi, izlenmesi, ve çalıştaylarda katılımcı yöntemlerle değerlendirilerek raporlanması aşamasına geçilmiştir. Bölge ve İl düzeyinde yapılan çalıştay çıktıları değerlendirilerek 2006 yılı için Ulusal Sürdürülebilir Orman Yönetim Raporu hazırlanmış ve yayınlanmıştır.

Pan-Avrupa sürecini işleten AOKBK, son toplantısını 2007 yılında Varşova’da düzenlemiş ve SOİ ile ilgili olarak 2 karar daha almıştır. Böylece, AOKBK’ın karar sayısı 19’a çıkmıştır. Alınan son iki kararın kriter ve göstergelere yansıtılması henüz gerçekleşememiştir.

Sonuç olarak, “Uluslararası Ormancılık Prensipleri” başlıklı Rio belgesi orman kaynaklarının SOİ düşüncesine uygun olarak işletilmesini gerekli hale getirmiştir. Avrupa Orman Bakanlarının Helsinki’de aldıkları kararları içeren metinde SOİ’nin tanımı; “Ormanların ve orman alanlarının, ekolojik, ekonomik ve sosyal fonksiyonlarını yöresel, ulusal ve küresel düzeylerde şimdi ve gelecekte diğer ekosistemlere zarar vermeden yerine getirebilmeleri için biyolojik çeşitliliğini, verimliliğini, yenilenebilme kapasitesini, hayatiyetini ve potansiyel varlığını sürdürebileceği bir şekilde ve oranda kullanımı ve idaresi” biçiminde yapılmıştır. Bu tanıma göre, doğuş nedeni küresel ölçekli çevre sorunları olan SOİ’nin temel felsefesi orman kaynaklarının hem planlanmasında ve hem de yapılan planların uygulanmasında yöresel, bölgesel, ulusal ve küresel talep ve beklentileri dikkate alarak, bu faaliyetleri süreci tam işletilmiş katılımcı yaklaşım ile düzenlemektir. Ormancılıkta sertifikalandırmanın temel amacı ise, orman kaynaklarını işletme ve planlamanın SOİ kavramının temel kriterlerine uygun olarak yapılmasını güvence altına almak ve bu güvencenin sürekliliğini kimi göstergeler yardımıyla kontrol etmektir.

Orman İşletmesinin Sertifikalandırılması

Bir ormanın sertifikalandırılması, ilgili orman işletmesinde sürdürülen işletme faaliyetlerinin çevresel, sosyal ve ekonomik açılardan sürdürülebilirliğinin uluslararası kabul gören ve fakat bölgesel bazda belirlenen ölçüt ve göstergelere uygun olduğunun kontrol ve denetimini kapsayan uzun bir süreçtir. Kontrol ve denetim, orman ürünlerinin elde edildiği bölmeden başlayıp en son satış noktası olan orman depolarına kadar sürdüğü için, bu ürünleri satın alanlar açısından ilgili orman ürünlerinin denetleme sürecinden geçmiş bir orman kaynağından geldiği garantilenmiş olur. Bu süreçte önce ilgili orman işletmesinin sürdürülebilirlik düzeyi saptanır. Varsa eksiklerin tamamlanması istenir. Yapılan tüm faaliyetlerin SOİ kriterlerine uygunluğu saptandıktan sonra orman işletmesine sertifikası verilir. Sertifikalandırmanın bu aşamaları kapsayan bölümü, “Orman İşletmesinin Sertifikasyonu” olarak tanımlanır. Orman işletmelerinde üretilen ürünler bir başka üretim tesisinde hammadde olarak kullanılır. Bu ürünleri satın alan kişi ve kurumlar son tüketici konumunda değildir. Son tüketici dikkate alınarak bir sertifikalandırma istenirse kontrol sürecinin orman dışındaki faaliyetleri de kapsaması gerekir. Orman işletmelerinden gelen orman ürünlerini işleyerek son kullanıcıya ulaştıran fabrika ve tesislerin sertifikalandırılması ise, “Üretim Sürecinin Sertifikasyonu” olarak anılır. Bu ikinci süreçte orman işletmesinin kendisi değil, oradan sağlanan orman ürünlerini işleyen fabrikanın ürettiği ürünlerin son tüketiciye ulaşana kadar geçirdiği aşamalarda sürdürülebilir kalkınma kriterlerine uyulup uyulmadığı denetlenir. Hiç kuşku yok ki, bu denetimlerin güvenirliği ve kabulü, yapılan denetimin bağımsız bir kurum tarafından gerçekleştirilmesi ve periyodik olarak yinelenmesi halinde mümkündür.

Sertifikalandırma isteğe bağlı bir işlem olup ormanlarını sertifikalandırmak isteyen kurum ya da kuruluşun bu isteğini uygun gördüğü bir sertifika kurumuna bildirmesiyle başlar. İsteği değerlendiren sertifika kuruluşu işletmeye gelerek sertifikalandırmanın fizibilitesi ve maliyetine ilişkin bir ön değerlendirme yapar ve sonucu orman işletmesine SOİ standartlarına nasıl ulaşacağına dair önerileri kapsayan ön bir rapor halinde sunar. Orman işletmesi işlemine devam etmek isterse değerlendirme aşamasına geçilir. Bu aşamada sertifika kuruluşu işletmeye gönderdiği bir uzmanlar grubu ile orman işletmesindeki tüm uygulamaları SOİ standartlarına göre kontrol eder. Bu standartlar sertifika kuruluşunun geliştirdiği kendi bölgesel standartları olabileceği gibi, akredite olmuş uluslararası yetkilendirme kurumundan gelmiş de olabilir.

Sertifikasyon sürecinde değerlendirme; I) orman ürünleri üretim sürekliliği, II) orman ekosisteminin devamlılığı, III) finansal ve sosyo-ekonomik beklentilerin asgari düzeyde karşılanması olmak üzere üç ayrı açıdan yapılır. Uzmanların yaptığı bu değerlendirme sonucunda hazırlanan ortak raporda sertifikayı verecek kuruluşa aşağıda belirtilen dört sonuçtan birisi önerilir.

* Koşulsuz sertifikalandırma

* Bir takım ön koşullara konu olan sertifikalandırma

* Bazı düzenleyici faaliyetlerin izlediği sertifikalandırma

* Sertifikalandırma yapılamaz

Değerlendirme ilk üç durumdan birisine uygun ise, sertifikasyon kuruluşu sertifika alacak orman yöneticileri ile bir araya gelerek ön koşullar veya düzenleyici faaliyetlerin uygulanması için süresi belli bir program üzerinde tartışır. Tartışma sonucunda uzlaşma sağlanırsa taraflar arasında sertifikasyon sözleşmesi imzalanır.

Orman Sertifikalandırılması İçin Gerekli Altyapı ve Türkiye'de Durum

Orman işletmelerinin SOİ kriterlerine uygun olarak yönetildiğini denetleyebilmek için, öncelikle ilgili işletmenin bulunduğu coğrafi bölgeye göre değişen sürdürülebilirlik kriter ve göstergelerin belli olması gerekir. Bir başka anlatımla, bir ormana sertifika verebilmek için önce o bölge için öngörülen sürdürülebilirlik standartlarını ortaya koymak, sonra da ilgili orman işletmesinin o standartlara uygun işlem yapıp yapmadığını saptamak gerekir.

Türkiye’de sertifikalı orman işletmesi bulunmamaktadır. Ancak, dış ülkelerdeki uygulamalara bakıldığında sertifikalandırma standartlarının farklı düzeylerde geliştirildiği görülmektedir. Bu bağlamda ülke standartlarının tüm ülke, coğrafi bölgeler ya da orman işletmelerinin bulunduğu yerel bölgeler itibariyle olmak üzere üç ayrı kapsamda belirlenebildiği gözlenmektedir. Türkiye için bu düzeyin ülkenin kendine has ormancılık sistemi dikkate alınarak ulusal düzeyde belirlenmesi gerekir. Standartların tüm ülke için geliştirilmesi, ulusal ölçüt ve göstergelerin eşgüdüm içinde uygulanmasını mümkün kılacağı gibi, ülkenin farklı bölgeleri ve yerel düzeyler için saptanacak ölçüt ve göstergelere de temel teşkil edecektir.

Genel olarak, sertifikalandırma süreçlerinde etkin rolü sivil toplum örgütleri üstlenmektedir. Ancak bu süreçte devlet kurumları ve endüstriyel kuruluşlar da önemli roller oynamaktadır. Kimi hallerde devlet kurumları sertifikalandırma sürecine aktif olarak girmektedir. Türkiye’de orman kaynaklarının devlete ait olması nedeniyle, devletin sertifikalandırma sürecinde aktif biçimde yer alması kaçınılmaz görünmektedir.

Türkiye’de sertifikalandırma çalışmalarına başlayabilmek için yapılması gereken ilk iş, ülkemiz ormanlarının ve ormancılığının kendi özellikleri göz önünde tutulmak suretiyle “Türkiye Orman Sertifikasyon Kurulu”nun oluşturulmasıdır. Ormanların sahibi olarak, Çevre ve Orman Bakanlığı bu kurulun oluşturulmasına öncülük etmelidir. Kurulun oluşumuna tam bir katılımın sağlanması için, orman kaynaklarının işletimiyle ilgili tüm tarafların bu sürece dâhil edilmesi ve sürdürülebilir orman işletmeciliğinin üç temel ayağı olarak kabul edilen ekolojik, ekonomik ve sosyal alanda faaliyet gösteren devlet ve sivil toplum kuruluş temsilcilerinin kurul içinde dengeli biçimde temsil edilmesi gerekmektedir. Diğer taraftan, verilen sertifikaların uluslar arası düzeyde kabul görebilmesi için, sertifikasyon kurulunun oluşturacağı birimin yetkilendirme (akreditasyon) sürecinden geçmesi gerekmektedir. Bu bağlamda akredite olabilmek için de, ülkeye özgü standartların geliştirilmesi sırasında uluslararası sertifikalandırma yetkisi veren kuruluşların gerekli gördüğü ön koşulların dikkate alınması gerekmektedir.

Orman Ürünleri Üretim Sürecinin Sertifikalandırılması

Orman ürünleri endüstrisinde orman ürünleri üretim sürecinin sertifikasyonunu üç aşamada değerlendirmek gerekir ki bunlar;

1-Ham madde olarak kullanılan odun ve odun dışı orman ürünlerinin sertifikasyonu

2-Üretim sürecinin sertifikasyonu

3-Ürünlerin sertifikasyonu

3.1- Ham madde olarak kullanılan odun ve odun dışı orman ürünlerinin sertifikasyonu

Üretim sürecinin sertifikalandırılmasının ilk ayağı olan bu aşama fabrika ve atölyelerde işlenecek hammaddenin sertifikalı bir kaynaktan geldiğinin güvence altına alınmasıdır. Girdilerin kökeni, üretim koşulları, zamanı ve üretim anından kullanım yerine kadar geçen tüm aşamalarda SOİ kural ve esaslarına uyulduğunu gösteren belgelerden oluşur. Odun hammaddesinin sertifikasyonuna yönelik hususlar bir önceki başlık altında açıklanmıştır. Bu sertifikalandırma gerçekleşmeden diğer aşamalardaki sertifikalandırma uygulamalarına tam olarak geçmek esasen mümkün değildir.

Üretim sürecinin sertifikasyonu

Üretim sürecinin ISO 9001 gibi bir kalite güvence sistemi ile belgelendirilmesidir. AB’ye üyelik sürecinin bir gereği olarak Türkiye’deki orman ürünleri üreten fabrika ve tesislerin çalışma ortamlarını yüksek kaliteli ve çevre dostu bir üretime yönelik olarak geliştirmesi ve tüm çalışanların sağlık ve emniyet koşullarının ilgili mevzuatlara uygun olarak güvence altına alınması gerekmektedir. Bu noktada üretim sürecinin sertifikalandırılması, üretim yapılan ortamın hijyen, sağlık, ve iş güvenliği gibi koşular açısından AB mevzuatında öngörülen standartlara uygunluğunun belgelendirilmesi anlamındadır.

Ürünlerin Sertifikasyonu

Endüstriyel tesislerde üretilen orman ürünlerinin kalite ve üretim süreci açısından istenen özelliklere sahip olduğunun ve üretim sürecinde sürdürülebilir kalkınmanın kural ve kriterlerinin dikkate alındığının belgelenmesidir. Hiç kuşkusuz, ürünlerin sertifikasyonu ancak hem girdilerin yani, hammadde sağlanan orman işletmesinin sertifikalı olması, hem de üretim sürecinin sertifikalı olması halinde söz konusu olabilecek bir husustur.

Orman ve Orman Ürünleri Endüstrisi Kuruluşlarına Sertifika Veren Kuruluşlar

Orman işletmelerini sertifikalayan uluslar arası pek çok kurum mevcuttur. Bu kurumlardan en önemlileri aşağıda sıralanmıştır:

1-Forest Stewardship Council (FSC)

2-Pan European Forest Certification System (PEFCS)

3- Kanada Standartlar Kurumu (CSA)

4-Sustainable Forestry Initiative (SFI)

Forest Stewardship Council (FSC)

Merkezi Bonn’da bulunan Forest Stewardship Council (FSC), tanınmış sertifikayon kurumları arasında ilk akla gelen isimlerden birisidir. Dünyada en yaygın olarak uygulanan sertifika standardını bu kuruluş geliştirmiştir. 1993 yılında Meksika’da bir şube açan kurum, günümüzde faaliyetini değişik ülkelerde üçüncü şahıslara verdiği çok sayıda yetki belgesi ile sürdürmektedir.

FSC sertifikası FSC tarafından geliştirilmiş olan 10 kriter ve 10 prensibi veya FSC gözetiminde ulusal düzeyde geliştirilmiş olan kriter ve göstergeleri; World Trade Organization – Technical Barriers to Trade (WTO-TBT) anlaşmasını, International Satandarts Organization (ISO) ve International Social and Environmental Accreditation and Labelling (ISEAL)’e uygunluğu dikkate almaktadır. Kurum, 81 ülkede toplam 102 milyon hektar orman FSC normlarına göre sertifikalandırılmıştır. FSC sertifikasyonu için ön görülen 10 kriter aşağıda sıralanmıştır:

1-Uluslararası, ulusal ve yerel yasalara; FSC prensiplerine,

2-Mülkiyet ve kullanım haklarına,

3-Yerel halkın haklarına,

4-Halkla ilişkiler ve işçi haklarına riayet,

5-Ormanlardan çok yönlü faydalar üretme,

6-Çevresel etkiyi sınırlama ve yönetme,

7-Amenajman planı yapma ve uygulama,

8-Amenajman planı uygulaması sonuçlarını izleme ve değerlendirme,

9-Yüksek muhafaza değerine sahip ormanları idame ettirme,

10- Plantasyonların FSC prensiplerine uygunluğunu garantileme.

FSC sertifikası almak isteyen orman işletmeleri, yöresel olarak şekillendirilecek, FSC ilke ve uygulamalarına uymak ve yetkili sertifika kurumu tarafından yapılacak düzenli kontrollere açık olmak zorundadır.

Pan European Forest Certification System (PEFCS)

Pan Avrupa Orman Sertifikalandırma Sistemi (PEFCS) 1999 yılında Paris’te kurulmuş bir özel sektör girişimidir. Bu sistem, sertifika verilen ormanın Avrupa’da Ormanların Korunması Bakanlar Konferansının sonuçlarına göre şekillendirilen Pan Avrupa ölçütlerine göre işletildiği güvencesini veren bir belgedir. PEFCS girişimleri, Finlandiya, Almanya, Fransa, Norveç, Avusturya ve İsveç ülkelerinden orman sahipleri ve endüstri temsilcileri tarafından, Ağustos 1998’de başlatılmıştır. Daha sonra sisteme Belçika, Kanada, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, İngiltere, Macaristan, İrlanda, Letonya, Lüksemburg, Portekiz, Slovenya, İspanya ve İsviçre de katılmıştır.

Kanada Standartlar Kurumu (CSA)

Adından da anlaşılacağı üzere Kanada Standartlar Kurumu (CSA), Kanada’da sürdürülebilir ormancılık için ulusal standartları kapsayan bir sertifikalandırma sistemi olarak geliştirmiştir. Sistem, 1994 yılında Kanada orman ürünleri endüstrisi ve hükümet orman kuruluşlarının desteği ile başlatılmış olup, Kanada Orman Bakanları Konseyi tarafından geliştirilen standartlar (CAN/CSA-Z809) üzerine kurulmuştur.

Sustainable Forestry Initiative (SFI)

Sustainable Forestry Initiative (SFI) adı ile anılan sertifikasyon kurumu, Amerika Orman ve Kağıt Kurumu (AFPA) öncülüğünde ormancılar, bilim adamları ve çevre korumacılar tarafından Ekim 1994’te oluşturulmuştur. Sistemin esas aldığı kriter ve göstergeler, endüstriyel kuruluşlara ilişkin bir dizi yönergeleri, SOİ için geliştirilen temel ilkelere ve performans ölçütlerine dayanmaktadır. Sistemde sürdürülebilirlik, hem ekonomik, hem de habitat, biyolojik çeşitlilik, toprak, su ve hava kalitesi ve görsel değerler gibi ekonomik olmayan değerleri kapsamaktadır. Uluslararası platformda tanınan bu kurumdan sertifika almanın temel koşulu AFPA üyesi olmaktır. Bu nedenle de Türkiye için uygun bir referans değildir.

Yukarıda sıralanan dört sertifikasyon kurumu dışında ulusal ölçekte sertifika veren başka kuruluşlar da mevcuttur. Bunlar arasında da, Endonezya Eko-etiketleme Kurumu (LEI) ve Malezya Ulusal Orman Sertifikalandırma Kurumu (NTTC), Finlandiya Orman Sertifikalandırma Kurumu (FFCS), Keurhout Kurumu, Yeşil Etiket, Ağaç Çiftliği sistemleri sayılabilmektedir.

Sonuç ve Öneriler

Dünya ormancılığına ayak uyduran ve AB’ye giriş sürecini yaşayan Türkiye’nin hem dünya pazarında söz sahibi olabilmesi ve hem de başta İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi, Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi ve Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi olmak üzere, altına imzasını koyduğu 50 civarındaki uluslar arası sözleşme ve protokolün gereğini yerine getirebilmesi için, ormancılıkta sertifikasyon çalışmalarına gereken önemi vermesi gerekmektedir.

Herhangi bir ülkede sertifikasyon çalışmalarını uluslararası akredite olmuş sertifikasyon kuruluşları tarafından akredite edilmiş sertifika kuruluşları yapabilmektedir. Bu kuruluşlar özel teşebbüs olabileceği gibi, ticari faaliyetlerde bulunabilen vakıf, dernek ve benzeri sivil kuruluşlar da olabilmektedir. Ülkemizde uluslararası akredite olmuş sertifikasyon kuruluşları tarafından akredite olmuş herhangi bir kuruluş bulunmamaktadır. Orman Genel Müdürlüğü Türkiye’de akredite olmuş bir sertifika kuruluşunun oluşturulmasında doğrudan insiyatif alamamaktadır. Kurum kendi yönetimi altındaki ormanları sertifikalandırabilmesi için yurtdışından akredite olmuş herhangi bir sertifika kuruluşu ile anlaşsa bile, bu kuruluş uluslararası akredite olmuş sertifikasyon kuruluşlarının genel standartlarını ve prensiplerini dikkate almak zorunda kalacaktır.

Orman Genel Müdürlüğü bu sorunların çözümünü, GTZ, Dünya Bankası veya başka bir donör kuruluşça finanse edilecek, sivil tarafların da yer aldığı ortak bir projede görmektedir. Bu proje kapsamında 1- Ulusal standartlar için girişimin başlatılması 2-Türkiye’de bir kuruluşun sertifikasyon için akredite edilmesinin sağlanması, 3-Örnek bir orman alanında pilot bazda sertifikasyon yapılması amaçlanmaktadır.

Bu konuda öne çıkan bir diğer problem de, Türkiye için geliştirilen SOİ ölçüt ve göstergelerinin uluslararası akredite olmuş sertifikasyon kuruluşları ölçütleri ile birebir örtüşmemesidir. Bu durumda, Türkiye’de bir kurumun orman sertifikası verebilmesi için önce Türkiye için geliştirilen SOİ kriter ve göstergelerinin uluslararası akredite olmuş sertifikasyon kuruluşları kriterleri ile uyumlu hale getirilmesi, ya da uluslararası akredite olmuş sertifikasyon kuruluşlarının genel standartlarını ve prensiplerini aynen kabul etmesi gerekmektedir.

Akreditasyon çalışmaları bir defa yapılıp sonuçları alındıktan sonra bırakılan bir işlem olmayıp, her yıl kontrol edilen ve 5 yıl ara ile ayrıntılı olarak raporlanan bir süreçtir. Sertifika alan kurum bu sürece dahil olduğunda hem yıllık, hem de periyodik denetimleri yaptırması gerekmektedir.

Orman işletmelerinin ve orman ürünlerinin sertifikalandırılması dünya ormancılığını yakından izleyen Türkiye’nin gündemindeki öncelikli konular arasındadır. Bu husus, hem dünya orman ürünleri pazarından gereken payı alabilmek, hem de Kyoto Protokolü ile getirilen Temiz Kalkınma Mekanizmaları (CDM), Ortak Uygulama (JI) ve Düşük Karbon Politikası Gönüllü Karbon Pazarı (VCM) vb gibi esneklik mekanizmalarından yararlanabilme açılarından hayati önem taşımaktadır. Bu nedenle, ormancılıkta sertifikasyon çalışmalarının bir an önce hızlandırılması kaçınılmaz görünmektedir.


Yorum yaz...

Teşekkür ederiz. Yorumunuz onaylandıktan sonra yayınlanacaktır.
Üzgünüm. Yorumunuz gönderilemedi. Lütfen tekrar deneyin.
  • (Yayınlanmayacak)