Pasif Ev uygulamalarının artması ülkemiz ekonomisine önemli katkı sağlar...

" 'Pasif Ev' uygulamalarının artması ülkemiz ekonomisine önemli katkı sağlar..."

Sürdürülebilir yapı dediğimizde insan sağlığını ve çevreyi korumaktan, enerji tüketimini en aza indiren yerleşimleri meydana getirirken, doğal ve yapılaşmış çevre arasındaki uyumu yeniden sağlamayı ve sürdürmeyi hedefleyen bütüncül bir süreçten bahsediyoruz. Enerji kullanımını en aza indiren ve konforu en üst seviyeye çeken yapılaşmada ise ısı yalıtımı en önemli etken. Binaların ısıl konfor koşulları sağlanamadığında gerektiğinden fazla yakıt tüketilmektedir. Günümüzdeki enerji sorunu göz önünde bulundurulduğunda ise bina kabuğunun ısıl konforunun minimum enerji kullanılarak sağlaması büyük bir önem taşımaktadır.

Bu konuda, yapıların içerisinde yaşayan ve çalışan insanların yaşamına değer katmak amacıyla başta yalıtım, dekorasyon, çatı, cephe ve altyapı alanları olmak üzere inşaat sektörüne ürün ve çözümler sunan Mardav Genel Müdürü Levent Pelesen’e merak ettiklerimizi sorduk.


Yeşil yapı ve yerleşimlerde enerji verimliliği dediğimizde yalıtım ve özellikle ısı yalıtımı çok önemli. Öncelikle size enerjiyi en iyi nasıl koruruz sorusunu sormak ve sizin sektörle ilgili değerlendirmelerinizi almak isteriz...

Bu sorunuzun cevabını öncelikle kişisel sonra kurumsal yaklaşımlarımız olarak cevaplamak isterim. Yeşil bina denildiğinde enerji tasarrufu haricinde bir takım artı değerler var ki bunlar çevre değerleri. Kişisel olarak ben gerçekten gelecek nesillere ki onlar bizim çocuklarımız, bizim varlıklarımız ve onlara daha yaşanabilir bir çevre bırakma isteğinde olan bir kişiyim. Dolayısıyla öncelikle çevre kriterleri çok önemli benim için. Kurumsal duruşumuzda ise enerjiyi en iyi nasıl koruruz konusuna odaklı çalışıyoruz. Çünkü enerjiyi koruduğunuz zaman karbon emisyonu ve çevreye bırakılan zararlı gaz etkilerini azaltmış oluyorsunuz, dolaylı olarak çevreyi de korumuş oluyorsunuz. Bu bakış açısıyla sürdürdüğümüz faaliyetlerimizde Mardav olarak biz ısı yalıtımını ön plana çıkarıyoruz.

Isı yalıtım sistemleri denildiğinde bu sistem halk dilinde mantolama olarak tanımlanıyor. Enerji tasarrufunda ısı yalıtımı denildiğinde sadece mantolama yapmak yeterli midir sizce?

Mardav ürün yelpazesinde bulunan ve bizim faaliyetlerimiz arasında önemli bir yer teşkil eden “Blue Safe Mavi Kale” markalı ürünlerimiz ki; evet halk dilinde mantolama sistemleri olarak biliniyor ve bu sistemler yalıtım için çok önemli. Mardav, Kalekim ve Dow işbirliği ile hazırlanan bu mantolama sistemlerinin Türkiye’de pazara sunulmasının ilk yaratıcısı ve pazarda bu konudaki ilk bilinç uyandırıcısı MARDAV bütünlüğüdür. Ülkemizde mantolama 90’lı yılların ortalarına kadar çok yaygın olarak yapılan bir uygulama değildi. Daha öncesinde yaygın olmamakla birlikte mantolama dediğimiz uygulamayı çok münferit uygulamalarda görebiliyordunuz. Biz o yıllarda yapılan uygulamalara ısı yalıtım levhası veriyorduk. 90’lı yılların ortalarında aldığımız bir kararla çözülmüş bir sistem paketi oluşturabilmek için çalışmalarımıza başladık. 2000’li yılların başlarına kadar Mardav, mantolama sektörünün Türkiye’deki yaratıcısı olması sebebiyle pazarın büyük bir payına sahipti. Ancak 2000’li yıllarda Türkiye yaşanan değişimlerle, yönetmelikler ve devlet destekleriyle mantolama çok önem kazandı. Bir takım farklı firmalar da girmeye başladılar bu sektöre. Biz de bu gelişmeleri göz önüne alarak ve tüm bileşenlerinin üretilebilmesi için yaptığımız araştırmaları birleştirerek Kalekim ve Dow ile işbirliğine girdik. Kalekim, Mardav, Dow işbirliği sonucunda da “BlueSafe” markasını çıkardık. Bu marka her 3 firmanın ortak markasıdır.

2004 yılına geldiğimizde mantolamada hemen hemen toplam pazar büyüklüğünün %50-60’ına yakınını “BlueSafe” markasıyla sürdürüyorduk. Oysa ki günümüze geldiğimizde ve konuyu yeşil yapı ve yerleşimler olarak değerlendirdiğimizde mantolama yalıtımın önemli ama dar bir segmentidir aslında. Yani ısı yalıtımı sadece mantolama değildir. Enerji tasarrufunda ısı yalıtımı en önemli faktörlerden biri ve bir ileri aşamaya geçtiğimizde bizim için yeşil binalar ve pasif evler çok önemli ve destekliyoruz. “Yeşil bina” ile “pasif ev” arasında ince bir çizgi var ve biz kurumsal olarak pasif evleri daha çok destekler nitelikte çalışıyoruz.

Mardav ile Kalekim işbirliğinden doğan “BluSafe-Mavi Kale”nin Türkiye’de uyguladığı “Pasif Ev” projesini dünyadaki tecrübesiyle Dow desteklemektedir. Pasif Ev projesinin hayata geçişi 2012 yılında sertifikası alındıktan sonra olmuştur ancak proje daha önce başlamıştı. Bizim bu projedeki ana hedefimiz pasif ev kavramını ve bilincini, pasif evin ne olduğunu Türkiye kamuoyuna tanıtmak ve bu konuda Avrupada alınmış kararların, süreçlerin içine biraz daha yaklaşmak. Tabiki Türkiye’de de pasif evlerin yapılmasının önünü açmak ve bunun için ilk adımı atmış olmak da bizim için önemliydi ve başardığımıza inanıyoruz. Bu başarıyı da üçlü işbirliğimize borçluyuz; Dow’un uluslararası alandaki projeleri, Mardav’ın Türkiye’deki bilgi birikimi ve yetkin dağıtım ve uygulamacı ağı, Kalekim’in de toz ürünler konusunda Türkiye’nin en önemli firmalardan biri olması.

Türkiye’deki binaların metrekarede tükettikleri enerji ile Avrupa’daki oranları karşılaştırdığımızda karşımıza nasıl bir tablo çıkıyor?

Şu anda ülkemizdeki 20 milyona yakın konut stoğunun %80’i yalıtımsız. Yani 0 yalıtımlı diyebiliriz. Herhangi bir yalıtım malzemesiyle bir önlem alınmamış binalardan bahsediyorum. Duvarları çatısı var, tuğlayla örülüp sıvası boyası yapılmış ve bir çatıyla kapatılmış binalar bunlar. Hatta bazı hafif yapı elemanları var mesela tuğlaya göre daha iyi yalıtım değerine sahip ve bizim sıva diye adlandırdığımız malzemelerden de bende yalıtım malzemesiyim diye ortaya çıkanlar var aslında ama yeterli değil. Bir malzemenin yalıtım malzemesi olabilmesi için lambda değerinin belli bir değerin altında olması gerekmektedir. Lambda değeri demek malzemenin ısıyı bir taraftan öbür tarafa geçirmede gösterdiği direnç katsayı demektir. Direncin olması için o malzemenin bir de kalınlığının olması lazım fakat ülkemizde maalesef kalınlıklar hala yetersiz. Dolayısıyla bugün Türkiye’deki binaların %80’i yalıtımsız ve bu binaların metrekarede tükettikleri enerji 300-350 kilowattsaat büyüklüğünde. Avrupada bu oran ne diye bakarsanız örneğin Almanya’da bu oran 60 kilowattsaatlerde ve yeni önlemler alıyorlar, yeni yönetmelikler, yeni şartnameler çıkarıyorlar ve bunu 30’a çekmeye çalışıyorlar. Türkiye’de de biz İZODER olarak çok büyük başarılar elde ettik ve standardı 125’e çektik. Ama maalesef tüketim öyle değil. Eğer bizim bugün İzoder çatısı altında Mardav ve benzer kalite bilincine sahip yapıdaki kurumsal firmaların katkılarıyla sağladığımız yönetmelikler uygulanıyor olsa, mevzuatlar, yasalar uygulanıyor olsa, o 20 milyon binamız bu standartlara uygun yalıtılıyor olsa, o zaman biz de ülke olarak metrekarede enerji tüketimimizi 350 kilowattsaat yerine 125 kilowattsaate çekebileceğiz.

Pasif ev dediğimizde bu rakam kaç ve biz niye pasif ev diyoruz?

Almanya şu anda enerji tüketimini 60 kilowattsaate çekmiş durumda ve hedefinde 15’e çekmek var. Yani metrekarede tükettiğiniz enerjiyi 15 kilowattsaate düşürdüğünüz zaman bir nevi pasif eve geçmiş oluyorsunuz. Bu, pasif ev olması için tek kriter değil tabi ama bir bölümüyle geçmiş oluyorsunuz. Avrupa aldığı kararlarla 2009’dan itibaren inşaa edeceği tüm binaları pasif ev olarak inşaa eder durumda. Türkiye’de de biz bir bilinç oluşturmak için hareket ediyoruz ve çalışmalarımız hep bu yönde.

Türkiye ekonomisinin cari açığını oluşturan en önemli unsurlardan bir tanesi enerji ithalatıdır. Biz yapı ve yerleşimlerin ısıtılması soğutulması amacıyla tüketilen enerjiyi doğru uygulanan ısı yalıtımlarıyla, pasif ev uygulamalarıyla yaparsak en azından Türkiye ekonomisine de katkıda bulunmuş oluruz.

Pasif ev ile yeşil bina kavramları arasında biraz farklılıklar var demiştim.

Öncelikle sertifikalandırması farklı. Yeşil bina deyince akla hemen LEED ve BREEAM sertifikaları geliyor. Onlar enerji verimliliğine ve binanın çevresel etkisine bakıyor. Pasif ev ise, AB’deki EN normlarına dayanıyor. Hava kalitesi, minimum hava sarfiyatı gibi belli standardizasyonları var. Burada önemli olan, binayı mümkün olan en az enerji sarfiyatıyla ısıtmak, soğutmak ve havalandırmak. Yeşil evlerde yenilenelebilir enerji kaynaklarının kullanılması, enerji tüketimini en aza indirmesi ve yaşayan insanların bilinçli tüketime yönlendirilmesi en önemli kriterlerden biri. Enerji kimlik belgesi, enerji performans yönetmeliği dediğimiz bir yönetmelik var bildiğiniz gibi. Bu konuda beyaz eşya üreticilerine teşekkür etmek lazım. Kamuoyunda enerji tüketiminde kategori sınıflandırma bilincini oluşturmaya başladılar. Bugün çevreye duyarlı bir kişi gidipte e sınıfı c sınıfı bir buzdolabı almaz. A sınıfı hatta a+ lar çıktı, onu alır. Bu da öyle bir şey. Pasif ev a+ hatta a++ enerji kategorisinde. Pasif ev ile yeşil ev arasındaki ince çizgi dediğim bu. Biri enerji tüketimini asıl hedefine koyuyor, diğeri daha çok çevresel kriterlere ağırlık veriyor ancak sonuçta çevresel kriter dediğimizde de enerji tasarrufu muhakkak olmak durumunda. Su kullanımı da bir diğer önemli ortak kriter. Mesela Urla’daki BlueSafe Mavi Kale desteğiyle inşaa ettiğimiz pasif evde yağmur suyu toplanıyor ve evin kullanma suyu olarak değerlendiriliyor. Biz bir adım atıp pasif ev bilincini gündeme getirdiğimizi, bu konuda da gelecekte de üzerimize düşen görevi yerine getireceğimizi belirtmek isterim.

Türkiye’deki kentsel dönüşüm politikası, stratejik planlama ve altyapısını göz önünde bulundurarak konut bölgelerinin kentsel dönüşüm sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kentsel dönüşüm ülke açısından çok önemli. Enerji dışında bir çok kriteri de içinde de barındırıyor ama bizim firmamızın kurumsal olarak birinci önceliği değil. 20 milyon civarında, doğru tolerans kriterleri dahilinde konut vardır. Bunun yaklaşık 7 milyonu bu kentsel dönüşüm programında yenilenmek durumunda. Yenilenmek ediğimizde de tamamen yıkıp yeniden yapılmasından bahsediyorum. Bu yenilenmede de 3 kriter var. Birincisi doğal afet bölgelerinde olan sıkıntılı binalar çünkü küçük bir depremde yıkılabilirler. Dolayısıyla bu evlerin yeniden inşaa edilmesi gerekiyor.

İkincisi sadece doğal afetten dolayı değil yanlış yapılaşmadan dolayı oluşan güvenliksiz yapılar ve gecekondu önleme, kentleşme daha çağdaş yaşama doğru dönüştürme projesi de aynı zamanda. Son olarak rahatsız edici bir boyutu olsa da rant olması. Dolayısıyla hepsini harmanladığımızda çok boyutlu bir konu ama özünde Türkiye inşaat sektörü için ve dolayısıyla bizimde içinde bulunduğumuz yalıtım sektörü için büyük bir potansiyel. Çok yakından takip ediyoruz dolayısıyla.

Kentsel dönüşümle birlikte bir de renovasyon –mevcutu yenilemek- projelerinden bahsedebiliriz. Kentsel dönüşüm dediğimizde bu hemen bugünden yarına olacak bir dönüşüm değil. Bu 2023’e kadar devam edecek bir proje. Bu süreç içerisinde özellikle enerji kimlik belgelendirmesini de düşünürsek renovasyon projeleri artacak. Bu süreç bizim çok yakından takip ettiğimiz, önemsediğimiz bir süreç ve sektör içinde çok önemli yansımaları olucak.

Bugün sektörü biraz olumsuz etkiliyor kentsel dönüşüm çünkü bilgi kirliği var. Özellikle halk dışında, belediyelerde de bilgi eksikliği var bu da sektörü biraz yavaşlatıyor. Örneğin bir çok insan zorunlu olduğu için binalarına ısı yalıtımı yaptırıyor; bundan fayda sağlayacağını, daha az enerji tüketeceğini, daha konforlu ve daha sağlıklı bir evde yaşayacağını düşünmüyor. Isı yalıtımı yaptırmayanlar ise binalarının kentsel dönüşümle birlikte yıkılacağı düşüncesinde. Oysa doğru bilgi aktarımı ile halk öncelikle enerji tasarrufu konusunda bilinçlendirilmeli ve kentsel dönüşüm ile ilgili bölge ve süreçler netleştirilmeli. İnşaat sektörü olarak yılda yapılabilecek inşaa potansiyeli ile kentsel dönüşüm çerçevesinde yeniden yapılacak bina sayını karşılaştırıldığında bu proje en az 10 yıl sürecek gibi görünüyor.

Son olarak sizin de içinde olduğunuz ve yalıtım sektörünün sağlıklı ve sürdürülebilir gelişimine fayda sağlayan İZODER ve projelerinden bahsedebilir misiniz?

İZODER (Isı, Su, Ses, Yangın Yalıtımcıları Derneği)’nin geleceğe yönelik bir kaç farklı projesi var bu konuştuğumuz tüm süreçleri kapsayan; kentsel dönüşüm, pasif ev, yeşil bina ve enerji korunumu gibi... Yalıtım sektörünün sağlıklı ve sürdürülebilir gelişiminin,yenilikçi ürünler, teknolojik hizmet altyapısı ve nitelikli işgücü bilinciyle oluşacağına inanan İZODER, bahsedilen alanlarda sektöre katkı sağlamak amacıyla projeler almakta ve yürütmekte. Örneğin 2012 yılı sonunda tamamlanan QBECTIS projesi; yalıtım sektöründe 4 meslekte (Isı, Su, Ses ve Yangın Yalıtım Ustası) AB yeterlilik çerçevesine uyum kapsamında Ulusal Yeterlilikler oluşturulmuş ve resmi makamlarca onaylanmıştır. Ayrıca, ayni proje kapsamında bir VOC-TEST Merkezi (3. Seviye Yalıtım Ustası Sınav ve Belgelendirme Merkezi) kurulmuştur. 2011 yılı sonunda tamamlanan diğer bir proje (REFORME-II) kapsamında ise Biyolojik Binalar ve Enerji Verimli Binalar adı altında 2 adet e-Learning Eğitim Modülü hazırlanmıştır.

Türkiye çapında başlayacak olan ve Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı ama aynı zamanda Çalışma Bakanlığı’nın da içinde olduğu QBECTIS projesi ile tüm Türkiye’de inşaatlarda veya serbest olarak çalışan yalıtım ustalarına eğitim verilecek. Böylece sertifikasız usta kalmayacak.


Yorum yaz...

Teşekkür ederiz. Yorumunuz onaylandıktan sonra yayınlanacaktır.
Üzgünüm. Yorumunuz gönderilemedi. Lütfen tekrar deneyin.
  • (Yayınlanmayacak)