Mimarlık Toplumsal Eşitsizlikle Nasıl Mücadele Edebilir?

Nüshet Çamuşoğlu / nushet@ekoyapidergisi.org
Mimarlık, yalnızca binalar inşa etmekten ibaret değildir; insan hayatını doğrudan etkileyen, sosyal bağları güçlendiren ve toplumsal dönüşümleri destekleyen güçlü bir araçtır. İnsan merkezli tasarım, mimarlığın sosyal yenilikle birleştiği noktada, yalnızlık, eşitsizlik ve halk sağlığı gibi sorunlara çözüm üretme potansiyeli sunar.

Mimarlık Toplumsal Eşitsizlik

İnsan odaklı mimarlık yaklaşım

A Human Approach to Architecture adlı rehber kitapta, Oslo merkezli Comte Bureau ajansı, mimarlık tarihine insan ihtiyaçları ve beklentileri açısından ışık tutuyor. Antik Mezopotamya’dan Orta Çağ’a, Rönesans’tan Modernizme kadar mimarlığın, toplumsal bağları nasıl şekillendirdiği anlatılıyor. Ajansın kurucu ortağı Joana Sá Lima, “Mimarlık tarihi, insan ihtiyaçları, toplumsal arzular ve inşa edilmiş çevre arasında kesintisiz bir diyalogdur” diyerek bu yaklaşımı özetliyor.

İnsan merkezli tasarım

Comte Bureau’nun Norveç’te hayata geçirdiği SIT – Nardovegen 12-14 öğrenci yurdu projesi, yalnızlıkla mücadeleye yönelik insan merkezli tasarımın başarılı örneklerinden biri. Proje, özellikle üniversite öğrencileri arasındaki sosyal izolasyonu azaltmayı hedefliyor.

Katılımcı tasarım ilkesiyle, öğrenciler doğrudan tasarım sürecine dahil edildi. Bu sayede gündelik yaşam alışkanlıkları ve sosyal ihtiyaçlara uygun, alanlar inşa edildi. Örneğin, çamaşır yıkama gibi işlevsel görevlerin sosyal karşılaşmalara dönüşebileceği çok işlevli alanlar yaratıldı.

Ortak alanlar ve sosyal etkileşim

Projedeki araştırmalar, öğrencilerin esnek ve kişiselleştirilebilir ortak alanlara daha fazla ilgi gösterdiğini ortaya koydu. Hareketli mobilyalar, farklı kullanım senaryolarına uygun planlamalar ve kullanıcı yolculukları üzerinden yapılan analizler, sosyal etkileşimi doğal şekilde teşvik eden çözümleri gün yüzüne çıkardı.

Mimarlık Toplumsal Eşitsizlik

Bu tür tasarımlar, kullanıcılar arasında aidiyet duygusunu artırıyor ve sosyal ilişkilerin gelişmesine katkıda bulunuyor.

İnsan merkezli tasarım ve sosyal adalet

İnsan merkezli tasarımın bir diğer güçlü yönü de toplumsal eşitsizliklerle mücadelede etkili bir araç olmasıdır. Dezavantajlı toplulukların kaliteli yaşam alanlarına erişimi sınırlı olduğunda, sosyal ayrışmalar derinleşir. Bu noktada empatiye dayalı, kullanıcı odaklı tasarım yaklaşımları devreye girer.

Fiziksel erişilebilirliğin yanı sıra, kültürel ve duygusal ihtiyaçlara da cevap veren mekânlar, daha adil ve kapsayıcı kentler oluşturur. Toplulukların sürece dahil edildiği katılımcı tasarım sayesinde, savunmasız grupların sesi duyulur ve mekânlar onların ihtiyaçlarına göre şekillenir.

Mimarlık Toplumsal Eşitsizlik

Terk edilmiş alanların dönüştürülmesi

Kullanılmayan kentsel alanların toplum yararına dönüştürülmesi, mimarlığın sosyal etki yaratma kapasitesini artırır. Terk edilmiş yapılar, uygun fiyatlı konutlara, toplum merkezlerine ya da kamusal parklara dönüştürüldüğünde, farklı toplumsal kesimler arasında etkileşim ve dayanışma ortamı yaratılır.

Mimarlık, tasarım ve sosyal bilimler bir arada

Toplumsal sorunların çözümünde etkili olmak için mimarlık, tasarım odaklı düşünme ve sosyal bilimlerle birlikte çalışmalıdır. Comte Bureau’nun projelerinde olduğu gibi, davranış haritaları, kullanıcı yolculukları ve simülasyonlarla desteklenen süreçler, mimariyi salt fiziksel bir üretim olmaktan çıkarıp, sosyal etkileşim ve refahı destekleyen bir araca dönüştürür.

Mimarlıkta sosyal dönüşüm için insan merkezli tasarım

Günümüzün karmaşık toplumsal problemleri karşısında, mimarlığın toplum yararına çözümler üretmesi hayati önem taşır. İnsan merkezli tasarım, sadece işlevsel değil, empati odaklı, kapsayıcı ve etkileşimi teşvik eden mekânlar oluşturmayı mümkün kılar.


Yorum yaz...

Teşekkür ederiz. Yorumunuz onaylandıktan sonra yayınlanacaktır.
Üzgünüm. Yorumunuz gönderilemedi. Lütfen tekrar deneyin.
  • (Yayınlanmayacak)