Snøhetta’dan Sürdürülebilir Toplum Merkezi
Nüshet Çamuşoğlu / nushet@ekoyapidergisi.org
Snøhetta, İsveç’in Mölnlycke kentinde hayata geçirdiği yeni topluluk merkezi Lakehouse ile sürdürülebilir mimariye dikkat çekiyor. Yeşil çatısı, göl manzarası ve çok işlevli sosyal alanlarıyla Lakehouse, sürdürülebilir mimarinin geleceğini şekillendiriyor.

Sürdürülebilir Tasarımın Kalbi: Lakehouse
Göteborg şehrine yakın konumlanan Wendelstrand, doğa ile iç içe planlanan bir yerleşim alanı olarak öne çıkıyor. Toplam 6.264 m2’lik alanı kapsayan Lakehouse; spor merkezi, ofisler, restoranlar ve açık sosyal alanlar ile hem yeni yerleşimciler hem de bölge halkı için ortak bir buluşma noktası oluşturuyor.

Taş Ocağından Kamusal Alana
Proje, geçmişte taş ocağı olarak kullanılan, ormanlarla çevrili bir arazide yükseliyor. Snøhetta, bu alanda 2017 yılından bu yana dönüşüm sürecinin bir parçası olmuş. Proje lideri Anne Cecilie Haug, bu zorlu ama ilham verici dönüşümü şöyle anlattı: “Taş ocağı doldurulmadı; yapı doğrudan kayanın içine sabitlendi. Çakıl, çıplak kaya yüzeyi, bitki örtüsünün eksikliği hem bir sorundu hem de tasarımın güzelliğiydi.”
Yeryüzünden Yükselen Bir Yeşil Çatı
Lakehouse’un kıvrımlı dikdörtgen formu, zeminden yükselen bir yol gibi şekilleniyor. Yapının yürünebilir yeşil çatısı, insanları araziden yukarıya, panoramik manzaraya taşıyan bir rota sunuyor.

Snøhetta, “Yapının uzanan formu, doğal peyzaj içinde bir omurga gibi yükselerek mevcut ile yeni olanı, iç mekân ile dış alanı, özel ile kamusal alanı kesintisiz biçimde birbirine bağlıyor. Bölgenin taş ocağı geçmişi ve doğal topoğrafyası, yapının hem formunu hem de malzeme seçimlerini belirledi.”
Ağaç Tepelerini Taklit Eden Yeşil Çatı
Snøhetta, çatıyı yalnızca işlevsel bir yüzey olarak değil, aynı zamanda kamusal bir keşif alanı olarak tasarlamış. Teraslar, bahçeler ve yürüyüş yollarıyla donatılmış çatı, yosun, funda, yaban mersini ve bölgeye özgü bitkilerle kaplanarak orman zemini etkisi yaratıyor.
Haug, “Çatı, binayı peyzajın içine doğru uzatıyor. Ziyaretçiler taş ocağından manzaraya bakıyor. Doğal zemin hissiyle yürümek, çatıyı bir kamusal deneyim alanına dönüştürüyor. Bu yüzey keşfedilecek, kullanılacak ve her mevsim keyifle deneyimlenecek bir kamusal mekân sunuyor.” dedi.

Binanın cephesi büyük cam panellerle kaplı. Güneş kırıcı ihtiyacını azaltmak için özel desenlerle donatılan camlar, güneş ışığının ağaç yapraklarından süzülme etkisini taklit ediyor. Böylece yapı, çevresindeki ormanlık alana görsel bir uyum sağlıyor.
Doğal Malzeme Kullanımıyla Sürdürülebilir Yapı
Lakehouse’un iki alt katı beton ve taş kullanılarak doğrudan kaya zemine oturtulmuş. Merkezî avluda yer alan kıvrımlı ahşap tavan ve tüm yapıda kullanılan görünür ahşap detaylar, sıcak ve doğal bir iç mekân atmosferi oluşturuyor.
Haug, “Yalnızca temel ve yer altı bağlantılarında beton kullanıldı. Diğer tüm taşıyıcı sistem ahşap – hem dayanıklı hem estetik hem de çevre dostu.” dedi.
Göl Kenarında Çok Amaçlı Amfitiyatro
Zemin katın dışına doğru uzanan amfitiyatro formundaki oturma alanları, çevredeki göle bakan bir seyir noktası işlevi görüyor. Konserlerden eğitim programlarına, kutlamalardan topluluk etkinliklerine kadar birçok farklı organizasyona ev sahipliği yapabilecek bu alan, esnek bir sosyal platform sunuyor.
Haug, “Etkinlik dışında da insanlar burada oturabilir, manzaranın tadını çıkarabilir, kahve içebilir ya da çalışabilir. Esas değeri, çok amaçlı ve değişime açık bir topluluk alanı olmasıydı.” dedi.

İç Mekânda Ahşap Doku
Lakehouse’un üst katlarında ahşap taşıyıcı sistem, iç mekânda görünür şekilde bırakılmış. Kıvrımlı bir ahşap merdiven ve doğal dokulu panellerle kaplı ofisler ortak alanlarla birlikte yapıya zamansız bir sıcaklık katıyor.
Sürdürülebilir Mimari
Snøhetta’nın Lakehouse projesindeki temel amacı, yüzyıllardır kullanılan taş ocağını yeniden doğaya kazandırmak.
Stüdyo, “Bu proje, insan müdahalesiyle şekillenmiş bir peyzajı yeniden doğayla uyumlu hale getirme çabasını taşıyor. Lakehouse, griyi yeşile dönüştürmenin somut bir örneği. Mimarlık ve peyzaj burada birlikte çalışıyor: Göl manzaraları, yürünebilir çatı, amfitiyatro… Hepsi hem planlı hem de spontane buluşmalara imkân tanıyor.” dedi.